Selahattin Demirtaş,
50’den fazla kişinin öldürülmesiyle ve kentlerin yağmalanmasıyla (*) sonuçlanan
6-7 Ekim kanlı olayları için şöyle dedi: “..meşru ve haklı bir gösteridir.
Süreci bitirmemiştir, süreç bitmek üzereyken hem süreci hem de Kobani’yi
kurtarmak için yapılmış en önemli ve en doğru hamledir… Kobani düşseydi sayın Abdullah Öcalan ve PKK süreci bitirecekti.”
Ölüm üzerinden beslenme… “ılımlı” ve “demokrat”
Cumhurbaşkanı adayı, artık böyle bir seçim süreci bir daha yaşanmayacağı için,
özgürce PPK’nın savaş diliyle konuşabilir..
Yani, “Çözüm Süreci” kurtarıldı mı? Gördüğümüz kadar, iki taraf arasında zaten “çözümde
yakınlaşma” bulunmuyor. AKP masayı, seçimlere endeksli olarak yıllardır “idare”
etmiş (çok kez yazdığımız gibi), PKK tarafı taleplerine karşıdan bir yanıt
bulamamıştı.
Şimdi “son seçime” gidilirken, PKK aynı oyunu oynamayacağını ilan etti ve
bunun ilk ürünü kitlesel ölümler oldu!
İki taraf arasında birara fikirbirliği varmış gibi
algılanan çözüm, Kerkük- Musul gibi yoğun Kürt ve petrol bölgeleriyle Türkiye
arasında “federatif bir devlet” kurulması düşü üzerine kuruluydu! Bunu, İmralı Tutanakları’nda okumuştuk!
Böylece Türkiye “büyüyecek”, “sınırları genişleyecek”, üstelik
ihtiyacı olan “petrol meselesini”de
çözmüş olacaktı. Böylece “Atatürk’ün misaki-milli” düşü de yerine gelecekti.
Biliyorsunuz, Musul ilk başta “milli sınırlar” içinde görülmüş, ancak yedi
düvel karşı çıkmıştı!
Kürt devletinin başında Öcalan, Türk devletinin de
Recep Tayyip Erdoğan olacaktı… Artık bundan daha iyi ne olabilirdi ki! PKK’ya
yakın solcularımız-demokratlarımız için de başka türlü bir çözüm zaten
olamazdı! Federasyon, kutsandı! Ama bu çözüm balonu erken patladı..
Araya Kobani, PKK için yeni fırsat kapısı girdi!
Son bir yıldaki çözüm tartışması “Öcalan’a ev hapsi” ve buna karşılık “PKK’nın silahları tamamen bırakması” noktasında düğümlendi. PKK
silahları bırakacak ve mücadelesini resmi zeminde sürdürecekti. Ama aslında bu
çözüme yöneliş de, Kandil-PKK açısından tatmin edici bulunmuyordu bence. Bu “Öcalan’ın
çözümü”ydü. Kandil ise, özerk bölgelerin ve Kürtçe eğitim veren
okulların inşasında kararlıydı ve bütün eylemlerini bu konuya odakladı.
Öcalan’ın
“barış stratejisi” ile PKK’nın “savaş stratejisi” burada ayrışıyordu.
Ama isteyen bunu “bütünleşik bir
stratejinin iki yönü” olarak da görebilir! Nitekim “Öcalan ile Kandil arasında nifak aramayın, çünkü yok”, diyen köşe
yazarları da var. Bu durumda, 6-7 Ekim katliamından Öcalan da sorumluluk
üstlenmiş oluyor!
Bence “ev hapsi-silahlara veda” uzlaşması
da yüzeysel nitelikteydi. Zaten birden araya “Kobali” girdi! Veya PKK’nın önüne
bir “Kobali seçeneği” çıktı. Kobali
PKK’nın için başka bir “açılım” fırsatı oldu! Suriye Kürt Özerk Bölgesi veya
devletleşme seçeneği.. Üstelik ABD’nin silahlı desteği ile Akdeniz’e de Kürtler
için bir “çıkış kapısı” gündeme getiriliyordu.. Üstelik Türkiye’nin Kürt
meselesinin uluslararasılaşma fırsatı da doğmuştu. ABD ve müttefikleri, IŞİD’e
karşı savaştıkları gerekçesiyle, PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkarma eğilimine
girmişti.
6-7 Ekim kalkışması tamamen bu yeni durumun gereği
olarak tezgahlandı! Demirtaş boşuna sahip çıkmıyor.
***
Silah, suikast, kalkışma tehditleriyle Kürt sorunu
çözülemez. Silahların gölgesinden çözüm çıkmaz. Çözüm Türkiye ile Kürtlerin
birlikteliğini güçlendirmeli, orta vadede kesin ayrılığını değil. Silahları
atın, biz de birliktelik yönünde Kürt haklarını savunma özgürlüğümüze
kavuşalım..
Bir Kitap: IŞİD Kara Terör
Mehmet Ali Güller, ayrıntılı bir araştırmayla
IŞİD’ı irdeliyor ve son yaşadığımız olaylar ekseninde, üstelik Musul’u işgal
etmeleri Konsolosluk baskını, Türkiye- Barzani- Irak hükümeti üçgeninde,
şüphesiz Suriye’yi de katarak IŞİD olayını anlatıyor bize. Tabii ki hemen
yanıbaşımızda yaşadıklarımızın, petrolden bağımsız olarak anlaşılması mümkün
değildir. Petrol, enerji, para ve güç demektir. Petrolün denetimi, bölgeyi bir
cehennem kazanına dönüştürmektedir. Bu bağlamda Ankara’nın Irak merkezi
hükümetine karşı Barzani ile oynaşmasını da izliyor Güller.
Tabii İsrail de var denklemde! Israil ile Kürtler (ve
Türkiye) arasında, IŞİD bağlamınde ne ilişki olabilir? Peki Bağdat’ta iktidar
savaşları? ABD’nin Barzani ile PKK’yı birleştirme ve Kürt Birliği çabaları
nereye yöneliyor? Suriye’yi üçe bölme planlarında neler var? Öcalan- MİT
arasında sürdürülen görüşmelerin, Suriye ve Irak’daki gelişmelerle ilişkisi
nedir? Peki IŞİD ABD’nin yarattığı Ortadoğu ikliminde nasıl doğdu?
Mehmet Ali Güller, bu ve benzer sorulara yanıtlar
getiriyor ve yeni tartışma sorularını gündeme taşıyor.. Kaynak Yayınları.
(*) Hürriyet, 6 Ekim sayısında olayların iyi bir
dökümünü yaptı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder