Dün devletin
utanç verici, ayıp, çırılçıplak, yüzkızartıcı bir durumunu yaşadık. Ne bakmak
istedim, ne duymak, ne bilmek, ne yazmak ne okumak.. Lanet okumak bile içimden
gelmedi.. Öylesine bir alçaklık. İçimiz yıkılmış.. Yürekler yarık, alev alev..
Görüntülerde madencilerin, kızlarının, çocuklarının, ailelerinin her bir
hareketi dağıtıyor insanı.. madencinin yalnız kalan çizmesi.. bir görüntü.. bir
ses.. bir çığlık.. avuç içinde bir mektup... bir haykırış... sedyede kömür
karası çizmesini çıkarmaya kalkan o güzelim insanın yüreğinden dalga dalga
damarlarıma karışan saf insanlığı... damla damla, insan olanda dışa vuruyor..
Duymadığımız çığlıkları, duaları, haykırışları, karısının çocuğunun anababaının
isimlerini sayıklamaları.. birer birer, sessiz, saplanıp duruyor herşey...
Yok hayır ne
anlamamız ne duymamız ne yer değişmemiz mümkün. Hiç bir zaman orada olanı
anlayamayacak olmanın zavalllığı içindeyiz.. Eşduyum mümkü değil.
Yiğit insanlar
direnişte.. mumlar mumlar mumlar.. ışıklardan kentler, sokaklar, caddeler,
insanlar... kızlar erkekler.. genç yaşlı.. alınları pak, yüreklerı pırıl..
hepsi yarının, geleceğin kurucuları..
Herkes birer
Soma.. herkes birer kömür karası; yürekler madenlerde... karanlıkları yararak
ilerliyorlar.. ellerinde kazmalar kürekler; başlarında baretler, madenci
ışıkları.. Kömürden duvarları aşarak, ölümü yenerek öteye aydınlığa, ışıklara,
güneşe, yeşile, güle, çiceğe, güzele, masumiyete yürüyorlar.. koşar adım...
Her bir
toplumsal cinayet, bu batasıca düzenin yeraltında giderek çoğalttığı canlar..
Ve üzerimizde
giderek taşımayacağımız ağırlığa doğru büyüyen bir gökyüzü...
Yaşıyor muyuz,
ölü müyüz..
KELEPÇELİ
YİĞİTLERİM
Hayır hiç bir şey görmek, duymak, bilmek
istemiyorum... Kendine laf edecek herkesi sille
tokat dövmeye hazır bir bir insan işbaşında.. Geldi, gezdi, gördü.. Soma’dan
geçti bir hışımla.. Geride jandarma ve polis işgali altında, tekmelenmiş,
tokatlanmış, saldırılmış bir Soma bırakarak.. Avukatlar, ellerine plastik
kelepçeler vurulup gözaltına alınıyor, kente insanlar sokulmuyor, otobüsler
durduruluyor. Diktatör ve adamları işbaşında.. Soma ayağa kalkacak, kendini
varedecek, öfkesini, üzüntüsünü, kaderini, yüreğindeki acıyı kömürün
karanlığına haykıracak, özgürleşecek...
Ama üzerine
tomaları salıyorlar... Biber gazı, cop, kelepçe, plastik mermi... Bu hışımdan,
Somalı’ların payına düşen...
***
Hayır hiç bir şey görmek, duymak
istemiyorum.. Çünkü bir kan emici ekip sahne aldı Soma’da... Binbir yalan,
acımazlık... Gerçeği örtme, dile getirmeme üzerine kurulan bir sahne... O yok,
bu yok, şu yok.. Felaket, dünya dışı varlıkların, uzaylıların işi. Geldiler,
madeni ateşe verdiler ve çekip gittiler, arkalarından hiç bir iz bırakmayarak..
Bugüne kadar madenlerde görülmeyen, anlaşılmayan bir olay cereyan etmiş.. ne
olduğunu kimse bilemezmiş... madende her şey güllük gülistanlıkmış.. mevzuata
uygunmuş, teknik herşey tıkır tıkır işliyormuş.. gaz ölçümlerini
izliyorlarmış.. kaza olması için hiç bir neden yokmuş..
Yalanın bini
bir para.. bir traji-komik sahne.. hepsi 302 madencinin canı ve geri kalan
yüzlerce anası babası eşi çocukları üzerinden.. Sahipler, hayatta kalacak hep,
hiç madene girmeyecek ve mirasçısı çocukları onbinlerce lira aylıklarla hayatın
keyfini sürecek.. hiç evini aşını ekmeğini çocuğunu borcunu harcını
düşünmeyecek.. 35 bin lira aylık, Bay Sahip’e.. Onbinler, bay müdürlere, sırtlan gibi işçilerin sırtına
binenlere... Vurun en alttakine, kömüre kazma kürek sallayana..
ALÇAKLIĞIN SONU
GELMELİ
Güvenlik
sistemleri mi.. erken uyarı sistemleri mi.. mevzuatta yok ki, vicdanlarda niye
olsun.. Vicdanlarda zaten mevzuatta olanlar bile yok.. Yeni Zelandalı madenci
yıllık 200 bin dolar alıyormuş, Amerikalı madenci 60 bin dolar.. Türkiye’de
maden işçisi ortalama 20 bin TL.. Binlerce insan madende çalışmak için sırada
bekliyor.. canların bir gider biri gelir.. biri ölür biri kalır... suyuna, eğitimine, varlığına,
beynine, kanına, canına, karısına, eşine, anasına babasına para mı vermiş..
Alçaklığın sonu
gelmeli.. bu vahşi sömürü düzeninin... madenci tehlike maaşı almalı.. hepsi
kazancın yüzdesinden de almalı.. patron ve yalakalarının maaşlarına sınırlama
konmalı.. madenci iyi kazanmalı, iyi yaşamalı, çocuklarını iyi yetiştirmeli.. Alçaklığı bırakın artık..
Madencinin
kanını gözyaşını yoksulluğunu İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, New York’ta
gökdelenlere villalara akıtmayı bırakın.. Akıtacaksanız, madenci de kazanacak,
o da iyi yaşayacak, insan gibi, korkusuz, büyük bir yürekle ve güvenle..
***
Madenci ölüyor,
ama diktatör övüyor.. halkını ise dövüyor, sövüyor..
Vahşi düzeni
koruyucularıyla savunucularıyla, bütünüyle ayakta tutmak yok mu..
En dehşet
olanlardan biri de bu...
Öldürüyor
insanı..
--- 18 Mayıs 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder