CBT Gündem,
sayı 1429, 8 Ağustos 2014
Bir kaç sayı
önceki CBT’nin kapak konusu “Bir damla su
bile geri kazanılmalı, tuvaletten musluklara” başlığını taşıyordu (Sayı
1425).. Yoo hayır konu Türkiye değildi sadece, bütün dünya! İçme suyu dünyada
hem tükeniyor hem maliyetleri artıyor. Ama bilim de durmadan yeni
teknolojilerle çok aşamalı arıtma yöntemleri geliştiriyor, öyleki ki “konutlardan ve ofislerden atılan pis sular,
doğrudan musluklara bağlanabilecek kadar güvenilir” yapılıyor..
San Diego
kentini besleyen iki nehir kuruma kuruma noktasına gelince, dışarıdan su
getirtmenin müthiş pahalılığını hesaplamışlar, saflaştırma yöntemiyle
kanalizasyon sularını geri kazanma yöntemine başvurmuşlar, hem daha ucuz hem de
kentin su ihtiyacının %40’ın karşılayabilecekler. Dört aşayadan geçiriliyor
sular, mikrofiltrasyon, Ters ozmoz, İleri oksidasyon ve Ozon dezenfeksiyonu.
Sistem tamam, sadece onay bekleniyor.
En büyük engel,
halktaki iğrenme duygusu imiş.. Alışırlar!
***
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, “bir damla suya bile muhtaç olacağımız
günlerin yakın” diyor”. İki neden, su altyapılarının büyük yetersizliği ve
iklim değişikliği. Birinci neden: Dünyada su naklinde kayıplar ortalama yüzde
10-20 civarında, Türkiye’de belediyelerin çekip dağıttığı sularda kayıp oranı
ortalama ise %43!
Yani bu yolla sadeec su kaybedilimiyor, muazzam paralar da
kaybediliyor; yaptığınız onca yatırım çöpe.. TÜİK’e göre, İstanbul bölgelerinde kayıp oranı %38! Yani İstanbul Belediyesi bu
kayıpları normale indirecek önlemlere yatırım yapabilseydi, İstanbul ortalama
%25 daha daha fazla suya sahip olacaktı. Özetle, su krizinin pek çok nedeninden
başta gelenlerinden biri..
Diğer önemli
neden de, tabii ki iklim değişikliği..
Yağışların azlığı.. Su uzmanı Dursun
Çiçek’in yan sayfadaki derli toplu yazısı, 2015- 2016’da İstanbul’u susuzluk felaketi
beklediğini ortaya koyuyor. Varaolan suyun kalitesinin bozulacağı, önemli
ölçüde içme suyu niteliğini kaybedeceği gibi, bu durumun yol açacağı sağlıkla
ilgili salgın hastalıklar gibi felaketler de kapıda duruyor demektir.
İstanbul’un
“esas yöneticisi” Tayyip Erdoğan’ın
öncelikle kuzey ormanlarını yokeden ve su havzalarını daraltan “büyük projeleri”
de, kenti bitirecek. Kentin yanıbaşındaki ormanları kendisini destekleyen medya
ve lokanta patronlarına peşkeş çekme politikası da, böyle giderse, İstanbul’u
iyice yoksullaştıracak.
Büyük Patron, İstanbul’u susuz bırakmış görünüyor. Su
kullanımına kısıtlayıcı büyük önlemler açıklanması ve uygulanmaya konması
gerekirken, Erdoğan ve belediyesinde tıs yok. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
sonunu bekliyor olsalar.
İKLİM TOPUNUN AĞZINDA BİR ÜLKE
Türkiye, adım
adım, “Avrupa ve Orta Asya bölgesinde
aşırı iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. Ülke” sürecinde yaşıyor..
(Dünya Bankası 2009 Raporu) .. BM Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nce geçen 31 Mart tarihinde yayınlanan önemli
raporuna göre “Bu gezegen üzerinde
yaşayıp da iklim değişikliğinden etkilenmemiş kimse kalmayacak..”.
Gelecek
sayımızda yayınlayacağımız bir haberden: “İklim
değişikliği zaten var olan bir gerçeklik ve etkilerini tüm anakaralarda yaşayan
insanlarda ve denizlerde çoktandır belli ediyor. Fosil yakıt tüketimi,
ormansızlaştırma ve daha başka insan etkinlikleri sayesinde dünya topu topu
birkaç onyıl öncesine kıyasla çok farklı bir iklime sahip.”
İklim
değişikliği konusunda yapılan bilimsel araştırmaların sayısını merak eder
misiniz: 12 binden fazla! Bir ekip
12 bin araştırmayı elden geçirmiş ve ortak yönlerini ortaya çıkarmış.
Kesin bilgi:
Tüm dünya ulusları hemen şimdi iklim değişikliği sonuçlarına uyum sağlamalı..
Atmosferin baş düşmanı karbon gazı. “1880
yılından bu yana havaküreye 531 gigaton (milyar ton) karbon salındı, küresel
ısınmanın 2C derecenin altında tutulabilmesi için salımların 800 gigatonu
aşmaması gereki. Bu eşiğin aşılması durumunda dünya üzerindeki tüm ekosistemler
ve toplumlar ciddi biçimde zarara uğrayacak.”
SOSYALİZM Mİ GELECEK !?
Dünya daha kötüye gidiyor:
Yanıbaşımızda yaşadığımız savaşlar, dünyada yaşanacakların yanında devede kulak
kalabilir: Su savaşları! Su sıkıntısı, tarım ürünlerinin yeterince
sulanamaması; buğday, mısır kıtlığı.. Sel baskınları ve aşırı kızgın güneş ve
hastalıklar..
Şu kadarını yazayım
sadece: “Kimi deniz canlıları alışık oldukları soğuk iklim koşullarına
kavuşabilmek amacıyla yaşam alanlarını 400 kilometre kadar uzağa taşıdılar..”
Peki doğanın
bir parçası olan insanlar ne yapacaklar dersiniz?! Nerelere kaçacaklar,
çekilecekler, dayanacaklar, yüzbinlerler, milyonlar halinde?! Hangi sınırlarda
insanlar telef olacak?
Bir noktayı
belirteyim bir katkı olarak: Demokrasicilik
oyunlarının sonu görünebilir. Demokrasiler, yerlerini gelecekte yeni
yönetim biçimlerine bırakabilirler...
Yoo hayır
otoriter ve totaliter demiyorum.. Bütün sorunlara halkın doğrudan ortak olacağı
ve kendi hakkında kararı vereceği yeni kolektif yönetim biçimleri.. Dünyanın
üzerine gelen gökyüyüzü çapındaki felaketin üzerinden gelecek başka bir yönetim
modeli düşünemiyorm.. Kişi, gurup, şirket, görüş çıkarları yok..
Tek bir çıkar
var: Ülkenin ve bu tüm ulusun ortak yararı..
Sosyalizm bu
yolla ve zorunlu koşullarda mı geliyor dersiniz?!
***
Tayyipgiller ne
yapıyorlar, ülkeyi 2023’e hazırlayacaklar, programlrına baktığınızda susuz, aç,
pahalı, hastalıklı bir ülke gözüküyor uzakta.. Buna karşılık bir önlemleri,
düşünceleri, minicik bir akılları var mı?
Meclis’e
getirdikleri ve tüm akarsuların şirketlere 49 yıllığına peşkeş çekilmesini
öneren tasarılarına bakılacak olursa, yok.
Tek dertleri,
iktidarlarına para akışını sağlayacak ve kendilerinin ve adamlarının keselerini
dolduracak al sat yöntemleri..
Gelecek Cuma
yeniden birlikte olmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder