17 Aralık ve 25
Aralık 2013 tarihlerinde aslında gerçek hiç bir şey olmadı. O sırada bütün
millet gökyüzüne kurulu devasa bir sanal ekranı seyre dalmıştı. Dünyanın en
büyük filmi canlı canlı orada oynuyor ve hepimiz seyrediyorduk. Rüyada
gibiydik, ekrandan başbakan geçiyor, otelin lüks dairelerine yerleşmiş bakan
çocukları, telefon konuşmaları, kupon arazileri satan devlet yetkililerini
azarlamalar, hepsi birinci sınıf oyuncularca sahneye konuyor; mükemmel bir
yönetmen de oskarlık bir filmini bizlere seyrettiriyordu.
Tıpkı Titanik
filmi seyreder gibi kendimizden geçmiştik, çeçen sineği ısırmış gibi bir
uyuşuklukla seyrediyorduk. Adeta gerçekmiş gibi algılıyorduk sahnelerde çoşkun
bir nehir gibi akıp giden olayları.. Büyülenmiş gibiydik.. Ne rüşvetler ne
yolsuzluklar ne para makineleri ve rüşvet görüntüleri ne para dolu ayakkabı
kutuları.. Bunların hepsi sanal görüntülerdi. Baskınlar, Evi sıfırladın mı konuşmaları, Milletin
a. koyacağız lafları, Alo Fatihler,
Derhal evi hemen terkedin polisler
basabilir bakan ağlamaları... Hepsi birer sıfırdı aslında.
Bütün bunlar
sanki günlerce sürüyor gibi yaşadık.
Yattık
-kalktık, kalktık-yattık, olaylar günlerce sürüyor sandık.
Oysa topu topu
2 saatlik bir Holivud filmiydi. Olaylar sanki Türkiye’de ve hükümet katında
geçiyormuş gibiydi.. bakan ve çocuklarını, belediye başkanlarını kovalama,
avlama ve sorgulama sahneleri o kadar gerçekçi kurgulanmış ki,
ayıldık-bayıldık..
Bir de herşey
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan iktidarının tam ortasında geçiyor gibiydi,
düşüncelerimize ne kadar uygun düşüyordu.
İşte bu!
Gördünüz mü! Dememiş miydik! Hırsızlar, rüşvetçiler, yolsuzlar nasıl da yakayı
ele verdiler sonunda, diye zıplayıp durduk
yerlerimizden!
***
Bizi
düşlerimizden bizi uyandıracak ve gerçeğe döndürecek bir şeyler gerekiyordu.
Çünkü bu topu
topu iki saatlik bir film, yarattığı sanal dünyayı gerçekmiş gibi oynatıyor,
suçsuz insanlar tutuklanıyor, hapishanelere atıyor, onur ve hayalarıyla
oynuyor, kişiliklerini ve ailelerini yerle bir ediyordu.. Üstelik tepeden
tırnağa namuslu, kursağından haram bir sokma geçmemiş, çocuklarını alın
terinden kazandığı paralarla büyütmüş koskocaman 4 bakan hakkında, filmin sahnelerinden
kotarılmış görüntüler ve suçlamalarla fezlekeler hazırlanmış ve Meclis’ten
bunların kellerini almasını istiyordu..
Bu kadarı da
fazlaydı, iktidar ve adamlarının “hepsi
yalaaaaan” haykırışlarını kulaklarımızın duyması zaten mümkün değildi..
Şartlanmıştık:
Bunlar rezil, kötü, hırsız, bugüne kadar görülmemiş bir ihanet çetesiydi..
Küplerini doldurmak için gelmişlerdi. İslamcı kılığında geziyor ve halkı
aldatıyorlardı. Dinsiz- namussuz, imansız, ahlaksızdılar..
RTE ve avanesi
gerçi çığlık çığlığa idi. İktidarlarına
darbe yapılıyor, komplolar kuruluyor, ülkeye ihanet ediliyor çığlıkları
bize ulaşamıyordu; bir türlü uyanamıyorduk, çünkü öylesine tatlı bir tatlı idi
ki sormayın gitsin..
Çok güçlü bir
uyandırıcı gerekiyordu.. Başka bir şeyler harekete geçmeliydi..
***
İşte tam o
sırada, bağımsız yargı işe el koydu.
Önce Holivud
filminden 25 Aralık günü olayları silindi görüntüden.. Yarı uyandık.. Kendimize
gelir gibi olduk, ama yüreğimiz kalbimiz beynimiz filmin 17 Aralık
görüntüleriyle, sanrısı ile idare ediyordu hala..
Nihayet ikinci
yumruk geldi, filmin 17 Aralık görüntüleri de silinmişti, titredik ve kendimizi
gerçek hayattu bulduk.
Sağolsunlar!
İki saatlik
filmi, bize aylarca sürüyormuş gibi seyrettirenlere lanet olsun..
Kahrolsun
Amerika!
Kahrolsun Holivud!
Kahrolsun bu
senaryoyu yazan paralel yapı!..
Ve rüyamızı
uzattığı için bunca zamandır: Kahrolsun CHP!
***
Zemzem suyu ile
yıkanmış gibi hissediyorum kendimi, ülkemi, iktidarımı..
Tertemiz, hani
ne derler pirü pak.
Yeni bir gün,
Güneş pırıl pırıl, yağmur iki saatlik filmin bütün pisliklerini silip süpürmüş,
heryeri ve herşeyi arındırmış. Ufka bakıyorum, yüzüm gönlüm açılıyor. Gelecek
pırıl..
Yeni bir hayata
merhaba diyoruz ülkece ve milletçe..
--- 19 Ekim 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder