Evet AKP iktidarı zamanlarını kastediyorum:
Adeta bir Karanlıklar Çağı, siyasal vahşet dönemini yaşıyoruz adeta. Henüz
nedeni bile tam olarak saptanamamış elektrik sisteminin devre dışı kalması ve
ülkenin “karanlığa” gömülmesi, tartışılması gereken en büyük olayken, Adliye
Baskını karanlığı katmerleştirdi.
Bunca yaşamak olduklarımızın üzerine, Adliye
baskını eklendi.. Berkin Elvan davası
savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın başına
dayalı o alçak tabanca, sadece Kiraz’ın
değil, hepimizin, ülkenin içine düştüğü çaresizliğin dışavurumu gibi..
Yürekler acısı bir siyasal vahşi durum...
Güçlerin yıllardır sürekli doğrudan
çatışması, büyük kırılmalarla sonuçlanıyor. Çatışmaları yumuşatacak dengeleyici
“ara unsurlar” olmayınca, sonuçta sürekli bir “siyasal yıkıntı” ile karşılaşıyoruz. Bu RTE Türkiyesi.
Adliye Baskınına, yaşadığımız “adaletsizlik” ortamının ürünü olarak da
bakmazsak, yüzeysel görüntülerin esiri oluruz.. Terör, hem kışkırtılır, ama hem
de adil olmayan zeminlerden beslenir. Sürekli adaletsizlikler, hak ve özgürlüklerin
siyasal iktidarca baskılanması, bu baskının cinayetlerle sonuçlanması
umutsuzluğu biriktirir. Adalet mekanizmasının yasalara uygun çalışmadığı
kanaati de umutsuzluğu sürekli besler.
Gezi Protestosu’nda polisçe
öldürülenlerin davaları, kamuoyunun vicdanını isyan ettirdi. Davalı konumunda
devlet ve emniyet olunca, iktidarın
koruma refleksleri devreye giriyor; savcı ve mahkemeler hem emniyet
teşkilatını hem iktidarın büyük baskısını omuzlarında hissediyor. Adalet terazisinin devlet kefesi,
üzerine binen ağırlıklardan dolayı başlangıçta dip yapıyor. Bunu diğer
davalarda yaşadığımız gibi, Berkin Elvan
davasında da yaşıyoruz.
Terör böyle bir zeminde gözükara ortaya
çıkabiliyor. Veya böyle bir zeminde siyasal amaçlar için beslenip
kışkırtılıyor. Sonuç, vahşet ve yıkıntı.
Terörle ile hak ve adalet, imkansıza
yakın zordur. O an terör, yandaşlarının öfkesine ilaç gibi gelebilir, ama
mesela Berkin davasına zarar verir. Bugüne kadar davalarda büyük bir kitlesel
dayanışma, toplumu aydınlatma, örtbas edilen delilleri ve olguları ortaya
çıkarma, mahkemeyi adalete ve hukuka çağırma, gerçekleri kabul ettirme
biçiminde sürdürülen büyük toplumsal dayanışma, terörün baskısı ve gölgesi
altında kalacak. Üstüne üstlük bu iktidar fıtratına uygun olarak baskısını
arttıracak.
Adliye Cinayeti, baskıyı tırmandırmasının
güçlü bir bahane olarak yaratılmış görünüyor.
Tuncay
Mollaveisoğlu
Meclis’e CHP’den gazeteciler milletvekili
olarak giriyor. Meslektaşlarımın orada olması şüphesiz mesleğe ve bize güç
katar (inşallah). Bir meslektaşımız da, Tuncay Mollaveisoğlu, kontenjan adayı
olarak başvurdu. İlke olarak adaylar üzerine bir şey yazmadım. Amla bu konuda
bir hakkım varsa, Tuncay’ı desteklemek için kullanıyorum (Melda hanım’ın
seçilmesi zor sırada kalmasına üzüldüm.)
Kılıçdaroğlu Tuncay’ın farkındadır şüphesiz.
Tuncay büyük yolsuzluk dosyalarıyla ekranlarda iyi gazeteciliğiyle, kamu
hakkını savunan denetçiliği, genel yayın müdürlüğü ve televizyon
kuruculuklarıyla genç yaşta parlamış meslektaşım. Yaşı 40 yaşa ulaşmamış ama
siyasal bilinci 50’yi geçmiş! O “temiz siyaset” için şimdi “sorun çözücü
tarafta” olmak istiyor.
Balyoz
Beraati
Benim için kaç yıl önce biten bir dava,
hukuken de sonuçlandı. Daha önce hep yazdığım gibi, darbe soytarılığı çöktü.
Bunca insanın hayatı altüst oldu. İnsan hak ve özgürlüklerinin, hukukun,
adaletin içine edildi. Sonuçta alınları pak insanlar sevinç yaşıyor. Başından
beri, sahtekarlığını gördüğüm davada onların yanındaydım. Şimdi adalet
sahtekarlığı tezgahlayanların yakasına yapışmalı. Haksızlıkların hepsi telafi
edilmeli. Düzgün bir mahkeme ileri sürülen iddiaların karşılıklarını
görmeyince, beraatten başka karar veremezdi. Özgürlük, adalet dağıtıcıdır!
Ahmet
İnsel: Anti kemalistim!
Gazetemizin bol görüşlü vitrinine Ahmet İnsel de çıktı. İnsel 2010
Referandumuna destek verdi. Fakat, bunun sonuçlarını erken görenlerden oldu.
Balyoz davasında da hukuksuzlukları gördü. 2012’de Balyoz’un bir siyasal
yargılama ve usulsüzlükler olduğunu, davanın “demokratik dönüşümün miladı”
olmadığını yazdı.
Ama davanın sahtekarlığını görmedi,
mesela şöyle yazdı: “Yetkisini aşıp ağır bir disiplinsizlik suçu
işleyerek yönetime el koyma planı yapan Çetin Doğan ve onun gibi komutanlar
suçludur.” (25. 9.
2012) Darbeye eksik teşebbüsmüş. Hangi delile dayanarak? İstanbul’dan Ankara’ya
yürüyüp darbe mi yapacaklardı.
Siyasal düşüncesi: “Sosyalist
olduğum için anti-Kemalist'im, bu vurgu hayati önemde bence” diye yazar. Bu
konuda CBT’de yayınladığımız Osman Bahadır’ın güçlü eleştirisini bloğuma
koyuyorum: http://orhanbursali.blogspot.com.tr
Böylece, yaşadığımız köklü dönüşümde bir
hoşgeldin daha diyelim..
---2 Nisan 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder