SAYFALAR

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Bilimde İran ve Türkiye

CBT sayı 1432, 29 Ağustos 2014, Gündem..


Önceki hafta, 40 yaş altı bilimcilere dört yılda bir verilen ve Matematiğin Nobeli sayılan Fields Madalyası’na İran’lı kadın matematikçi Prof. Dr. Meryem Mirzakhani’nin layık görüldüğü haberini vermiştik. 
Mirzakhani,Riemann Yüzeyleri olarak da bilinen sarmal matematiksel yapılar” üzerine mükemmel çalışmalarından dolayı değerlendirildi, üstelik bu madalyayı alan ilk kadın matematikçiydi.. Ve, üniversiteyi de İran’da, Şerif Teknoloji Üniversitesi’nde okumuş ve sonra ABD’ye gitmişti..  Stanford Üniversitesi'nde kompleks geometri üzerine de dersler veriyor… 
Uluslararası Matematik Birliği yöneticileri, kadınların matematiğe tarih boyunca büyük katkılarını anımsattı, İngiltere’de matematik öğrencilerinin yüzde 40’ının kızlardan oluştuğunu ama doktora programlarında sayılarının çok düştüğünü de belirtti… Bu anımsatmadan sonra konumuza gelirsek..
Türkiye’den, uluslararası olarak bu büyüklükte bir ödüle layık görülen bir bilimcimiz henüz çıkmadı. Şüphesiz, liseyi/üniversiteyi burada bitirdikten sonra ABD ve Avrupa ülkelerinde çok başarılı araştırmalara imza atan, dünya biliminde sivrilen insanlarımız çok sayıda var. Bunların ağırlıklı olarak tıp alanında yoğunlaştıklarını vurgulayalım.. Umalım ki, aralarından en az birisinin, dünyanın en büyük bilim ödüllerinden birine sahip olduğunu da görürüz.
İran, kadim bir uygarlık. Üstünkörü bir değerlendirme ile Türklerle kıyaslama yapmak hiç doğru olmaz… Bugün içinde bulundukları ve özellikle kadınları ve ayrıca özgür düşünceyi son derece baskılayan rejimlerinden kurtulacaklarını da umalım ve bekleyelim. O yöne doğru bir gelişmenin izlerini görüyoruz. Buna rağmen, oradan Meryem Mirzakhani gibi bir üstün bilimcinin çıktığı da bir gerçek…
***
Biz matematik ödülünün bir İranlı kadın bilimciye verilmesinden yola çıkarak, iki ülke arasındaki bilimsel durumu karşılaştıralım dedik.. Ve orta sayfamızda okuyacağınız tablo çıktı ortaya.. Bundan 5-10 yıl önceye kadar, Türkiye, bilimsel makale yayınını en hızlı artıran dünyanın üçüncü ülkesi unvanına sahipti. Türkiye’de makale yayını gerçi yine artarak sürüyor, ama İran öyle bir hızla geldi ve tepelere tırmandı ki, bizi bile geçti diyeceğiz..
Mehmet Doğan hocamız, bizde tıp/sağlık, İran’da ise özellikle fen bilimleri alanında araştırmaların ağırlık kazandığına işaret ediyor: “1980-2014 yılları arasında 2 ülkenin ürettiği yayınlar arasında en büyük fark, ülkemize net makalelerin önemli bir bölümü tıp alanında (Cerrahi 20.622, pediatri 11.725, Genel tıp 10.007, kardiyoloji 9.166, klinik nöroloji 9.058) büyük paya sahipken.. İran yayınlarında (201.503), ilk 10 sırayı elektik, makine, kimya, malzeme, fizik, kimya, matematik gibi mühendislik ve temel bilimler almakta...”
İran ve Türkiye’nin 34 yıl içinde bilimdeki başarılarını sayılarla izliyoruz. İki ülkenin yanına İsrail’in bilimsel makale ve atıf sayılarını da veriyor hoca.. “Türkiye 2000’de 5000 olan toplam yayın sayısını 2009’da 22.000’e çıkararak dünya bilim üretimine katkısını % 0,7 den % 1,9 ‘a çıkardı.. Aynı senelerde İran’ın da katkısını % 0,2 den % 1,3 e çıkardı..”  
Şüphesiz bu değerlendirmede eksiklerimiz var, örneğin öğretim üyesi başına düşen makale sayısı, milli gelire oranla ülkelerin makale sayısı karşılaştırmaları...  Bu arada anımsatalım ki, bölge ülkelerinden İsrail’i hiç unutmayalım. Yahudi kökenli bilim insanları bugüne kadar 104 Nobel kazandılar ve bunların pek çoğu da İsrail’e yerleşti..
Reyhan Oksay’ın Türkiye ile İran’ı merkeze alan yazısı ise, dünyaya daha geniş bakıyor, Çin ve İsrail’in dünyadaki yetkin bilim insanlarını ülkelerine çekmek için önemli programlar uyguladıklarını anımsatıyor. Bu arada Çin, bilimsel yayında ABD’nin arkasından ikinci sıraya oturmuş durumda.
Dünyanın ortaklaşa tek gerçeği, bilim ve teknolojide giderek yetkinlik kazanarak, bunu ekonomik yarara dönüştürmek ve aynı zamanda bilim ve teknoloji ağırlıklı, yüksek katma değerli mal ve hizmet üretimde başarılı olmak... Türkiye bu kadar yüksek sayıda bilimsel makale yayınına rağmen, bunu başarabilmiş değil. Milli gelirden ARGE’ye alırdığı payı, yüzde 1’e bile 12 yıldır yükseltememiş bir ülke konumundayız. 
Dolayısıyla, ekonomide yüksek katma değere yönelik, ihtiyacımız olan yüksek teknolojili pek çok mal ve hizmeti burada üretme yerine dışarıdan satın almaya mecbur bir ülke özelliğimizi, AKP döneminde alabildiğine koruyoruz.
Tabii üniversitelere iktidara yakın ve dini kuvvetli insanlara yönetici ve düzenleyici olarak önderlik verdiğiniz sürece... ekonominin belirli alanlarına üretici olarak yoğunlaşmayı ve bunu başarmayı bir ulusal politika haline getirmediğiniz sürece.. yayınlarımız artacak, pek çoğu çöp yayın olma niteliğini aşamayacak ama satın almacı ekonomi özelliğimiz de sürecek..
 Gelecek Cuma yeniden burada olalım...
***

Not: Prof. Dr. Mehmet Doğan, uzun süre TÜBİTAK’tan hak ettiği en azından hizmet ödülünü alamamıştı. Şimdi, iktidarın yönetimine giren TÜBA’nın şeref üyeliğine seçildiğini öğrendim. İktidardan önceki yönetime de bir kaç kez TÜBA üyesi olarak önerildiğini biliyorum.. 
Doğan’ın bugün itibariyle uluslararası bilimsel yayın sayısı 101, ve kendine atıfları ayıkladığınızda atıf sayısı ise 3000’i buldu.. Bilim kitaplarına bölüm katkısı çok.. h-indeksi de 26.. Pek çok eski ve yeni TÜBA üyelerinden bir kaç kat fazla.. Şimdi Hacettepeden emekli öğretim üyesi olarak, faaliyetini sürdürüyor.. Uzun ömür ve hizmetleri için teşekkür..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder