Koray Çalışkan ile Seferihisar’da yapılan Tohum-Takas
Şenliği’nde aynı panelde konuştuk, sonra gece de oturup sohbet ettik.
Kültürel bileşenlerimiz, kişisel ve toplumsal mücadele çıkışlarımız çok farklı.
Dolayısıyla bunlar (şart olmasa da) bugüne ve yarına bakışımızı ayrıştırıyor.
Koray siyaset bilimci, Boğaziçi Üniversitesi’nde doçent, medyaya yansıdığı için
de belirteyim, Kılıçdaroğlu’nun
başdanışmanlarından.
Çalışkan, konuşmasına artık askeri veyaset bitmiştir, bu seçimler askeri vesayet altında
yapılmayacak diye söze başladı ve 3-5 dakika bu minval üzerine mutlu mesut konuştu.
“Askeri vesayet” şüphesiz karşı olduğum bir durum. Ama Türkiye’nin düne kadarki
kötü yönetiminden “askeri vesayet” kadar, “kötü- yağmacı, ülke batırıcı siyasi sivil
vesayeti”de fazlasıyla sorumlu
görürüm.. El ele batırılan bir ülkede ortak imza!
Çalışkan ile, ne “bu
vesayetin hangi alçak komplolar, öldürülen hayatlar, çekilen acılar” ile “bitirildiğini”, ne böyle bir yaklaşımın ayıbını
ne de bu komplo düzenini kimlerin kurduğunu, siyasi ve stratejik amaçlarını
tartıştım. Konuyu açsam, panel konusu güme gidebilirdi!
Çalışkan’ın bu yaklaşımı çok yaygın sıradan kabul: “Olsun,
askeri vesayet bitti ya!” Bu
uzun bir konu, tartışmasına girmem, bu saatten sonra sadece alıp çöpe atarım;
burada amacım başka!
***
Askeri vesayetin her
nasılsa bittiğine alkış tutanların ortak bir özelliği var: En hafifinden
HDP, en uç noktasında PKK destekçiliği. Kürt meselesinin çözümüne destekleri sonsuz.
Nasıl çözülürse çözülsün.
Peki PKK nedir? Bir silahlı güç. Ne dayatıyor? Kürt meselesinin
siyasi çözümünü. Neyle? Silahla.. Kalkışma, silahlı savaş ve benzer
tehditlerle..
Yani Kürt meselesi ve çözümü üzerinde bir “askeri-silahlı
vesayet” sözkonusu.
Peki TSK nedir? Silahlı güç. Siyaset üzerinde “vesayet” denen
şeyi bu güce dayanarak dayatıyordu. Şunları yap bunları yapma.. (önemli
olaylarda!) En son 1997’de post –modern müdahalede bulunmuştu (Bütün hukuki,
yasal-anayasal kılıflara uydurularak da olsa).
Siyasete “silahlı bir güç” müdahalede bulunuyorsa, adı
vesayettir. TSK’ninki vesayet de,
PKK’nınki vesayet değil mi.
Ama çifte
standartlılar, zaten siyasetin mesela Kürt meselesini çözeceğine
inanmayanlar, PKK’nın arkasına geçiyor ve desteğini veriyor… Eee, TSK’nin de
örneğin 97 post modern müdahalesi sonucunda hükümete sunduğu yapılacaklar listesine bir bakın.. Mesela
eğitimin 8 yıla çıkması. Bunları politikacıların kendiliklerinden asla yapmayacağına
inandıklarından, “müdahale”de bulundular.
***
Şöyle bir yaklaşım da var: PKK-HDP- Öcalan’ın dayattıkları ama ülkenin demokratikleşmesine hizmet
eder, Kürt meselesinin çözümü başka türlü mümkün değil. (Şüphesiz, bölünme
olması da bu demokratikleşmenin sonucu olarak kabul görür)
Kusura bakmayın, 97 post modern müdahalenin
dayattıkları arasında ülkenin demokratikleşmesine katkıda bulunacak istekler de
vardı!
Hadi bunu bir yana bırakalım, meseleye ülkenin
demokratikleşmesi açısından bakacaksan, 27 Mayıs 1960 darbesi / İhtilaline kimsenin söz söyleme hakkı
olamaz.
Türkiye en büyük reform-demokratikleşme, bilim-eğitim
atağını, insan hakları vb, 27 Mayıs’ın yol açtığı ortamda 27 Mayıs Anayasası ile yaptı. Bunu sağlayan da askerdi! (Yassıada
davalarının da tam bir rezalet olmasını ve idamların olumsuz, büyük ve bölücü
siyasi etkilerini bir kenara bırakalım. Aynı asker 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle
ülkenin içine etti.)
Yani kuralsızlık var: o silahlı vesayet başka bu
silahlı vesayet başka.Bakalım “silahlı vesayet” Kürt Meselesini nasıl ne kadar
çözecek.
PKK-HDP çözüm vesayetinin arkasında olanlar seçimlere de bu vesayeti öneriyor.
***
HDP –PKK arkasına geçenler, PKK ile savaş görevi
verilen Ordu’yu karşılarına almaları normal.
Evet, Kürt Meselesi’nin pek çok demokratik kazanım
elde etmesinde, arkadaki silahlı gücün varlığı yadsınamaz. Ama bu, siyaset
üzerinde bir silahlı vesayet olduğu
gerçeğini değiştirmez. Eğer mesele “askeri vesayet” ise.
Koray Çalışkan siyaset bilimci, aklıma gelmişken
bunları yazayım dedim.
---10 Mart 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Merhaba…
YanıtlaSilYazınıza sonuna kadar katılıyorum….
Yazınızı arkadaşlarıma e-posta ile yollarken başlık olarak:
“İşte askeri vesayet palavrası için yazılanlar”ı seçmiştim.
Yıllardan beri bu Türk ordusuna karış sürdürülen düşmanlığa
anlam veremiyordum.
Yığınla aklı başında sayılan arkadaşlarımın da
Kürt hayranlığına akıl sır erdiremiyordum.
Bu ordu 1971 ve 1980’i yaptı ama Türkiye Cumhuriyeti’ni de
kurdu… ve yazınızda da belirttiğiniz üzre 1960’ı yaptı.
Ve bu sayede dünyanın en ilerici anayasalarından birine
sahip olduk.
Benim merak ettiğim. Kimi ilerici-solcu-aydın etiketine sahip
bu adamlar nerelerden beslendiler de bu günlere geldiler..
Bu fikirlere sahip oldular…
2002’den sonra ortaya çıkan vicdansız kadın düşmanı sapık
ve katil ruhlu adamların aşağı yukarı nerelerden çıktığını
tahmin edebiliyordum.
İmam Hatip Okulları bu düşüncelerin çıkış kaynağı idi…
Peki ama ya bu solcu kılıklı olup da ülkenin siyaset dünyası
hakkında doğru düşünmesini bilmeyenler nereden çıktı..?
Bilim adamlarını dahi bu yönlere sürükleyenler TESEV filan gibi
örgütler olmasın…?
İyi çalışmalar….