Haksızlığa, adaletsizliğe zulme karşı durmak, aynı zamanda, ömür boyu süren bir insanlaşma sürecinin hayati bir parçasıdır..
Zulmün kapıları aralandı ve İlker Başbuğ özgürlüğe kavuştu. Diğer delikanlıları da artık hiç kimse orada tutamaz. Mahkemeler hiç ayak sürtmesin. Gereğini hemen yapsınlar.. Yarından itibaren, 5 yılı aşkın süre zulüm kuyusunun içinde tutulan yurtseverlerin hepsi bu milletin kahramanları olarak birer birer dışarı çıkacaklar.
Zulmün kapıları aralandı ve İlker Başbuğ özgürlüğe kavuştu. Diğer delikanlıları da artık hiç kimse orada tutamaz. Mahkemeler hiç ayak sürtmesin. Gereğini hemen yapsınlar.. Yarından itibaren, 5 yılı aşkın süre zulüm kuyusunun içinde tutulan yurtseverlerin hepsi bu milletin kahramanları olarak birer birer dışarı çıkacaklar.
Bu yetmez... bu alçaklığın
bütününe son noktayı koymak gerekir. 5 yılı beklemeden, içeride ne kadar insan
Balyoz ve Ergenekon isimli alçakça açılmış davalardan tutuklu insan kaldıysa,
hepsi hemen salıverilmelidir. Bütün subaylar dışarı!
Bütün gazeteciler dışarı, Tuncay Özkan, hala ne işin var orada, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesinden arkadaşlar, Doğu Perinçek ve partidaşları, hadi durmayın, toplayın
kitaplarınızı! Hemen yarın kapılar açılmalıdır.. Bunun için ne Anayasa
Mahkemesi’nin kararı gerekmeli ne başka bir şey..
Nasıl olur bilemem, mahkemeler toplanır,
dosyaya açarlar, sadece savunmanın madde madde davaları çökerten gerekçelerini
okurlar, bunların karşılığında savcı kılıklıların insanlara yaptıkları
suçlamalarda bir karşılığı var mı yok mu bakarlar.. hiç bir şey
göremeyeceklerdir.. bir günde karar verirler, bu sahte delillerle insanları içeri nasıl tıkarlar diye açıklama
yaparlar ve davaları çökertirler.. Adalet ve özgürlük, sahteliği kanıtlanmış
bir davanın ne hukuki prosedürünü bekleyebilir ne başka bir şey..
İlahi Adalet böyle bir şeydir..
İlahi Adalet böyle bir şeydir..
Başından beri davaları izleyen Halk
Jüri’sinin bir ferdi olarak, adalet için gösterebileceğim yol yordam budur.. İşte bakalım edelim, usuller, süreçler falan
filan.. bunların hiçbirinin önemi, varlığı falan yoktur..
Sonra da bu alçakça tezgahı düzenleyenlerden
hesap sorma dönemi başlayacaktır... İntikam mı, haryı, sadece adalet için.. o
yüce adaletin gerçekleşmesi için.. Tanrı
bana sesleniyor: O dünyanın hesabının
orada görünmesi gerekir.. yeryüzünden hiç bir açaklığın hesabının görülmesini
bana haval etmeyin..
Bu sesi siz de duyarsınız.. Kulak verin,
bakın.. dinleyin..
***
Bir kitap rafım, Silivriden suçsuzluk ve
özgürlük haykırışlarıyla dolu!.. Dünyanın hiç bir bölgesinde böyle bir olay
görmeniz yaşamanız bundan sonra da mümkün değildir. Neredeyse tutukluların
hepsi, davalar üzerine özgün kitaplar yazacak kadar isyan halindeler. Bu dava
hepsini yazar yaptı.
Ben çok iyi biliyorum, yazmasalar kendilerine
kurulan bu komployu kaldırmaları, bu büyük haksızlıkla yaşamaları mümkün
değildir. Bu nedenle yazıyorlar yazıyorlar yazıyorlar.. Sadece kitap
yazmıyorlar. Mektuplar yazıyorlar.. Durmadan masamın üzerine yenileri yığılıp
duruyor... Mektuplarıyla seslerini duyurmamız çoğu zaman mümkün olmuyor..
Yazdıklarnın hepsi başucumda adalet bekliyor..
“Ergenekon’dan Balyoz’a Asrın İftirası”
İşte, hem Ergenekon’dan hem Balyoz’dan ağır cezalara çarptırılan Cengiz Köylü’nün “Ergenekon’dan Balyoz’a Asrın İftirası” kitabı (Kaynak Yayınları) sökün etti.. “Ülkemizde herkesin susmayı tercih ettiği süreçte, gördüğü doğruların arkasında durabilen bir gazeteci olarak...bizleri ülkemiz adına umutlandırdı” diye hakketmediğime inandığım bir övgü ile imzalamış. Ordunun parlak bir kurmayı.. Lime lime ediyor savcısını da mahkemesini de iddiaları da... Meriç Velidedeoğlu’nun önsözünü yazdığı kitabın girişinde diyor ki Cengiz Köylü “beton duvarlar ve arasından gökyüzüne tam beş yıldır adalet diye haykırıyorum”..
İşte, hem Ergenekon’dan hem Balyoz’dan ağır cezalara çarptırılan Cengiz Köylü’nün “Ergenekon’dan Balyoz’a Asrın İftirası” kitabı (Kaynak Yayınları) sökün etti.. “Ülkemizde herkesin susmayı tercih ettiği süreçte, gördüğü doğruların arkasında durabilen bir gazeteci olarak...bizleri ülkemiz adına umutlandırdı” diye hakketmediğime inandığım bir övgü ile imzalamış. Ordunun parlak bir kurmayı.. Lime lime ediyor savcısını da mahkemesini de iddiaları da... Meriç Velidedeoğlu’nun önsözünü yazdığı kitabın girişinde diyor ki Cengiz Köylü “beton duvarlar ve arasından gökyüzüne tam beş yıldır adalet diye haykırıyorum”..
Sayfaları karıştırıyorum, ne kadar okunacak
yazı var ilginç olay var henüz bilmediğim ve atladığım..
“Paşa Paşa Ya ta cak sı nız”
İşte İkrami Özturan’ın ikinci kitabı “Paşa Paşa Ya ta cak sı nız”. İlk kitabı “Elveda – Elbirliğiyle Vatanında Esir Düşürülen Askerler” (Bilgi Yayınevi) idi. Bu ikincisini özgürlükte yazdı Özturan. Bu kez kitabını, iddiaların zırvalıklarını ortaya sermekten ziyade, “kamuoyuna yansımayan, mahkeme salonundaki traje-komik öyküleri ve davada yaşanan komedi tadındaki ilginç olaylar” üzerinde kurgulamış.. Ayrıca “eş, baba, evlat, meslektaş, avukat, sanık, hakim, savcı mübaşir ve onların mahkeme salonunda birbirleriyle olan ilişkilerini, duygu ve düşüncelerini” iyi bir azar kalemi tadında anlatıyor..
İşte İkrami Özturan’ın ikinci kitabı “Paşa Paşa Ya ta cak sı nız”. İlk kitabı “Elveda – Elbirliğiyle Vatanında Esir Düşürülen Askerler” (Bilgi Yayınevi) idi. Bu ikincisini özgürlükte yazdı Özturan. Bu kez kitabını, iddiaların zırvalıklarını ortaya sermekten ziyade, “kamuoyuna yansımayan, mahkeme salonundaki traje-komik öyküleri ve davada yaşanan komedi tadındaki ilginç olaylar” üzerinde kurgulamış.. Ayrıca “eş, baba, evlat, meslektaş, avukat, sanık, hakim, savcı mübaşir ve onların mahkeme salonunda birbirleriyle olan ilişkilerini, duygu ve düşüncelerini” iyi bir azar kalemi tadında anlatıyor..
Bir dizi bilmediğimiz olay.. Mesela bir avukat,
salonda yargılama yapılıyor görünse de, tüm yargılama ilkelerinin ihlal
edildiğinden yola çıkarak, sanıkların “susma hakkı” yasal hakkına benzer “gülme hakkımı kullanıyorum” diyor...
Avukat Halük Pekşen: “bu salondan bir örgüt çıkması mümkün değil,
çünkü sanıklar, aileler ve avukatlar, Bergama köylüsü kadar bile örgütlü değil.”
Ve daha yüzlerce ve buraya aktaramayacığı hem trajik hem komik, ancak bu tür
yargılamalarda görülebilecek öyküler..
Tanıma fırsatı bulduğum İkrami Bey’e eline
sağlık ve mizah yazarlığında yolu açık olsun diyorum..
***
4 Ocak 2011 tarihli ve “Bir şey yanlışsa hepsi çöptür”
başlıklı Cumhuriyet’teki yazım, Pınar
Doğan- Dani Rodrik’in, davanın sahtekarlıklarını gösteren Balyoz
isimli kitabına ayrılmıştı. 2003 yılında kaydedildiği söyenen CD’lerde, 2008
yılına kadar bir dizi olayın yer aldığının gösterilmesi ile, davanın aslında çöktüğünü yazıyordum.
Burada bir de bilimsel bir teoriye gönderme
yaparak, “bütün kuğuların beyaz olduğu”
sanılırken, Australya’da siyah kuğunun görülmesiyle, “bütün kuğular beyazdır”
önermesinin çöpe atıldığını belirtiyordum. CD’lerde bırakın yüzlercesini, bir
tane sahtelik veya yanlışlık varsa dava çöker demiştim. Mahkemelerdeki
savunmada bu görüşen avukatlar tarafından kullanıldığını görmekten de mutlu
oldum..
***
Balyoz ve Ergenekon, daha onlarca kitabının
yazılmasını bekliyor.. Bunlar daha başlangıç.. Bu düzmeceleri tezgahlayanlara
da sıra gelecek..
Bu
kitapların hepsini alın, onların adaletsizliğe karşı haykırışlarına hepimiz
benzer şekilde yanıt veremeyebiliriz.. Ama kitaplarını okuyarak, seslerine
vicdanlarımızda yer açarak, yaşadıkları bu adaletsizliğin ve bu zulmün bir
parçasını içimizde taşıyarak, onlara yanıt vermiş oluruz..
Bu,
yani haksızlığa, adaletsizliğe zulme karşı durmak, aynı zamanda, ömür boyu
süren bir insanlaşma sürecinin hayati bir parçasıdır..
---- 9 Mart 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset- Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder