Nerede o tirtir
titreyen daha dünün Türkiye’si! Korku eşiği aşıldı!
Pazar günü baktım, Habertürk’te Yavuz Semerci korku duvarının
ötesine geçmiş. RTE için “artık yok
hükmündedir” diyor ve ona saygı duyamadığını yazıyordu, “bu halk yalanı, yolsuzluğu, hele hele bir
işadamının parası için önüne yatan bakanları ve onları koruyanları da hak
etmiyor.” Fatih Altaylı da, Umur Talu da, dayanma sınırını
aşmışlar.. Gazetenin künyesine baktım, Turgay
Ciner yerinde duruyor! Demek toptan bir derin nefes alış var, pencereleri
açmışlar ve içeriye bir parça temiz hava girmiş.. Bakalım pencere sürekli açık
kalacak mı...
Hürriyet, tek hesap vereceğimiz yer okurdur diye
yazmıştı, bir iktidar medyasının aşşşşağılık saldırılarına karşı.. Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz zaten
atlarını özgürlük alanında koşturuyorlar.. Melis
Alphan’ı da analım. Cesur kadınların yolu hep açıktır... İğne ile kuyu
kazan Sedat Ergin ve sık sık
şaşırtan içerikleriyle Yılmaz Özdil.
Ülkenin
özgürleşmesinde, demokrasinin geliştirilmesinde medya ve patronlarının katkısı,
ancak işlerine gerçek anlamda sahip çıkmakla olur. Ben medyadaki gerçek
gazetecilerin hepsinin, gazetecilik yapmak için yanıp tutuştuklarına
inanıyorum. Patronlar, gazetelerini televizyonlarını işlerinde bir koz olarak
kullanmayı bıraktıkları ve çalışanlarını özgürlük tanıdıkları zaman, basın
özgürlüğünü hakkedeceğiz, yani özgürlük kendi elimizde... İktidarın iki dudağı
arasında değil.
***
Patronlar, işlerini
doğal süreç içinde devletle halletmekte ısrarcı olsunlar.. Boyun eğerek
kazanacağınız işin, boynunuza takacağı pranganın bedeli büyük olur ve utancın
yerine koyacağınız başka bir şey yoktur. Muhasebenizi sağlam tutacaksınız,
CEO’larınızın hep şirket lehine yontmasına izin vermeyin, şüpheli durumda
bırakın devleti kayırın, ki gönderilmiş utanmaz bir adam, arkasındaki utanmaz
patronu gölgesinde muhasebenize girince, sizi suçlayacak hiç bir şey bulamasın!
Alnı pak olmak kadar
güzel bir duygu yoktur, çalışanlarınıza karşı da, diktatörlere karşı da..
Yasalar eninde sonunda haklıdan yanadır, iktidar kuyruğunda al ver işlerine
girerek yeraltının karanlıklarında sözde yıldızı parlayanlar, kısa süre içinde
morarıp ortadan kalkacaklar. Geçmişte böyle olmadı mı?
***
Mustafa
Koç ile söyleşi, iş dünyasının özgüveninin dengeli
dışa vurumuydu. İş dünyası, bu beşinci dünya ülkesi yönetimine layık
olmadıklarını düşünüyor.. Derken, Cemaatin iş adamları örgütü TUSKON’un çağrısı
anlamlıydı: Para kazanmak için siyaset
yapmayın, ticarete atılın.. Açıkça, rüşvetçilikle suçladı.. Cemaat, gücünü
aldığı ticaret örgütlerini de meydana saldı.
İktidarın yolsuz
yüzünden, bu ülkede söz hakkı olan bütün dürüst insanların yüzü kızarıyor. RTE,
iktidarı ve adamları kan kaybediyor. AKP
içinde yönetimi değiştirecek bir dinamizmin olmaması, AKP’nın doğal ve normal bir siyasi parti asla olmadığının
kanıtıdır. AKP yaşayan bir parti olsaydı, bugün yönetimi hızla değiştirirdi.
Arınç, suçlanan bakan
çocukları ve Reza ve benzerlerinin salıverilmesinden rahatsızmış mış mış..
Merak etmesin, RTE onun vicdanına bir şakul tutar hemen. Önemli olan bir vicdan
kırıntısı ortaya atmak değil, partiye çeki düzen vermektir.. AKP bugün fareli köyün kavalcısı masalını
anımsatıyor.. Hızla, deniz kenarına doğru yol alıyorlar, orası ise kimsenin
yüzemeyeceği bir deniz..
Şu utançla bir siyasi
yaşam sürdürülebilir mi: Tahliye olduktan sonra RTE’nin adalet yerini buldu dediği işbilen işadamı Reza ne diyordu ses
kayıtlarında: “Orospu ile memurun maaşını önceden peşinen vereceksin..”
Kime diyordu?
Adamına.. Hangi bağlamda konuşuyordu? Devlette etkili yetkili birisine hediye
edilecek saatin bir an önce satın alınmasını söylerken.. Bu “özdeyişi” kimden
öğrenmiş? Dedesinden efendim... Eh, dededen toruna, kadim bir ölçü olarak,
İran’dan Türkiye’ye milim değişmiyor...
Türkiye bununla
yaşanabilir bir ülke değildir..
***
Ülkeyi teröre destek
veren ülkeler safına ittiler. Türkiye hızla yalnızlaştı. RTE ve Davutoğlu’nun
tek “dostu” yok.
Tolga
Tanış, Pazar günkü Hürriyet’te çok ilginç bir haber-yazı
yazdı. Kimin ilgisini çekti? Bu işin uzmanları hesap yapmış. Türkiye’de
siyasete büyük rüşvetler veren iş dünyasının, bunu nasıl ve nerede
muhasebeleştirdiği üzerine bir antreman.. İthalat ve ihracat kalemlerine
yedirilmiş rüşvet kalemleri.. Ve 2011 yılında ki büyük rüşvet şişkinlikleri!
Milyarlarca dolar.. Tolga’nın yazısını
işleyecek bir ekonomist var mı?
Halkta büyük
huzursuzluk var. MetroPoll’un Şubat
araştırmasına bakıyorum. Türkiye iyiye mi gidiyor kötüye mi, sorusuna verilen
kötüye gidiyor yanıtı, Kasım 2013’den bu yana neredeyse her ay kötüleşerek tepe
yammış: Yüzde 52,6. İyiye gidiyor diyenler yüzde 34.1 Yargının tarafsızlığına, medyanın yolsuzluk haberleriyle
okuru bilgilendirdiğine ve özgür olduğuna ilişki güven diplerde!
***
“Halk bunlandan hiç etkilenmiyor. Hatta AKP’nin oyu artıyor,” bir
yalan propagandadır.. Yerel seçimlere kadar neler yaşarız bilinmez, ama bu
gidişle, 2009 ortalaması olan 38,8’in en az 2-3 puan altına inmesi
beklenebilir. Belki de 4-5 puan. Yaşadığımız olayların etkisi, daha orta vadede
belirleyici olacaktır. Seçmen davranışını, son 20 yıllık pratik içinde
değerlendirmeliyiz.
Diyorum
ki, RTE üfürüyor, hala afta tafrasından geçilmiyor, sandık da sandık.. Ama hiç
bir yolsuzluk ve rüşvet sandıkta aklanmamıştır.
Her
canlı bunu mutlaka öğrenecektir.
--- 4 Mart Salı 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder