Hükümet ile PKK
arasındaki “Barış Yolu”nun üç gün boyunca adeta savaş provası ile bombalanması
üzerine iktidar, işini bitiren ununu ipe seren “Akil Adamlar” grubuna, acil
işbaşı yaptırdı. Onlar da “biz akil
adamlara iş düştü yine..” süsü ile ortaya çıktılar, ilk işleri de Öcalan’ın
aracısız konuşma olanağı verilmesini istemek oldu ve bu görüşmeye de kendileri
talip oldu.. Özel yetkililerden başka kimse Öcalan ile görüşemezsek, “akil
adamlar”ın kendileri için “görüşme onuru”
gibi bir rant eldeye kalkmalarına, ancak ayıptır diyebiliriz! (İçlerinde
hükümete angajmanlı olmayanlar var, alınmasınlar!)
Bu vesile ile
bizzat Cumhurbaşbakandan öğrendik ki, Öcalan iki odalı banyolu ve bahçeli bir
ev sahibi olmuş (TOKİ mi yaptı!?). Hiç karşı değilim! Silivri’de üstelik bir
süre boklar içinde yatırılan gazeteci dostlarımız aklıma geldi de.. Tek dileğim
tüm mahkumlara bu tür olanakların sağlanması.. İşe de, müebbet mahkumlardan
başlanması.. Bire birlik- eşite eşitlik.. Anayasa’ya aykırı bu durumun diğer
mahkumların lehine düzeltilmesini diliyoruz.. İş mahkemelik olmadan..
Hımmm..
Gördüğümüz kadar kentlerin yağmalanması ve 41 kişinin öldürülmesi yeni bir
durum ortaya çıkardı. Tepedekiler ,afra-tafralarından geçilmezken (ezeriz
keseriz, on misli karşılık veririz), acele Kandil’e acil bir “yol haritası”
gönderdi.. HDP’lilerin açıklamalarından öğreniyoruz ki, Kandil beğenmemiş, somut ve pratik şeyler görelim beyler, yanıtını, “çözüm
sürecinin yüzde 90’ı bitti, hassas bir noktadan geçiyoruz” diyen Numan Kurtulmuş bekliyor muydu? Bence
evet.
Çözüm Sürecinde Yeni Koşullar
“Çözüm
Süreci”nin kesilmesini, bugünkü koşullarda iki taraf da istemez. Ama eski çözüm
sürecini çöpe atın. Bu süreç şimdi farklı koşulların ortaya çıkması ve farklı
dinamiklerin de devreye girmesi ile yeni bir düzlemde başlıyor.
Nedir bunlar,
bakalım:
1) RTE+Davutoğlu
iktidarına “3 günlük ayaklanma ve 41 cinayet ayarı”..
2) İktidarın
Ortadoğu’da tam yalnızlaşması durumu. Ve BM Güvenlik Konseyi’ne üye oluyoruz
derken, iktidarın 60 oy ile ringten dışarı atılması durumu..
3) Şüphesiz
ki en önemlisi ABD’nin el altından uzun süredir Suriye Kürt liderleri ile
konuşuyor olduğunun açıklanması ve dün sabah erken saatlerde de Kobali’de
savaşan PKK-YPG güçlerine havadan silah ve ilaç yardımı yaptıklarının resmi
haberi. Götürdükleri, “Peşmerge (Barzani) silahları” imiş..
4) Ve
bizimkilerin “Barzani silahlı güçlerine
Kobali’ye geçmeleri için özel izin verdik” açıklaması da, bunların ardından
geldi. Anlaşılan, Hükümet izinli, bir tür aç-kapa biçiminde çalıştırılan özel
koridor ..
***
Yani yeni durum ve koşullar şöyle:
Tek başına kalmış bir hükümet.. “Terör örgütü” kisvesinden sıyrılmış, ABD ve
Batı ile IŞİD’e karşı ittifak yapmaya başlamış bir PKK, ki Amerikalıların
bombalamalarıyla, IŞİD’e karşı Kobali’de üstünlük sağladı.. RTE-Davutoğlu’nun,
IŞİD’in Rojava-Kobali bölgesinde PKK’yı sıkıştırma plan-manevra ve
politikasının iflası (kaçıncı iflas!?)
Sanırım artık
Batı’nın, yarattıkları heyulaya karşı Türkiye’yi savaşa sürmelerine gerek
kalmadı. Kürtlerle bu işi nereye kadar götürebilecekleri bir muamma olsa bile..
Ama onlar her zaman savaştıracak bir “müslüman tugay” bulur.
Aslında,
bizimkilerin tezkeresinin özünü, IŞİD’e
karşı asla savaşmam oluşturuyordu. Çünkü tezkerenin öbür yanında “Esad’ı devirelim” ön şartı vardı.
Bizimkiler şöyle düşündü: Batı nasılsa Esad’ı
devirelim şartımı kabul etmez, o zaman benim de IŞİD’e karşı savaşmam söz
konusu olmaz. Cin fikir. Bu çözümlemeyi yaptıktan sonra tezkerenin palavra
olduğunu görüp içim rahatladı!
Torbadaki Turp Ne?
Önce bir konu
var: Kobali mi Aynelarab mı? Biri
Kürtlerin verdiği isim, diğeri Suriye’lilerin.. Orası Suriye. Bir isim savaşı
var.. Şüphesiz yerel halkın isimlendirmesi önemli. Ama bu derin tartışma, Suriye’nin bir bölgesini Kürt Devleti’ne dönüştürme
süreci bağlamında yapılıyorsa, bizi ilgilendirir. Ortadoğu’da ülkelerin
sınırları yeniden çiziliyorsa, o zaman Türkiye bunun dışında kalamaz..
Peki, Davutoğlu’nun “Türkiye Sykes-Picot sınırlarının bekçisi
değil” sözlerinden ne anlamalıyız? Bu,
gerçekleşmeyen bir gizli anlaşmaydı, bugün böyle bir sınır ve anlaşma yokken,
Davutoğlu neyin bekçisi değil? Bulmacayı çözün lütfen..
Şunu mu demek istiyor: Suriye’nin sınırları ve Suriye
diye bir ülke böyle yaratıldı.. Orada bir IŞİD devletinin kuruluşuna karşı
çıkmayız.. Eğer bu değilse, Davutoğlu ne demek istedi?
İkinci nokta
tam başlığımızla ilgili. Ama Perşembe’ye.. Sorum şu: PKK/Öcalan ile,
pazarlıkları yürüten iki–üç kişilik derin
adamlar arasında, el altından bir “harita aldım verdim” yapılıyor mu,
yoksa böyle bir durum yok mu.. Ana dilde eğitim ve bölgesel özerklikler üzerine
alış-veriş?
Hayır
pişirilen yemeğe su katmak değil amacım, alınacaklar verilecekler konusunda
bizim de bir katkımız olur düşüncesiyle soruyorum..
--21 Ekim 2014 Salı / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder