YÖK’ü unutmak ne mümkün.. Siyasi
iktidarın düşüncesinin üniversitelerde baş uygulayıcısı olan bu kurumun, özgür
üniversite üzerinde güçlü bir gölge olduğunu her adımda bize anımsatıyor.. Biz
“unutsak” bile, kendini anımsatıyor: ben buradayım!
An son kendini anımsatması “Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin
Yönetmeliği”nde YÖK, 20 maddede değişiklikler yaptı. Artık öğretim üyesi
sadece “Uzmanlık alanı” konularında medyaya çıkabilecek, demeç verebilecek, tv
programlarına katılabilecek… Yoksa kınama cezası alacak. Eylemlerinin “bilimsel
tartışma” çerçevesi içinde olduğunu kanıtlaması gerekir!
Daha önce “Kademe
ilerlemesinin durdurulması” cezası verilen “Bilimsel tartışma ve
açıklamalar dışında, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya
radyo ve televizyon kurumlarına resmi konularda bilgi veya demeç vermek”,
kınama cezasına dönüştürüldü.
Oysa akademisyenler kendi uzmanlık
alanları dışında aynı zamanda aydın insanlar olarak sayılırlar ve toplum
kendilerinden eleştiri, tanıtım, görüş bekler. Bu beklenti tamamen siyasi de
olabilir.. Aslında bu karar akademisyenlere bir tür siyaset yasağı olarak da
algılanmalı.. Örneğin bir siyaset uzmanı akademisyen her türlü siyasi konuda
görüş açıklarken, diğer akademisyenler ise “siyaset” uzmanlık alanı olmadığı
için susacak mı?
İntihal, yani bilimsel hırsızlık
konusu dana önce “Üniversite
öğretim mesleğinden çıkarma” suçuna giriyordu. Artık hem intihal yapabilir hem
de öğretim üyesi niteliğini koruyabilirsin. Çünkü “Bir başkasının bilimsel
eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi
eseri gibi göstermek”, sadece kamu görevinden çıkarma cezası alacak.
Kamu görevinden çıkarma cezasını düzenleyen maddenin
ilk bendindeki “Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye
veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak” ifadesi kaldırıldı
Sadece bu kadar olsa: Hem öğretim
üyelerine, tabii ki daha çok öğrencilere de sopa gösteriyor YÖK: Hak arama
eylemlerinde mi bulundun, greve mi katıldın, iş yavaşlatma eylemi mi yaptın:
Üniversiteden atılabilirsin.. Oysaki bu hakların büyük çoğunluğu Anayasal
güvence altında bulunuyor. YÖK böylece kendini Anayasa’nın üzerine koyduğu
gibi, örgütsüz dayanışmasız bir çalışan sınıfı yaratmak istiyor.
Kademe ilerlemesi cezası getirilen
bu madde şöyle: “Ders,
seminer, konferans, laboratuvar, grafik çalışma, sınav
gibi öğretim çalışmalarının yapılmasına engel olmak,
görevlileri, öğrencileri eğitim-öğretim alanı dışına çıkartmak,
görev yapılmasına engel olmak, öğrencileri bu tür davranışlara teşvik
etmek veya zorlamak ya da bu maksatla yapılacak hareketlere her ne suretle
olursa olsun iştirak etmek.”
Eğitimcilerin sendikası Eğitim
Sen, “yıllardır iş yavaşlatma, grev gibi eylemlere katılmak, ideolojik
eylemlerde bulunulmak, siyasi bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini
asmak, çoğaltmak ve dağıtmak” en temel hak ve özgürlüklerdir, demokratik
haklar, ifade ve örgütlenme özgürlüğü suç sayılmaya devam ediyor” dedi.
Üniversitelerden öğretim üyeleri, “sadece onlar
konuşsun, başka kimse konuşmasın istiyorlar” diye tepkilerini dile getirdiler.
Üniversite herşeyin konuşulduğu bir yer. Prof. Dr. Nejla Kurul, basın verdiği demeçte, “disiplin yönetmenliği akademik
özgürlüğü kısıtlıyor, konuşmayan, duymayan, 3 maymunu oynayan bir üniversite amaçlanıyor,
bizler sürekli baskı altındayız. Akademik özgürlük dediğimiz üniversitenin
kendi kendini yönetmesidir” dedi.
Üniversiteler, artık iktidar
siyasetlerinin bir aracı kurumlarına dönüştürüldü. YÖK de bunun uygulayıcısı.
Zaten büyük çoğunluk açısından kalite dibe vurdu. AKP ve Cemaat yönetimleri
neredeyse her kademede etkili. Zaten Rektörlüğe birini getirip koydun mu,
gerisini merak etme, hemen aşağı kademelere doğru bütün yönetim kadroları
yenileniyor.. Yeni açılanlardaki kaliteli öğretim üyesi eksikliği, ceplerinde salt diploma görmek isteyen
önemli bir üniversite öğrenci çoğunluğuna da uygun bir durum.
Gelecek Cuma yeniden birlikte
olmak umuduyla…
İTÜ-DER VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ
İTÜ-DER'den Açıklama: “Üniversite mensupları için en
temel gereksinim olan düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı uygulamalardan
bir yenisi, izinsiz afiş astığı suçlamasıyla bir araştırma görevlimiz için
açılan soruşturmadır.
Hukukun şekli yerine özüne bakarak karar alabilen
yargıçların, temel hak ve özgürlüklerle çelişen davalarda uluslararası normlara
ve AİHM kararlarına atıfta bulunarak beraat kararları vermekte olduğu bir
ülkede, üniversiteleri geriye götürdüğü YÖK Başkanı tarafından bizzat ifade
edilen bir yönetmeliğe dayanarak soruşturma yapmak, İTÜ'ye ve onurlu geçmişine
yakışmamaktadır.
12 Eylül darbesi sırasında dahi "1402'lik"
onursuzluğunu yaşamamış olan İstanbul Teknik Üniversitesi'nde bu tür baskıların
derhal sona erdirilmesini talep ediyoruz.
http://www.ituder.org/”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder