Türkiye’nin ana
sorunlarını “dışarısı” yönetiyor. Türkiye dış politikanın ve buna bağlı Kürt
Meselesi’nin cenderesine girdi. Buradan çıkış yok gibi. Veya var..
RTE ve
Davutoğlu, kendi yarattıkları “Büyük
Türkiye- Büyük Ekonomi”nin yaldızına bizzat kandı. Ortadoğu’da süper güç
aldatmacasına giriştiler. Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü koruyucu
politikalara destek vereceklerine, parçalayıcı politikalarda israr ettiler.
Ve bu
politikalarının şu kadar basit sonucunu
öngöremediler: Sandılar ki orada oluşacak Sünni Suriye ile ittifak kurarız. Ama
orada, seninle komşu Kürtler de yaşıyor, Ve halkın önemli çoğunluğunun hala
desteklediği Esad ve rejimi var.. ABD’nin kadim politikası Kürtlerden yanadır.
Irak’ta Kürtler devlet kurmuş durumdalar. (Karşı olduğum sanılmasın, Irak’taki,
bütünlüklü bir Kürt bölgesi olarak bir olgu..) Yarın resmen devletlerini ilan
etseler, Ankara ilk tanıyan olsun isterim.
Suriye de parçalanırsa, ikinci bir Kürt
devleti de, üstelik PKK-YDP yönetiminde, orada kurulur. Öcalan boşuna “Kobali kilit
nokta” demiyor. PKK’nın atardamarı oldu Kobali (Kürt özerk bölgesi). Bir altın fırsat. Türkiye’yi sarsan 3
günlük vandalizm ve cinayetler dizisinin arka planında bu olgu yatıyor. PKK ile
Barzani arasında gerilim uzun zamandır var, uzun süre bir arada yaşamaları çok
zor. Kobali “düz alan”. “Kandil yok” orada, ama olsun.. Kobali Kürtleri,
Barzani istemiyor orada, “peşmergeye ihtiyaç yok, ağır silaha var”
demesinin nedeni bu. İki güç, Kobali’nin ve oradaki savaşın yönetiminde bile
birleşemiyor!
Dinamik olgu, IŞİD
Bunun ekseninde
dönüyor güncel dünya politikası. ABD ve Batı IŞİD’i en önemli sorunları ilan
etti. ABD pılısını pırtısını topladığı bölgeye güçlü bir geri dönüş yaptı.
Ankara’nın
aklına şaşıyorum.. Suriye’yi mi parçalayacağız?! Suriye’nin parçalanması, aynı
zamanda senin de parçalanmana kapı açmak demek.. bu kadar basit bir siyasi
olguyu göremeyen bir yapı var Ankara’da.
IŞİD olgusu,
Türkiye’yi de biçimlendiriyor. Doğu cenahtan baskı türlü çeşitli. Türkiye ve
bizler bu baskı altında eziliyoruz.
Ankara’nın
yapması gereken, aslında, Esad politikasını 180 derece değiştirmektir.
Suriye’li “isyancılarınızı” eğitip donatmaktan kesinlikle vazgeçin.. Bu
politika, Türkiye’nin başında patlar, hem de korkunç bir şekilde.. Bu konuda
sizlere, iki adım ötesini anlatacak ciddi siyasi ve askeri danışmanlık yapacak
kimse de mi yok! Mesela fikir söyleyecek ordunuz, kurmayınız da mı kalmadı!
Ordu, siyasete karışmayacağım derken,
gerçek uzmanlık alanı üzerinde danışmanlık yapacak cesaretini de mi yitirdi!
İÇTE SAVAŞ CEPHESİ
IŞİD,
PKK-Kobali, vandalizm ve cinayetlere karşı veya bunları fırsat bilerek
Ankara’nın gündeme getirdiği iç güvenlik
yasa tasarıları ve yeni uygulamalar ise, bizleri ezip geçecek ikinci bir
savaş cephesi niteliğinde.. İnsanların malına mülküne el koymaktan tutun, “vay devlet görevlisine hakaret ettin, al
sana 5 yıla kadar ceza”ya, “senin
fizyonomini beğenmedim, gel bakalım makul şüpheli olarak buraya yat içeriye”
(tabii bunlar en masumu, silahsız olanları!) varıncaya kadar.. Gösterilere
katılacaklara gerekirse “devleti, Anayasayı, hükümeti yıkmaya
teşebbüs”ten dava açma dahil..
Bankalara el koyma
konusundaki düzenlemenin de Cemaat’e ve “iç düşman” “ekonomik güçlere” yönelik
olduğu da açık seçik..
RTE-Davutoğlu
iktidarları, bir yandan da kendi halkına karşı adeta savaş cephesi oluşturuyor.
Dış cephede
sıkıştılar, acısını iç cepheden
çıkartacaklar...
ÇÖZÜMÜN MAKULLERİ VAR MI NELERDİR?
Çözüm Süreci,
işte böyle, masada çatılan silahların gölgesinde. Sorum hala gündemde:
Pazarlıkları yürüten iki–üç kişilik derin
adamlar arasında, el altından bir “harita aldım verdim” yapılıyor mu,
yoksa böyle bir durum yok mu.. Ana dilde eğitim ve bölgesel özerklikler üzerine
görüş alışverişleri var mı?
Çözüm, makuller
üzerinden giderse gerçekten çözüm olur. PKK “makul”den yana mı? İktidar
makulleri kabul etmekten yana mı? Tabi, makul nedir masada, her ikisi için de
makuller nelerdir? Bilsek de biz de tartdıymaya katılsak!
CHP ise acaba “AKP’ye giden Kürt oylarını kaparım” gibi
bir olmayacak sevdaya mı tutuldu? Tıpkı “Cemaat
oylarını kaparım” sevdası gibi?!
Hayır bunlar
soru.. Bilmediğimiz konuları anlamak için..
OKUR NOTU: Kenan
Yumurtacı: Sanıyorum ki şimdi de
''Reasonable Doubt'' (Makul Şüphe!) çevirisinde de işin özünü gözden kaçırdı.
Oysa bu terimin geldiği Anglosakson kültüründe bildiğiniz gibi mahkemelerde
jüri sistemi geçerli olup savcılar jüri önünde suçlanan kişinin suçunun
kanıtlarını jüriyi tam olarak ve ''Beyond a Reasonable Doubt'' yani %99 değil
%100 ikna edecek şekilde ispat etmekle sorumludur. Yüzde bir bile şüphe varsa
sanık beraat eder. Bu da bir anlamda ''tamam, makul şüphe özerine tutukla, ama
suçu %100 kanıtlamak zorundasın'' demektir ki bu durum bizim sistemimi için ne
kadar geçerli olur, bilinmez.
Not: Pazar yazımda
“çeçen sineği” lafı var, tabii ki çe çe sineği olacak..
--23 Ekim 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder