Cumhuriyet'te yazmaya başlayan Ahmet İnsel, "sosyalist olduğum için anti-Kemalistim" biçiminde siyasal görüşünü özetliyor.. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizin 1378.sayısında yayımlanan (Ağustos 2013) Osman Bahadır'ın bu görüşü esastan eleştiren "Kemalizm ve Sol" başlıklı yazısını aşağıda okuyacaksınız..
***
Kemalizm ve Sol
Türkiye'de sosyalist solun bir
bölümü, Kemalizmi karalamayı devrimci bir tutum olarak görüyor. Ancak gerçek şu
ki, Kemalizmi ve Türk devrimini kavrayamayanlar, sosyalizmi de kavrayamaz.
Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com
Ahmet İnsel, “Sosyalist olduğum için anti-Kemalist'im. Bu vurgu
hayati önemde bence.” demektedir. (Bkz. Sol Kemalizme Bakıyor, Haz:
Levent Cinemre-Ruşen Çakır, Metis Yayınları, 1991, s. 207.).
İnsanlık tarihi, köleleştirme ve köleleştirmeye karşı mücadeleler
tarihidir. Kölelik, pamuk tarlasında olabileceği gibi, düşünce dünyasında da
olabilir. İki ülke
arasındaki ilişkinin bir biçimi de olabilir, ailenin iki ferdi arasındaki bağın
da. Köleliğin araçları, ayak zincirleri de olabilir, kireçleşmiş dogmalar da.
Kölecilik, tarih boyunca çok farklı aşamalardan geçti ve çok çeşitli
biçimlerde ve düzeylerde kendisini gösterdi. Köleliğe karşı verilen
mücadelelerde de önemli başarılar kazanıldı. Bugün ilkçağ köleciliğine veya 19.
yüzyıl Amerika'sının plantasyon köleciliğine göre daha rafine biçimlerde
kölecilik sistemleri var. Günümüzdeki kölecilik daha ziyade görünmez ağlarıyla
dünyamızı sarmalamış durumda.
Sosyalizm, her türlü köleciliğe karşı olan bir sosyal sistemin ve
teorinin adıdır. Sadece ücretli köleliği kaldırmakla yetinmez, ücretli köleliği
üreten, meşru gösteren ideolojisiyle de savaşır, düşünsel ve toplumsal alanda
köleciliğin tüm izlerini de silmeye çalışır.
Büyük Fransız devrimcileri, 1793'te Kral 16. Louis'yi giyotine
gönderdiklerinde, sadece monarşiyi yıkmakla kalmamışlar, fakat aynı zamanda
Kral'ın kutsallık halesini de parçalamışlardı. (Henüz erken ama yeri gelmişken
sormadan geçmeyelim: İnsel, acaba “bir sosyalist olduğu için Fransız devrimine
de karşı olduğunu söyler mi?).
Rus devrimcileri de 1917'de Çar II. Nikola'yı iktidardan alaşağı
ettiklerinde, gerçekte çarlık monarşisiyle birlikte, onun temsil ettiği
teolojik egemenliği de yıkmışlardı.
1923 Türk devrimi de tıpkı bu iki büyük devrimde olduğu gibi, Padişah Vahdettin'in
saltanatını ortadan kaldırırken aynı zamanda onun kutsallık statüsüne de son
veriyordu.
CUMHURİYET ÖZGÜRLEŞMEDİR
Cumhuriyet, egemenliğin sadece padişahtan (veya bir monarktan) ulusa
geçmesi değil, aynı zamanda ulusun iradesinin kaynağının da dini referanslardan
seküler referanslara geçmesidir. Cumhuriyet rejimini bu ikili niteliğiyle
kavramayanlar, cumhuriyetten hiçbir şey anlamamış demektir. Atatürk ve Kemalist
kadrolar işte ilk günden itibaren bu kavrayış içerisinde ülkeyi, modern
eğitimi, kültürü, hukuk sistemi vb. ile özgür ve eşit haklara sahip
yurttaşlardan oluşan gerçek bir cumhuriyet haline getirmek için yılmadan
uğraştılar.
Bir sosyalist elbette Kemalizmi yeterli göremez. Çünkü Kemalizmin
programında ücretli köleliğin kaldırılması yer almamaktadır. Ama bu, bir
sosyalistin anti-Kemalist olduğu anlamına gelmez. Sadece onun daha ileri
hedefleri bulunduğu anlamını taşır. Çünkü anti-Kemalizm, tıpkı bugünkü iktidar
sahiplerinin yapmaya çalıştığı gibi, Kemalizmin tüm özgürlük miraslarının reddi
ve yok edilmesi demektir.
KEMALİZMDEKİ
SOL
Kemalizm
ülkemizde modern eğitimi genelleştirerek, modern hukuk sistemini yerleştirerek,
kadınların önemli haklara kavuşmasını sağlayarak, harf devrimiyle halkın eline
bilgiye kolayca ulaşabilmenin anahtarını sunarak, önemli ekonomik temel yapı
girişimlerini başlatıp halkın yaşam koşullarını iyileştirerek, bilimi ana
referans kaynağı yaparak ve herhalde en önemlisi eşit haklara sahip yurttaşlar
statüsünü yaratarak, yüzlerce yıllık düşünsel ve toplumsal kölecilik
zincirlerinden önemli halkaları koparmıştır. Kemalizmin solu işte buradadır.
Onun düşünsel ve toplumsal köleciliğe karşı olan içeriğinden kaynaklanmaktadır.
Kemalizmle solu bağdaştırmakta zorlananlar, onun anti-köleci muhtevasına
baksınlar.
Ahmet İnsel'in yukarıdaki sözleri, Türkiye sosyalist solunun bir
bölümünün Kemalizm hakkındaki düşüncelerini özetlemektedir. Ama Kemalizmi doğru
değerlendiremeyenler, sosyalizmi de doğru kavrayamazlar. 1923 Türk devrimi,
insanlık tarihinin en büyük devrimleri safındadır. Bu devrim ülkemiz
insanının düşünsel ve toplumsal kölecilik zincirlerinin önemli bir bölümünü
koparmıştır.
Sosyalizmin esas olarak ücretli köleliğin kaldırılmasından ibaret
olduğunu düşünenler de yanılmaktadır. Sosyalizmin, hiçbir şekilde çiğnenemez
temel insan hakları hukukuna ve siyasi demokrasiye sahip olmayan bir toplumda
“master teknoloji” ile kurulabileceğini sanan Stalin'in düşüncesinin de
sosyalizmle bir ilgisi bulunmuyordu. Sosyalizm, her türlü köleciliğe karşı
hayatın her alanında verilecek sürekli mücadelelerle kurulabilir ancak.
Köleciliğe karşı yürütülen düşünsel ve toplumsal mücadele uzun bir
mücadeledir. Sosyalistlere düşen görevlerden biri de, daha önce
gerçekleştirilmiş devrimleri doğru değerlendirerek onların tarihsel miraslarına
sahip çıkmak ve bu özgürlük miraslarını gelecek kuşaklara daha yüksek
seviyelerde bırakmaya çalışmaktır.
----
Ne yazık ki artık gerilemesine tahammülüm kalmadığı için 35 yıldan sonra gazeteyi (mizi diyemedim çünkü artık bizim değil) bıraktım.
YanıtlaSilakp iktidara geldiğin abd-cemmaat -tusiad koro halinde akp i destekliyor lar dı.. inselde onların gougoycusuydu.. ne zaman abd cemaat tussiad ın akp ile araları israil -kürtler yüzünden bozuldu.. inselde hemencecik akp düşmanı kesildi.. artık yandaş tv lerde pek göremez olduk.. sosyalizm için abd ve tusiad ı alkışlamak dışında insel ne diyor ki? ortaoğuda ve asyada gericilerle abd nin ve tusiad ın ab nin işbirliğini eleştirdiğini görmedik .. ne sosyalisti heralde nazi sosyalist i!
YanıtlaSilM. K. Atatürk'ün: "Yaşamda en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir", "Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz." sözleri "Bizim yaptığımızla yetinmeyin, bilimsel akılla yola çıkarak geliştirin.." şeklinde neden anlaşılmak istenmez?
YanıtlaSilYüzyılların kalıplarını sorgulamaktan neden başlamadılar da neden M.K. Atatürk?
Deformasyon "öbür okullar"da, örneğin sinemada nasıl başladı ve/ya başlatıldı?
Orhan bey bu konuyla ilgili 2008 yılında çekilen bir belgesel üzerine, Cumhuriyet'e yazan bir sinemacı hanımın bu belgeseli destekleyen yazısı vardı. Bu konuda ben de size, o hanıma ve Emre Kongar'a bir yazı yazmıştım. Hemen aşağıda o yazıdan bir kesit iletiyorum.
2008 yılından bir belgesel üzerine
"....liderlerin, dahilerin, sanatçıların, annelerin, babaların, ve de öğretmenlerin,..., her yaptığı şeyin doğru olmadığını zaten hepimiz biliyoruz. (Önemli olan +, - terazisinde kefe hangi yönde ağır basıyor!) Onlarda insan, hepimiz insanız! Bazı yaptıkları ise o zamanın koşullarına göre değerlendirilmelidir: Devrimlerin kanlı olması gibi! Bir de kişisel davranışsal boyut var: Van Gogh'un dahi bir sanatçı olması kulağını kesmesini haklı çıkarmaz, kulak kesme O'nun hastalıklı yanının yansıması iken, bizim için ders alınacak yön, buna rağmen ortaya koyduğu eserler, yani "üretici" yanının baskın olmasıdır. Kurt Gödel dahi bir matematikçi olduğu halde, zehirlenme korkusu ile yemeden içmeden kesilip 30 kilonun altına düşerek ölmesi matematikteki dehasını yok edemez. Vurgulanan da matematikte yaptığı devrimdir. Bir dehanın takıntıya yenik düşmesi değil! Daha onlarca örnek verilebilir... Ancak siz, bu dahilerin, dehalarından çok hastalıklı, zayıf yönlerini ön plana çıkarıp vurgular, bir de buna "Helal olsun, bunları yapmayı haketti(!)" derseniz, toplumda dahilerden çok delilerin; sanatçılardan çok üretemeyen uçukların; devrim yapıyoruz, hakkımızı arıyoruz diye acımasız kan dökenlerin; güçlü, yakışıklı, zeki ve mevkii sahibi ise ve de erkekse, kadınlar ayağına geliyorsa fırsatı değerlendirenlerin; veya kadınsa, güzelse, ... örnekler böyle zincirleme gider. Vurgu insan olmanın, ama, aynı zamanda toplumun örnek alacağı bir kişi olmanın üzerine yapılmalıdır.
Yani, kısacası, "Mustafa Kemal Atatürk de bir insandı. Yaptığı bunca olağanüstü şeyin yanında şu zaafları bu hataları da vardı." demek Mustafa Kemal Atatürk'ü alçaltamaz. Ama yapılan vurgulama bütünü parçalayıp parçalardan yeni bir şey elde etme denemesi ise, "O", senaristin kendi kurgusu olan hayali bir kişidir. Mustafa Kemal Atatürk bir bütündür, Kemal Atatürk'ü atarak yapılan deformasyonu doğru kabul edip, "O'nun gibi lidere her şey helal olsun" gibi savunmaya, kimlerin gereksinimi olur bilemem ama Mustafa Kemal Atatürk'ün gereksinimi asla olamaz.
"Belgesel Film" neden yapılır? Adı üstünde, kurgusu belgelere dayanan filimdir. Kurgunun ÖZNELLEŞTİRİLMEDEN "O kişi", "O Konu",..., ile ilgili gözden kaçmış önemli bir yanı, gerçeği, yanılgıyı, ..., gözönüne sermesi, farklı bir yorum getirmesi beklenir. Bu yoruma göre kurgulayan kişinin;
Nesnel değerlendirebilme yeteneği,
Etik değerlerinin olması,
Ve her yaştaki geniş kitlelere nasıl bir iz bırakabileceğinin analizini yapabilmesi, ne pahasına olursa olsun toplumda dikkat çekme, rating toplama dürtüsünün önünde olmalıdır.
Belgesel bana, etik olmazsa, .. bir belgesel fotoğrafçısını anımsatır; akbaba ve biraz sonra yiyeceği Afrikalı aç çocuk fotoğrafının çekimi ve sonrası....
"Sanat muhalif olmalı!" ..., evet, okuyucu, seyirci, öğrenciler, ..., de muhalif olmalı. Ama gerçekler ve belli değerler çerçevesinde sorgulayarak..
Saygılarımla,
A.Şükran Demiralp"
Bir ulusu ayakta tutan bütün ortak değerler deforme edildikçe sonuç ne olabilir?
Saygılarımla..