Yaşasın 1 Mayıs
diyerek başlayalım, her nerede olursa olsun, evde, işyerinde, sokakta,
hapishanede, denizde.. ister polisin gaz, jop ve toması karşısında.. Emeğin
bayramı kutlu olsun.
Taksim, yasak..
Kimin nerede kutlayacağı, nerelerin serbest olduğu, umurumda değil. Beni
yasaklar, yasak yerler ilgilendiriyor. Gelecek yıl da Kadıköy yasak.. CHP de
yapamayacak orada miting.. Bu gidişle muhalefet gösterilerini dağların
eteklerinde, kuş uçmaz kervan geçmez deniz kenarlarında yapar. TV’lere de birer
emir... Kimsenin de haberi olmaz.. Neee, İstanbul’da miting mi vardı dün? Nasıl
olsa, iktidar cart etse, nerede olursa olsun kameralar koştura koştura yanına
gideceği için, duyurulmama gibi bir sorunu yok..
İşte, neden
Muktedir’in, başından beri medyayı tam bir abluka altına almayı bir numaralı
işi yaptığını.. çeşitli gazetelerde ve televizyonlarda kendine yakın bir dizi
alo bilmem kimleri devreye soktuğunu... onlar görevlerini yapmazsa, dünyanın
taaa dibinde olsa telefonla, uyduyla bile arayıp hey ne yapıyorsun sen, o görüntüler nedir, çıkar o altyazıyı oradan diyecek
kadar makamını küçülttüğünü.. anlayın ve anlatın artık.
Millet
duymasın, konuşmasın; iktidarının protesto edildiğini, sokaklara döküldüğünü
görmesin..
Muktedir ve
adamları dünyanın her yanında “ileri demokrasi” cambazlığı yaparken, iletişim
özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, yayın özgürlüğünü, haber alma özgürlüğünü neden
küçültüp küçültüp kıç ceplere girecek kadar yok etmeye çalıştığını.. anlayın
artık..
Muktedir geçen
gün kendini yineliyordu: Bakın hakkımda neler diyorlar, diktatör
olsam bunları diyebilirler mi?
TEK ÖLÇÜ VAR,
BASIN İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ
Türkiye gibi,
dünyanın merkezlerinden birinde olan ülkede, diktatörlüğün uygulama koşulları
da ona göredir.. Muhalefet diktatör der ama hiç umursamazsın, çünkü bu sesin
yayıldığı alanı zaten her gücün ay sınırlaya szınırlaa küçültmüşsün.. Diktatör
sesi, yolsuzluklar, rüşvetler, rezillikler, doğayı katletmen, kentleri yaşanmaz
hale getirmen... yüksek perdeden çıkmadığı için ülke çapında yankılanmaz; yankı
halkaları her geçen zaman içe doğru küçülür küçülür küçülür..
Diktatörün
diktatörlüğünü anlatacak en iyi şey günümüzde, medya ile ilişkisidir.. Bu
ilişkiye bak, kimin dünyada diktatör olduğunu anla.. Twitter’a koyduğu
yasaktır, bütün medyayı, iletişimi kontrol isteğidir.. Ülkesinin iletişim,
medya, haberleşme özgürlüğünde dünyadaki yeridir.. Nasıl en altlara doğru
gittiğidir..
Diktatörü
anlamak için, yargı ve hukuk üzerindeki kontrolüne bakmak yeter..
Diktatörü
ülkede tek denetleyecek ve dengeleyecek güç yargıdır.. Özel olarak da tek güç
Anayasa Mahkemesi’dir.. Diktatör bu nedenle yargıyı kontrole, medyanın yanısıra en büyük önemlerden
birini verir. Anayasa Mahkemesi’ni sanki memuruymuş gibi zılgıt çeker,
saldırır..
ÜÇ YIL,
MUTLULUĞU ÇOK GÖRDÜ
RTE, kentin en
önemli alanlarında kendisine ve iktidarına karşı protesto seslerinin
yükselmesine tahammül edemiyor. Olay bu kadar basit..
2008-2009
yılları (ve daha önceleri de) emek yanlıları Taksim yasağını kaldırmak için AKP
iktidarına karşı kanlarını terlerini döktüler.. 2010’da baktık ki iktidar 1
Mayısı bayram ilan etmiş ve 32 yıl sonra Taksim’i açmış, üstelik Taksim’e
pankartlar asmıştı, yasağı kaldırdık, bayramınız kutlu olsun diye.. Tek allahın
kulunun burnu kanamadığı gibi, büyük bir bayram ve şenlik havasında mutlulukla
rüzgarları esti.. 2011’de de büyük bir çoşku ile yüzbinler Taksim’e aktı..
Büyük bir barış seli halinde! 2013’e gelince.. yayalaşma falan ayaklarıyla
Taksim’i kapattılar, yine meydan savaşı verdiler, ulaşımı kestiler, uçaklarla
diğer kentlerden polis gücü getirdiler, biber gaz derken onlarca yaralı..
Mayıs’ın
sonunda da, Taksim’i Gezi Parkı’nı yoketme planlarına karşı büyük direniş
patladı.. Ülke çapında nefret rüzgarları biçti iktidar, eyvah yıkılıyorum diye
tir tir titredi..
Peki 2010’de ne
oldu da Taksim’e izin vermişti? Çünkü 12 Eylül’de Anayasa Referandum’u vardı ve
yetmez ama evetçilere bak yasağı kaldırdı lafı gerekti..
NASIL YAPAMAM, TRAVMASI
Taksim, özel
olarak AKP iktidarının ve liderinin Taksim’i istediği gibi satıp savma
projelerinin karaya vurması karşısında, “Ben
ki büyük muktedir, herşeyi yaptım ve yaparım, ama nasıl olur da Taksim’de
planlarımı gerçekleştiremem” travmasıdır..
Bu kadar basit
ve sıradandır olay..
Bir intikamdır
Taksim’in yasaklanması.. Hem de, bundan sonra yükselecek protesto seslerinin,
ükenin merkezinden halka halka yayılmasının önünü kesmek.
Padişahın içki
yasağını koyup kaldırması gibi.. Muktedir, gönlü isteyince yasağı kaldırdım
diyor, istemeyince koydum.
Anayasal hakkın
gaspıdır Taksim yasağı..
Bugün... Bugün
olmazsa yarın.. Olmazsa öbür gün..
Ama mutlaka
emek ve dayanışma bayrakları Taksim’i durmadan sarıp sarmalayacaktır..
Kazasız
belasız, kimsenin burnu bile kanamadan, son anda iktidara akıl egemen olur
umuduyla..
Emekçinin
dayanışması kutlu olsun!
--- 1 Mayıs 2014, Perşembe / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder