Bazı okurlar
neden bu kadar AKP içindeki çekişme ve çelişmelere önem verdiğimi soruyor...
Yüksek siyasette en önemli konu şüphesiz ki AKP, lideri, hükümet ve parti içi
gelişmelerdir. Oradaki hava öncelikle bize gelecekle ilgili bilgi ve izlenim
verir. AKP, eskinin ”merkez sağ” diye niteledirilen partilerini silip süpürdü,
neredeyse tüm seçmenlerini çevresinde topladı. Son genel seçimde yüzde 50’lere
yakın oy almasının nedeni de budur. Seçmen, İslami-dini politika yapıyor de AKP
ve Recep Bey’in etrafına gelmedi.. Yokolan partilerin hepsinin Türkiye’yi
durmadan batıran hırsız, şebeke, şirket olduğunu net gördüğü için AKP’ye
yöneldi.
Eh, 400 milyar
dolara yakın para iç tüketime pombalandığı için de bundan ve daha pek çok
şeyden nasibini aldı ve iktidar çevresinde duruşunu sürdürüyor.
Demek istediğim şu: Hem AKP içindeki
çatışma ve ayrışmalar, hem Recep Bey’in adım adım islami politikalarını
koyulaştırması ve tabii ekonomide gerçekleşmemeye başlayan gelişmelerle
birlikte, iddialı yeni bir “merkez sağ” doğuşuna yol açabilir (*). O zaman
dengeli bir politikanın da kulvarı açılır.
***
Erdoğan’ın Köşk’e çıkmama olasılığı var mı?
Bu olasılık, biraz zorlansa bile, sadece ilk turda var.. Parasını siyasi
anketlerden kazananlara bakıyorum da, tv’lerde lak-laka lak-lak. Ciddi bir
kuruluşun lideri, bence şirketinin başında oturur ve anketlerinin sonuçlarıyla
konuşur.. Siyasi kimlik kazanmış pek çoğu ve konuşmalarıyla nesnel analiz
yapacağım diye yönlendirici rolü oynuyorlar!
Erdoğan Köşk’e
çıkarsa, Gül AKP başına gelir mi? Biliyorsunuz, RTE Gül’ü parti ve hükümet
başında istemiyor. Bir sadık adam peşinde, şak
emir alacak şuk gerçekleştirecek. Gül, bunu bilidği için, bu koşullarda
siyaset yapmaı düşünmüyorum dedi ve koşullar aynen sürüyor.
Ama bu yeni değil.. Kitap çalışmam için yakın
geçişte yazdıklarımı karıştırdığımda, 2 Ocak 2012’de de Gül “beklentim yok”
dediğini gördüm. Şöyle: “Cumhurbaşkanı, sorular üzerine, siyasette
beklentisi olmadığını, bütün makamlarda bulunduğunu söyleyerek mütevazi giriş
yaptı! Ama en önemli nokta, siyaseti sürdüreceği idi. Gül’ün “beklentim yok”
demesi ile siyaset yapacağını
vurgulayan sözleri, birbiriyle çelişiyor.”
İzleyen zamanlarda Gül- RTE rekabet veya
ilişkisinin kamuoyuna yansıyan çok yönü oldu! RTE, bütün siyaseti kendi
kişiliği üzerine kuruyordu ve burada Gül’e yer yoktu! Hala yok!
O kendini yeni bir “kurucu’ görmekte, Samsun’a
çıkmakta, Erzurum’da Kongre yapmaya gitmekte! Cumhuriyetin 90 yılına da
kayıp bir zaman olarak görmekte (Davutoğlu en has adamıdır bu görüşleriyle de,
o kadar diyeyim!)
***
RTE, belki de en büyük kumarını oynuyor. Çünkü
Köşk’e çıkarsa, Parti ve Hükümetle hukuku-yasal bağları kalmayacak. Sadece
adamları aracılığıyla isteklerini yaptırabilecek. Ama partisinde güçlü bir ekip
(Arınç vb) Gül’e çoktan davetiye
çıkardılar. Bunu ne kadar gerçekleştirebilecekler, işte bütün soru burada..
Eğer bu davetiyeyi partiye kabul ettirirlerse,
Gül, Kongre’de Parti’nin başındadır!
Şenlikli günler olacak şüphesiz ki!
Başka olasılıklar da var.. Zamanımız var,
bunları da konuşuruz..
(*) CHP, Taktik mi Esas mı?
CHP hiç
heveslenmesin politikalarıyla bizzat Merkez Sağ Parti olmaya, yanlış bir gidiş
olur, oradan kendisine ekmek çıkmaz, güçlü bir sosyal demokrat-sol rüzgar estirmeye
bakmalı! “Artık herkes İslami politika
yapmak zorundadır, yoksa bu milletten oy alamaz” sahtekarlığının
dayatılması büyük bir aldatmacadır. Amaç,
AKP’nin bütün İslami karakterine ve yolculuğuna meşruiyet kazandırmaktır.
CHP’yi de bu kulvara çekerek, ılımlı islami bir seçenek mi yaratmak istiyorlar?
Cumhurbaşkanlığı
seçimindeki MHP ittifakı ve aday seçimini ben şimdilik bir taktik politika
olarak görüyorum. Hem bir iktidar seçeneği yaratmak açısından da.. Bu seçimlerde ilgi alanım, çatı adayının kişiliği
ve kimliğine odaklı değil (bu herhalde görülüyor!), RTE’nin “milli irade”
dayanağının zayıflamasına, hatta mümkünse çöktürülmesine odaklıdır. Siyasetin
başlıca sorunu budur ve yıllardır izlediğim çizgiye de uygundur. Gelişmeleri
analiz ederim, CHP’den “grup koparmak” gibi bir politik amaçla da yazmadığıma
göre...
Ama pek çok
muhalifin de derdinin-önceliğinin, “Köşk’e hangi nitelikte bir insanın
oturtulacağı-oturtulamayacağı” olduğunu görüyorum. Hiç kimse bir diğeri
değildir. Muhalefette kampanya yürüten partilerin, gurupların, kişilerin,
muhaliflerin, başta olan bir lidere düşmanlığından ve beğenmezliğinden veya
başka siyasi nedenlerden dolayı politika izleme hakları şüphesiz ki vardır..
Onları eleştirmem.. Köşk adayını, ideolojilerine ve politikalarına bir araç
olarak kullanabilirler.. Bu politikaları nedeniyle, RTE avuçlarını oğuştursa ve
buradan nemalansa bile..
Sadece şunu belirteyim:
Köşk seçimleri sonuçları CHP’de, liderlikte bir değişikliğe yol açmaz.. Öyle
görüyorum. Ama 2015 genel seçimlerinden sonrası bu tartışma... Liderliğin o
zaman kadar zamanı var..
Bir not daha düşersem:
Muhalefetin ana gövdesi, bir kesimi hiç istemeye istemeye olsa bile, çatı
adayını destekleyecektir. Benim bu noktada önerim, seçime mümkün olan en büyük
katılımın sağlanmasıdır. Muhalif yurttaşların önünde ciddi bir yurttaşlık
sınavı ve elini taşın altına koyma görevi duruyor.
--- 6 Temmuz 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder