Türkiye zengin
bir ülke mi? 400 milyar dolar borçla, yine de iş yaratamayan, tüketmeyi iyi
bilen, ama işisizlik ve gelir azlığından insanları mutsuz, üstelik birbirine
düşman, başında binbir bela dolaşan, daha garibi savaş içinde bir ülkeden
bahsediyoruz.. adam başına 10 bin dolarda çakılı kalmış, dolayısıyla 6 yıldır
gerileyen bir ekonomik yapıya sahip. Bakmayın siz ihracat artıyor masallarına,
ithalat artmasa ihracat da artmayacak.
Böyle bir
ülkede bir kişi kalkıyor ve kendisine 1 milyar 370 milyon TL’ye saray
yaptırıyor! Cumhurbaşkanı seçildiği gün ise daha önce ısmarladığı 410 milyon
dolarlık uçak da Ankara’ya iniş yapıyor. Dertler içinde boğuşan, gençleri iş
bulamayan, milyonlarca yurttaşı yoksulluk içinde yaşayan, savaşın içinde ve
eşiğinde, terörün yeniden insanharı kırıp geçirmeye başladığı bir ülkede 1 kişi
ülkemizin hazinesini adeta talan edercesine, bir kalemde, bir emirle, 2 milyar
TL’ye yakın bir harcama yapıyor.
Bırakın “kendisine mi yaptı bu ülkeye yaptı”
masallarını ve palavralarını! Kendisine yaptı! Ne bu ülkenin ne devletin ne
milletin böyle bir isteği olabilir.. Burası padişahlık mı.. burası diktatörlük
mü.. burası har varulup harman savurulan bir yer mi..
Evet, öyle
görülmüyor ama öyle.. Padişahlık değil, ama padişah var, diktatörlük değil ama
ona benzer bir kişi var.. Ve evet, bu ülkenin hazinesi har vurulup harman
savrulan bir yer..
***
Bakanlar arasında hiç bir allahın kulunu çıkıp
itiraz etmedi mi, söylemedi mi ki, “Sayın
başbakan iki yakamızı bir araya getiremiyoruz, yatırımlar yapılmalı, işsizlik
dizboyu, madenlerde işçiler ülkemizin her yanını saran vahşilerce, köpekler
gibi çalıştırılıp öldürülüyor, asgari ücret şu kadar, durmadan dışarıdan borç
alarak ekonomiyi ayakta tutabiliyoruz, 2 milyar liralık bir harcamayı millet
hoş karşılamaz, yazıktır günahtır gelin bu sevdadan vazgeçin..”
Hey soruyorum,
aranızdan hiç bir allahın kulu çıkıp da buna benzer bir şeyler söylemedi mi!
Söylememiş, yoksa duyardık.. O zaman bu sarayın utancına ayıbına hepiniz
ortaksınız.
1000 odalı
binbir gece masallarına öykünmüş o saray ile, Türkiye’nin yoksul-zengin farkı
iki kat daha artmıştır.
O saray
hepinizin çöküşünün simgesine dönüşecek, öyle gözüküyor.. Umarız bu çöküşün
altında Türkiye kalmaz.
Yeni Türkiye, Saray, Tek Adamlık..
Gelelim işin
başka ve ana boyutuna..
Saray, Tayyip
Erdoğan’ın Atatürk Cumhuriyeti dönemini kapatmasının simgesidir.
Saray, Yeni Türkiye gericiliğinin de
simgesidir.
Yeni Türkiye,
Başkanlık Sarayı, Başkan gibi Cumhurbaşkanı... Tek Adam’lık..
Bunların hepsi
birbirine zincirleme bağlı kavramlar ve uygulamalardır..
RTE ve adamları
Atatürk dönemini bu kez büyük kavramlarla ve simgelerle kapatmaya soyundular.
RTE’nin
Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ettiği konuşması tamamen bunun üzerine
kuruludur.. “Gazi Mustafa Kemal”e bu kurtuluy savaşı için teşekkür ediyorlar ve
şimdi kendileri Atatürk’ün mirasını silerek yokederek kendi Cumhuriyetlerini
ilan etmeye hazırlanıyorlar. Hedef bu.
Davutoğlu bunu
çok veciz bir şekilde açıklamıştı: Cumhuriyet
bir parantezdir, bu parantezi kapatıyoruz.
***
Atatürk Tek Adam = RTE de Tek Adam
Atatürk’ün Çankaya’sı var = RTE’nin de Sarayı
Atatürk (ve arkadaşları) Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu = RTE de Yeni Türkiye’nin Kurucusu..
Ve bir dizi
başka benzerlikler...
RTE’de çok temel bir eksik var:
Mareşallık, Gazilik, savaş kazanmış kahramanlık..
Bu eksikliği
gidermek için önündeki en büyük fırsat olarak Suriye’yi gördü. Esad’ı “perişan”
edecek ve böyle bir unvan da alacaktı!? Dikkat edin, hâlâ bunu zorluyor!
***
RTE ve
adamlarının “Büyük Türkiye”si, sanki
toprak olarak da Küçülen Türkiye aşamasına yaklaşıyor gibi. Her ne kadar bunu
imkansız gibi görseniz de, yaşadığımız coğrafyada hemen herşeyin olanaklar
içinde seyrettiğini hiç unutmayın.
Üç yıl önce Suriye’nin mi parçalanabileceğini
düşünürdünüz..
Yoksa Kaddafi’nin yıkılacağını,
öldürüleceğini, ülkenin birbirlerini boğazlayan çetelere dönüşeceğini ve
parçalanmasının söz konusu olabileceğini.. düşünen var mıydı?
Derin iç
sorunları, iç savaşı olan bir ülke düşünün ki, komşu ülkenin p;arçalanmasını ve
yokedilmesini savunuyor.
Bu ancak şu
demek olur: Benim de sınırlarım dokunulurdur, ben de parçalanabilirim..
“Büyük
Türkiye”ciler, her zaman bu şekilsel büyüklüğe meraklı olmuşlardır. “Necip Fazıl bir okuldur” diyen RTE,
Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu”
dergisini bilmez olur mu!
Türkiye zor
günlerden geçiyor.. Hepimize Allah kolaylık versin..
-- 6 Kasım 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder