Terörün kitlesel katliamlarının kentlere,
alanlara, kalabalıklara indiği zamanlar en zor dönemlerdir. PKK veya IŞİD
arasındaki ayrımlar ve farklar ortadan kalkmış durumda. IŞİD’in toplu
kıyımlarının yerini PKK’nınkiler aldı.
IŞİD veya PKK, her ikisinin de derdi ve
motivasyonu aynı. Ve bu hedeflerine varmak için kullandıkları araçlar da
benzerleşti: Mümkün olduğu kadar kitlesel, dehşet yaratacak katliamlar.
IŞİD, Orta Doğu’da kendi ideolojik
saplantılarına uygun bir “devlet” kurmak istiyor. Bu amaçla, her araca
başvuruyor.
PKK da devlet kurmak istiyor ve bu amaçla her
araca başvuruyor.
Aralarında, “devlet
kurmak için her araç mubah” konusunda bir fark yok. Biri köktendinci,
mezhepçi; diğeri ise sözde “eşitlikçi”, etnisite temelli.. İçinde bulundukları
topluma yaşattıkları araçlar aynı. Kitlesel katliamları açısından, “ama o şu
amaçla, bu ise şu amaçla” öldürüyor, gibi zeka geriliğini kimse göstermez
umarım.
Özyönetimi
gerçekleştirme stratejisi
PKK Güneydoğu’da Kürt bölgesinde özyönetim adı altında özerk bölgeler
yaratmaya yoğunlaşmıştı. Özerk bölgenin hemen her unsurunu da oluşturmuştu.
Silahlı güçlerden tutun, adalet dağıtmaya, vergi toplamaya, toplumsal hayatı
denetlemeye varıncaya kadar.
Son 3 yılda, iktidarın sözde çözüm ve barış
süreci boyunca, MİT’in, TSK’nın, Erdoğan’ın, ve hükümetin ve herkesin gözleri
önünde ve bilgisi dahilinde, Kürt halkı
ile birlikte bir özyönetim inşası, gerekirse isyanı, direnişi, halk savaşı
stratejisini uygulamaya koydu.
Hedefe ya AKP iktidarıyla “çözüm süreci” içinde
görüşerek, daha kolay daha kansız daha barışçıl yolla gerçekleştirecekti; ya da
savaşla.. PKK, Kandil yönetimi, bu vizyonunu hiç bir zaman kaybetmedi!
Öcalan ile
ayrılıkları
Öcalan’ın vizyonunda da bu
vardı. Ama o bu hedefin ancak Erdoğan yönetimiyle anlaşarak, daha barışçıl,
yasal süreçleri oluşturarak, değiştirerek ve zorlayarak gerçekleşebileceğini
görüyordu. Bu amaçla “söz verilmeli, silahlar bırakılmalı” diyordu.
Erdoğan ve adamları, Devlet-MİT, Öcalan-Kandil
ve HDP’nin ortaklaşa kotardıkları, Dolmabahçe’de verdikleri fotoğrafla
açıkladıkları Deklarasyon, Öcalan’ın barışçı geçiş ve yasal bir süreçle devlete
gidecek bir yapı süreciydi. Evet devlet ilanı tabii ki öngörülmüyordu
Deklarasyon’da. Ama özerk yapı ve giderek bağımsızlaşacak bir Kürt yönetimi,
Federatifleşecek bir yönetim biçimini içinde barındırıyordu.
Kandil hep
radikal oldu!
Ama PKK yönetimi daha radikaldi; Öcalan’ın
politikasının sonuç vereceğine, Ankara’nın buna yanaşacağına inanmıyordu.
Öcalan’ı takmadıklarını da sık yazdım.
Bu nedenle, “çözüm süreci” görüşmeleri boyunca,
güçlü oldukları Kürt kentlerinde silahlı direnişin tahkimine yoğunlaştılar.
Zaten yazılarıyla bunu açıklıyorlardı.
Demirtaş da bu planın dışında
değildi. 50’den fazla kişinin öldürüldüğü 6-8 Ekim 2014 kalkışması ile ya kabul edersin ya isyan diyordu. Cemil Bayık, bu kalkışmayı kutsayacak ve şöyle diyecekti: “Eğer 6-8 Ekim olayları gelişmeseydi hiçbir zaman Kobani direnişi
evrensel bir düzen yakalayamazdı.”
Bu açıklama aslında PKK’nın şimdiki savaşının
şifresiydi, bunu yarın yazacağım.
HDP, ortak hedef için geniş ve sivil büyük bir
cephe oluşturma amaçlı çalışıyordu. Boşuna HDP’ye “Türkiye partisi ol, Türkiyeleş”
çağrısı yapılmıyordu. HDP’nin tüm politikası Kürt meselesi eksenliydi. Sanıldı
ki, 7 Haziran 2015 seçimlerinde kazandığı başarı ile HDP Türkiyeleşti.
İntikam
katliamları mı?
AKP iktidarı, Dolmabahçe Deklarasyonu ile
aslında gerçekleştiremeyeceği sözlerin altına girmişti. Bu yol kendisine hızla
milliyetçi taban kaybettirecekti.
7 Haziran seçimlerinden sonra ise silahları
patlattılar. Bu salt Erdoğan’ın politika
değişikliğinden kaynaklanmadı.
PKK, o güne kadar yaptığı silah yığınağı ve örgütlenme
düzeyi ile, artık Kürt bölgesinde amacına ulaşacağı varsayımını denemeye
kalkışıyordu. 3 polisin evlerinde uyurken öldürülmesi, bu savaşın işaret fişeği
oldu.
Bugün kentlerde katliamları yayması, Kürt
kentlerindeki varsayımının gerçekleşmemesinin sonucudur. Buna intikam saldırıları gözüyle de
bakabilirsiniz.
Ama, bu saldırıların arkasında güç aldıkları,
bildiğimiz bir gelişme var. Yarına...
20 Mart 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder