SAYFALAR

16 Kasım 2016 Çarşamba

Boğaziçi: Cumhurbaşkanı rektör atamada anayasayı askıya mı aldı?

İktidarın polis güçleri, Boğaziçi Üniversitesi’ne seçilmiş değil de istediği kişiyi rektör atamasını protesto eden öğrencileri sopadan geçirdi. Geçen hafta üniversite akademik kadrosu cübbeleriyle toplanarak bir bildiri ile duruma karşı çıkmışlardı.
Rektör kötü bir insan değilmiş.. Mesele atanan kişinin iyi-kötü olması, “yine de çok şükür, iyi bir bilimcinin atanması” değil. Rektörün niteliğine bakarak, neyse bari’li bir yaklaşımla öpüp başa koyma yoluna gidilirse yanlış olur. Fotoğrafın bütünü önemli.
Gülay Barbarosoğlu 4 ay kadar önce, geçerli yasal / hukuksal süreç gereğince üniversitenin kahır çoğunluğunca (yüzde 86) rektör olarak beğenildi. O sıralarda sanırım 9 üniversitede “rektör seçimleri” yapıldı.
YÖK- Cumhurbaşkanı, seçimlere katılmış 6 adaydan 3’e indirilen kısa listeden bir isim seçerek atamayı yapmakla sorumluydular. YÖK, bu görevini yerine getirdi. Cumhurbaşkanı 12 Ağustosta diğer üniversitelere rektör atarken, Boğaziçi Üniversitesi’ne gereken atamayı yapmadı.

Yasal görevden kaçıyor

Bu, kendisine tevdi edilen yasal bir görevi yerine getirmemekti. Artık hukukçular ne der bilemem ama yetkiyi kötüye kullanmaktır. Yasayı işletmemek, askıya almaktır.
Anayasa’yı “bekleme odasına” almanın, yasaları istediği gibi kullanmanın başka bir örneği sayılabilir.
Durum anlaşıldı: Cumhurbaşkanı son Kanun Hükmündeki Kararname (KHK) ile Rektör seçimini ortadan kaldırdı. Atamaları tamamen kenisinin yapacağını hükme bağladı. Demek rektörlük seçimlerini berhava etmeyi planlamaktaydı.
Ama durun, neden Boğaziçi Üniversitesi’ni bekletti?

ODTÜ’de de geleneği bozmuştu

Bunun nedenini anlamak için bir adım geriye gidelim. Cumhurbaşkanı, ODTÜ’ye de en çok oy alan rektör adayını atamadı. İkinci sıradaki adayı atadı. Nevzat Özgüven 270 oy ile birinci olmuş, atanan rektör ise 117 oy almıştı.
Şimdiye kadar bildiğim kadar bu üniversiteye hep liste başları rektör olarak atanırdı. Cumhurbaşkanı bu “geleneği” yırttı, ben istediğimi atarım mesajı veriyordu. ODTÜ ile hiç bir zaman yıldızı barışmamıştı. ODTÜ’nün özerkliğini ve “devrimciliğini” sevmiyordu.
Nasıl olur da devletten para ve maaş alan bir üniversite kendisine karşı protestolar yapar, özerklik ayaklarına yatardı!
İkinci sıradan atama, “ODTÜ’de patron benim” mesajıydı.

Peki Boğaziçi?

Bu iki üniversite hem kaliteleri hem konumları, öğretim üyeleri ve geliştirdikleri adeta özerk yapıları nedeniyle diğer devlet üniversitelerinden ayrışıyordu.
RTE, sorun olarak gördüğü bu “atama yapısını” kökten çözdü. İsterse taa dışarıdan bir kişiyi rektör atayabilirdi. Bunu doğal ve normal yollarla yapamazdı. KHK ile “Başkanlık Anayasası”nı konuşturdu. Ülkeyi nasıl yönetmek istediğine ilişkin net mesaj verdi.
Üstelik OHAL’ın ilan edilmesi gerekçeleri ile hiç ilişkisi olmayan bir KHK çıkartarak! Ne gam! Zaten ortada anayasa mı vardı da, KHK’nın anayasaya uygunluğu tartışılıyordu! Anayasa bizzat Cumhurbaşkanının kendisiydi!

Bütün bunar yarının örnekleri

Zaten Anayasa Mahkemesi de, ortalıkta herhalde anayasa falan kalmadığı için olsa gerek, KHK’lar beni ilgilendirmez deyip çıkmıştı işin içinden.. Bu konuyu sonra yazacağım.
Rektör seçimlerini ortadan kaldırması, her alanda tek adam, tek seçici, tabi kılınacak tek liderliğinin ve bundan sonra ülkeyi nasıl yöneteceğinin, nasıl bir Başkanlık Sistemi dayatacağının bir örneğidir.
İki güzide üniversiteye “gerekli derslerini” veriyor. Boğaziçi’ne, 40 kadar (az) oy alan ikinci sıra adayı atamayı belli ki kendine yedirememiş, onu da yok sayarak, adaylığını koymayan bir akademisyeni atamıştı.

Özerklik mi, o da ne?

Cumhurbaşkanı özerklik falan tanımıyor. Üniversitelerde özerk yapıya karşı. Böyle bir şey olamaz. Partisinde, hükümetinde, devletin tüm birimlerinde ve devletin elininiz ayağının olduğu diğer kurumlarda özerk yapı ve kişilere büyük (siyasi ve kişisel) alerjik bir yapısı olduğunu kaç yıldır bildiğimiz Cumhurbaşkanı, bu durumun üniversitelerin niteliğini, üretimini, nasıl etkileyeceğini önemseyeceğini düşünmeyin.
Yani mesele atanan rektörlüğün iyi mi kötü mü olması değil.

Nasıl bir sistem ile yönetileceğimiz.
14 Kasım 2016 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder