CBT Gündem,
Sayı 1421, 13 Haziran 2014
Geçen hafta
Kanada’da tıp eğitimi üzerine yazdığım nota katkılar geldi. Okurlar, Kuzey
Amerika’da (ABD ve Kanada) hukuk eğitimine başlayabilmek için de önceden bir
üniversite bitirme zorunluluğunu anımsattılar. Akın Oyat, ABD’de hukuk eğitimine verilen önemle,
orada Başkanlık sisteminın işleyişi arasında da bağlantı kuruyor:
“Başkanlık Sistemi’nin –elbette ki diğer bazı
etmenlerin yanı sıra- niçin dünyada yalnızca ABD’de işlediğini ve kimi ülkelerde
Diktatörlüğe dönüştüğünü biraz da ABD’deki hukuk sistemine bağlıyorum... Bu
konuya Sn. Ortaylı da, Cumhuriyetin İlk Yüzyılı 1923-2013 adlı kitabında
değinmektedir... ABD Başkanını görevde iken sorgulayabilen hukuk sistemi ile
eski bir cumhurbaşkanımızın sayın eşini tanıklık için bile mahkemeye
getiremeyen hukuk sistemimizi karşılaştırırsak..”
Bir üniversite
bitirdikten sonra hukuk ve tıp okuyanların niteliğini tartışmamız gerekmez.. Hukuk, demokratik parlamenter sistemin,
anayasal sistemin işleyişinin temel dayanağıdır. Hukuk, tarafsız, yasalara ve anayasaya bağlı olarak varsa, parlamenter
sistem de vardır.
Eğer hukuk
ülkemizde olduğu gibi, siyasi iktidarı, RTE ve adamlarını korumak için yenien
biçimlendiriliyor ve iktidarın muhalefete karşı sopası ve yasa dışı
uygulamalarının aklayıcı nitelikte ise, orada sadece keyfi yönetimler ve
diktalar yaşar. RTE’nin Başkanlık Sistemi rüyası, aslında diktatörlük kurma
isteğiyle eşanlamlıdır. Ben zaten bu kişi ülkemizde fiilen ve keyfi olarak
başkanlık/ dikta sistemi uyguluyor, görüşündeyim. Şimdi ise bu yönetimini yasal
bir çerçeveye oturtmak istemektedir.
Ama bugünkü
Anayasa varolduğu sürece, fiilen AKP’yi yönetmek, fiilen hükümeti kurmak ve
yönetmek isteği ve kurgusu, her zaman Anayasa’ya karşı olacaktır.. Ülkemizde
genellikle hukukun zayıflığı ve hukuk/adalet sisteminin ötedenberi siyasal
iktidarlarca kullanılması, demokrasinin yerleşememesinde en büyük engeldir.
Ayrıca bir de bizim hukuk eğitiminin kalitesini düşünün. Hukuk eğitiminden önce
öğrencinin şimdilik en az iki yıllık
bir yüksek öğrenim almasıyla başlamalıyız belki de.. Tabii, yargıyı- adalet
sistemini siyasi iktidarların tasallutundan kurtarmak da en önemli görev olarak
Türkiye’nin önünde duruyor..
***
Gelelim diğer
notlara.. Ayhan Ulubelen: Tıp eğitimi herhangi bir fen fakültesini
bitirdikten sonra 4 yıl sürer, ihtisas da sanırım branşına bağlı olarak 4 yıldır.
Doktorlar çalışmaya başlayınca gerçekten muhteşem paralar kazanırlar, en gözde
meslektir. Ayda 37 bin dolar kazanan tanıdığım doktor var. Ülkemizde de tıp
eğitimi zorludur, ama biz hem halk hem de devlet olarak doktorlarımızın sadece çalışmalarını
isteriz, günde 50-100 hasta bakmaları, hastaların her türlü hakaretlerine katlanmaları,
oradan oraya sürülüp durmaları çok doğaldır. Keşke dergi ya da Cumhuriyet
gazetesi doktorların çalışma hayatını anlatan bir yazı dizisi başlatsa…
Gökhan Alpaslan:
Kuzey Amerika'da tıp fakültesine girmeden önce liseden sonra 2 ila 4 yıl
arasında değişen, genellikle 4 yıl süren "Premed" adı verilen bir
eğitimden sonra tıp fakültesi eğitimi alınır. Premed eğitimi ülkedeki pek çok
"College"de verilmektedir. Burada öğrenci biyokimya, biyoloji,
biyofizik gibi temel tıp bilimleri derslerini okuduktan sonra tıp
fakültelerinin giriş koşullarını sağlıyorsa tıp fakültesine kabul edilir...
PİRİNÇ YA DA BUĞDAY: DOĞU YA DA BATI HAKKINDA
Geçen haftaki
Gündem’de Bozkurt Güvenç’in
değinisine, Ethem Alpaydın bir notla
yanıt veriyor:
“Sayın Bozkurt
Güvenç'e 6 Haziran 2014 tarihli CBT'de yayımlanan mektubu ve özellikle bu
mektuptaki farklı kaynaklar için teşekkür ederim. Sayın Güvenç, “büyük akarsulardan yoksun ve henüz sulamalı
tarıma geçmemiş ve çoğunlukla buğdaycı Türk tarımını 'Ortaklaşacı'
(çeltikçiler) grubuna yerleştirmekte biraz acele ettiğimi" yazmış.
Buna yanıt olarak iki noktayı vurgulamam gerekiyor:
Yazımda (Pirinç ya da Buğday: Doğu ya da Batı, CBT
1418, 23 Mayıs 2014) dediğim gibi, “Bence Talhelm ve meslektaşlarının Çin'de pirinç ekimi için yazdıkları,
her ne kadar pirinç değil buğday, arpa vb ekilse de Orta Doğu için de geçerlidir.
Önemli olan ekilen ürünün ne olduğu değil tarımın yapılabilmesi için kurulan
sosyal düzen olmalıdır.” Nitekim Orta Amerika'da da Aztekler o coğrafyada
bu kez mısır ekimi için kanallar açmış, karmaşık sulama yöntemleri geliştirmiş,
ve bununla birlikte kralları, soyluları, köleleri, orduları ve dinleriyle ayrı
ve bütün bir uygarlık ortaya çıkarmıştır.
Bir başka nokta
da şu: Halkların davranış biçimleri o anki yaşam koşulları kadar geçmişte tanık
oldukları ve alıştıkları koşullara da bağlıdır. Yazımda Talhelm ve
meslektaşlarından şöyle bir alıntı var: "Binlerce yıl pirinç
ya da buğday ekmiş kültürler bu pirinç ya da buğday kültürünü taşır ve
sabanlarını bıraksalar bile bu kültürü sonraki nesillere geçirirler. Basit
söylemek gerekirse pirinç kültürünü miras almak için insanın kendisinin pirinç
yetiştirmesi gerekmez."
Türkler de geçmiş bin yıl içinde Orta Asya'dan batıya gelirken önce
Maveraünnehir'de, sonra Mezopotamya'da tarım ağırlıklı yaşayan toplumlarla iç
içe yaşamıştır---önce Memlukler, sonra Osmanlılar Nil deltasında hüküm
sürmüştür. Tarım ağırlıklı yaşayan bu halklarla etkileşirken onların dinleri,
alfabeleri ve kısmen dilleri yanında sosyal normlarını ve davranış biçimlerini
de almış ve içselleştirmiş olmaları da normaldir. Dolayısıyla ülkemizdeki
sosyal davranışları yorumlarken yalnızca şu anki ve yalnızca Anadolu'daki
coğrafi koşullarla sınırlı kalmamak ve geçmiş bin yılda kat edilmiş tüm yola ve
o yol üstündeki koşullara da bakmak yardımcı olacaktır.”
***
Gelecek Cuma
yine görüşmek dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder