Ordu’ya kumpas kuruldu,
denildiği andan itibaren, subaylara kurulan allahın belası tuzak, Erdoğan
iktidarı tarafından da siyasi ve resmi olarak kabul edilmiş oldu. Yani ortada hukuki
dava ve yargılama sıfır.. Ama insanlarımız içeride... Bir bir öldürülüyorlar..
Kurmay Albay Murat Özenalp, yaratılmış
bir beyin kanaması cinayeti ile Mamak Askeri Cezaevinde ailesinin gözü
önünde öldürüldü.
İktidar,
kurdukları ortak kumpası, eski müttefiki ve bugün candüşmanı Cemaat güçleri
üzerine yıkarak, sözde işin içinden sıyrılacak, işlediği ortak suçtan sözde
kurtulacak, ama bunu bile başaramıyor.
İçeride dışarıda büyük bir nefret
birikimi yağmur bulutlarına dönüşüyor, subaylar üzerindeki kumpas, İzmir
ayağında da rezil bir şekilde sürdürülüyor. Herkes aval aval seyrediyor..
Yaşanan büyük adaletsizliği, haksızlığı içimize sindiriyoruz. Bir toplumun
insanlığının yavaş yavaş ısıtılarak kaynar su içinde öldürüldüğü zamanları
yaşıyoruz..
Hepimiz birer
aptal kurbağaya dönüştük, vraklayamıyoruz bile.
Allah
kahretsin, o oraya çıkacak bu buraya, o onu dedi bu şöyle konuştu, diye incir
çekirdeğini doldurmayacak zırvalıklar üzerine, yaz baba konuş baba..
Ama bu
adamlara sormayı unuttuk:
Suçsuz yere
içeride subaylar yatıyor, sahtelikleri bin kez kanıtlanmış delillere ceza
verdiler, hepsi bir bir öldürülüyor içeride, geride kalanları özgürlüklerine
nasıl kavuşturacaksınız, bu kanı nasıl temizleyeceksiniz, yargıç ve savcı
kılığında hala dolaşmakta olan sahtekarların cübbelerini nasıl çıkartacaksınız
ve çıplak bırakacaksınız milletin önünde ki, bir daha vicdanlarını satmasınlar,
anayasa ve yasa adamı oldukları asla unutmasınlar?
Adalet falan
vızgelir tırıs gider.. Burada adaletten konuşmuyoruz. Adaletsizliklerden
bahsetme zamanı çoktaaan geçti.. Bu kavramlar benim için iki yıl önce tükendi.
İlk Balyozun içine bakıp, orada kımıl kımıl solucanları gördüğüm zaman.. O
andan itibaren, artık, insanlığından uzaklaşmış, kimliğini yitirmiş insan
kılığında ucubelerin esirleri vardı içeride sadece..
Ey iktidarın
Cumhurbaşkanı adayları, vicdanlarınız sızlamıyor mu hala, bu haksızlık dönüp
dolaşacak ve sizleri taa kalbinizden vuracak, haberiniz olsun.. Siz ki durmadan
mağduriyet şampiyonusunuz.. İçeride yıllardır yatanların mağduriyetleri
yanında, sizin ileri sürdüğünüzün değeri, bir incir çekirdeğini bile doldurmaz
artık..
Ülke içinde
yarattığınız mağduriyetler, iktidarınızı boğacak büyüklüklere, dağlara tepelere
ulaştı.. Bir şeyler yapın, hemen, derhal, vakit geçirmeden...
Öncelikle,
hemen özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayın.. Nasıl yaparsınız bilemem, büyük
haksızlıklar söz konusu olunca, bugün sahip çıktığınız bütün hukuksal
süreçlerin zerre kadar bir anlamı kalmadığını görün..
Ama bu yetmez, insanlara bütün
onurlarını, gururlarını, bütün hak ve hukuklarını geri verin, birer “Büyük Haksızlığa Uğradı, Milletçe Özür
Dileriz” madalyası ile birlikte..
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE MUHTEŞEM DÜŞÜŞ Ve...
Freedom House,
saptadığı çok sayıda kritere göre, ülkelerin ne kadar özgür oluklarını, ayrıca
basın ve internet özgürklerinin derecesini ölçer her yıl. Bu kıstaslara göre
ülkeerin fotoğrafları çekilir. Türkiye, siyasal, hukuksal insan hak ve
özgürlükleri açısından “yarı özgür ülke” kategorisinde, yıllardır.. Tabii basın
özgürlüğümüz de “yarı özgür” statüsündeydi.
“Hey Türkiye Nasılsın” kitabımda, bu
uluslararası nesnel ölçümlere yer verir ve değerlendirmelerimi yaparken, basın
özgürlüğünde nasıl olur da hala yarı özgür konumunda oluruz ve özgür olmayan
kategorisine düşmeyiz diyordum.. Çünkü içinde yaşadığımız basın özgürlüğü
sürecini birebir bilen ve yaşayan bir insan olarak, Freedom House’un
kriterlerine göre, en alttaki kategoriye düşmemiz gerektiğini görüyordum.
Türkiye’de
basın özgürlüğünde bir önceki yıl (2013 raporu) Avrupa’da sonuncu sırada, 56
kötü puanla dünyada 120.sırada ve kısmen veya yarı özgür kategorisindeki
ülkeler arasındaydı.
Daha önceki yıl
ise 54 kötü panla 116.sıradaydık (2012 raporu). Yani basın özgürlüğünde aşağı
doğru muhteşem bir düşüş yaşıyorduk!
Şöyle yazmışım
kitapta: “Basını özgür olmayan ülkelerle aramızda sadece 8 ülke kaldı”
(sayfa 99). Ve şunu da yazmışım
şimdi açıklanan rapor için: “Kuşkusuz
2014’te açıklanacak raporlar, daha karamsar bir tablo ortaya koyacak”
(sayfa 101).. bunun nedenlerini de açıklıyordum kitapta..
Ve o karamsar
tablo şimdi önümüzde: Puanımız 62’ye çıkmış ve 17 ülke gerileyerek, 134.sıraya düşmüşüz!
Freedom Housa iktidarın
medya patronlarıyla nasıl iç içe girdiğine vurgu yapıyor Rapor. Yani iktidar,
medyayı iktidarlaştırıyor.. Bunu saptamamak için aptal olmak gerekiyor.
... DAVUTOĞLU’NA İKİ SÖZ..
Dış İşleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu, gazetecilerimiz
bu raporu reddetmeli, Türkiye'de basın başka ülkelerde olmayacak şekilde özgür,
buyurmuş.
Emredersiniz,
Sayın Bakan!
Sanırım Siz
medya-basın derken, kastettiğiniz ve bildiğiniz, havuz medyanız, iktidar
medyanız, yandaşlarınız..
En son Karamehmet’in medyasına, Akşam’a falan
el koydunuz, TMSF kanalıyla derhal yandaş medyaya dönüştürdünüz.. Gazetecilik
yaparken, iktidar gazeteciliğine dönüştürdünüz.. Sizden olmayanları kovdunuz..
Milliyet
patronunu, Başbakan karşısında ağlayacak hale getirdiniz..
Ya belleğinizi
zayıf, ya bütün bunlardan haberiniz yok ve Ay’da yaşıyorsunuz..
Ya, yandaşlar
dışında nasıl başka basın olur diye düşünüyorsunuz..
Veya biz gazeteciler
salak ve aptal yerine koyuyorsunz..
Ama hiç
birinin, bulunduğunuz makam için bir geçerli mazeret olamaz.
Sıradan vatandaş
olsanız, hepsi mazeret olabilirdi..
--- 4 Mayıs 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset - Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder