Doğu
Perinçek, aralarında genel yayın yönetmenleri, yönetici ve yazarların bulunduğu
bir grup gazeteciye, sorulu yanıtlı yemekli basın daveti verdi ve partisinin
pek çok konuda politikasını açıkladı, soruları yanıtladı.. Kısa bir süre önce İşçi Partisi’nin Ankara’da Arena’daki
kongresinde isim ve simgesini değiştirerek Vatan
Partisi adını aldığını, yönetimini yeniden belirlediğini biliyoruz. Parti
yönetimi, çoğu Silivri’de yatmış emekli subaylar, eski merkez siyasetçiler,
bakanlık yapmış tanıdık politikacılarla takviye edilmişti.
Vatan
Partisi yönetiminde ilginç bir yapı ortaya çıktı, Genel Kurmay İstihbarat eski
başkanı İsmail Hakkı Pekin, İstanbul
eski Valisi Erol Çakır, Devlet eski
başkanı Tayfun İçli, Meclis eski başkan vekili Hasan Korkmazcan, Yargıtay onursal üyesi Turgut Okyay, Yaşar Okuyan,
Uludağ Üniversitesi eski rektörü Mustafa
Yurtkuran ve daha pek çok tanıdık ismin içinde bulunduğu gençlik
liderleriyle takviyeli 31 kişilik Merkez Yürütme Kurulu ve ayrıca 91 kişilik
Merkez Karar Kurulu oluşturuldu.
Hemen
hemen her kesimden insan.. Soldan ve sağdan.
“Birleşen ve üreten Türkiye”
“Birleşen ve üreten Türkiye..” Tüketen
değil üreten ekonomi.. Türkiye’nin yabancı olmadığı “Karma ekonomi”. Piyasaya
evet, ama devletin ekonomide yatırımcı ve yönlendirici rolü de ön planda. Ülkede
15 yıl içinde bütün halka sağlık hizmetlerini ve eğitimi parasız yapacaklarını
söylüyor: Devlet iş bulamayanalara iş
bulacak ve ücretini verecek. Halk üretici olacak.. Kredi kartı borçlarını 5 yıl
erteleyeceğiz. Piyasa odaklı ekonomi
kâr odaklı, devlet çalıştırarak büyük bir sosyal fayda ve katmadeğer sağlayacak..
“Türkiye’yi Amerika’ya böldürmeyeceğiz, PKK
ABD’nin işbirlikçisidir. ABD bölgede ikinci bir İsrail kurmak istiyor. Buna
fırsat vermeyeceğiz. Kandil sonunda
teslim bayrağı çekecektir..”
Perinçek,
“Kürtler demokratik haklarını elde
ettiler artık, bundan sonrası ülkenin bölünmesini gündeme getirir, bir
referandum yapılsa büyük çoğunluğun ayrılmak istemediği görülür..” diyor.
Partilerine Güneydoğu bölgesinden de geniş katılımlar olduğunu, Mardin, Muş,
Van’da büyüdüklerini anlatıyor. “Gençlik
arasında Türk-Kürt çatışması körükleniyor, biz üniversitelerde barışı,
özgürlüğü ve huzuru savunuyoruz.”
“Atatürk birleştiricidir, o olmazsa Türkiye
dağılır gider” diyor.
“Halk birlik istiyor, PKK güvenlik sağlayamaz
ve devlet kuramaz. Bir ülkede iki silahlı güç olmaz, tek bir ordu vardır, iki
ordu varsa savaş olur..” Perinçek, Türkiye’nin geleceğini “beş deniz-beş ülkenin birliğinde”
kuruyor. Tabii bunların hepsi Doğumuzda: Türkiye, İran, Irak, Azerbaycan,
Suriye.. “Bu ülkeler birleşerek burada
ABD’nin oyununu bozar ve bölgenin kaderini ellerine alırlar..”
Perinçek’e
göre PKK’nin Güneydoğuda devlet falan olduğu sadece bir propaganda. Kürtler
demokratik haklarını aldılar, iki şey kaldı anadilde eğitim ve ayrılıkçılık. “Bu ikisi de olmaz çünkü Kürtçe bilim dili
değil. Millet de ayrılığa izin vermez.”
PKK’ya karşı bir cephe
Vatan
Partisi ve Perinçek görüldüğü kadar ana politikasını epey PKK’ya –ABD’ye karşı
kuruyor. Kürtçe anadilde eğitim konusunda tutumu sert. Kürtlerin daha çok
Türkçe anlaştıklarını belirtiyor, anadil
insanın kendisini en iyi ifade ettiği dildir diyor, ama Kürtçe’nin bilim
diline doğru gelişme özgürlüğünü görmek istemiyor.
“HDP ile işbirliği yok” diyor Perinçek, 6 ok temelinde herkesle birleşmeye hazırız..
***
Vatan
Partisi bu yeni konumuyla ve katılımlarıyla önemli bir çıkış yapabilir, bir
kitlesel büyüme gerçekleştirir mi, bilmiyoruz. Ama Perinçek ve arkadaşları
büyük oynuyor. Suriye’de Esad ile
görüşmeleri de bunun bir parçası. Mücadeleci ve geniş bir gençlik
örgütlenmeleri var. Toplumsal enerjilerini ve güçlerini bu örgütlenmeyle
yarattıkları büyük farkındalıktan alıyorlar. Kendisine daha önce yöneltilen, “askerlerle birleşmeye neden bu kadar önem
veriyorsun” eleştirel sorusuna, “iktidara
geldiğimizde Ordu bizi düşman görmemeli” yanıtını anımsıyorum.
Perinçek,
mücadeleyi hiç elden bırakmamış ve arkadaşlarına hep büyük umutlar vermiş bir lider.
Şimdi “sosyalistleri, milliyetçileri,
yurtseverleri, bölünmeyi büyük tehlike görenleri” bir araya getiren yeni
bir yapıyla önemli bir siyasal bir güç olma arayışı içinde..
RTE HÜKÜMETE KARŞI SAVAŞIYOR
Net ortaya çıktı
ki, Merkez Bankası Başkanı Başçı,
istifanın eşiğinden döndü. Babacan
da onunla birlikte gidecekti. Davutoğlu istifadan vazgeçirmiş. Eğer iki istifa gerçekleşseydi,
Türkiye sarsılacak, uluslararası bir deprem yaşayacaktı (tabii özellikle
ekonomi alanında)..
Cumhurbaşkanı,
Merkez Bankası Başkanının ne “paralelci”liğini bıraktı ne uluslararası faiz
lobisinin adamlığını ne Türkiye’yi onlara teslim etmesini.. Tabii hedefinde, bu
politikanın savunucusu Babacan da var. RTE bir anlamda iktidara karşı
savaşıyor.
Bu bir hükümetin
meselesi, Merkez Bankası’nın politikalarından etkilenecek olan o.. Ama ne
Başbakan tanıyor ne hükümet ne de başa bir şey.. Davutoğlu susuyor, susmak
zorunda kalıyor.
Böyle bir şey
olur mu demeyin olur. Ben, kişilikli, aklıbaşında bir politikacının RTE ile
birlikte çalışmak istediğini sanmıyorum. Zaten onların çoğunu da iktidardan
uzaklaştırdı, eledi.. Susuyorlar, arkasından konuşuyor, yeni seçenekler
arıyorlar, şu aşamada yapacak bir şeyleri yok.
Tepede, artık
göstermelik kalmış özgüvenine son derece sadık, ama yalnız bir adamın dramını
yaşıyoruz.. Onlarla birlikte, giderek pek çok açıdan yönetilemez hale gelmekte
olan bir bir ülkenin..
Düzeltme: Perşembe günkü yazımda
Bakan Nihat Zeybekçi için “maliye
bakanı” diye yazdım, tabii doğrusu, ekonomi
bakanı olacak..
--- 1 Mart 2015 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder