SAYFALAR

15 Şubat 2014 Cumartesi

YÖK’ü Unuttuk mu? Üniversiteliye: Konuşma !

YÖK’ü unutmak ne mümkün.. Siyasi iktidarın düşüncesinin üniversitelerde baş uygulayıcısı olan bu kurumun, özgür üniversite üzerinde güçlü bir gölge olduğunu her adımda bize anımsatıyor.. Biz “unutsak” bile, kendini anımsatıyor: ben buradayım!
An son kendini anımsatması “Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nde YÖK, 20 maddede değişiklikler yaptı. Artık öğretim üyesi sadece “Uzmanlık alanı” konularında medyaya çıkabilecek, demeç verebilecek, tv programlarına katılabilecek… Yoksa kınama cezası alacak. Eylemlerinin “bilimsel tartışma” çerçevesi içinde olduğunu kanıtlaması gerekir!
Daha önce “Kademe ilerlemesinin durdurulması” cezası verilen “Bilimsel tartışma ve açıklamalar dışında, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına resmi konularda bilgi veya demeç vermek”, kınama cezasına dönüştürüldü.
Oysa akademisyenler kendi uzmanlık alanları dışında aynı zamanda aydın insanlar olarak sayılırlar ve toplum kendilerinden eleştiri, tanıtım, görüş bekler. Bu beklenti tamamen siyasi de olabilir.. Aslında bu karar akademisyenlere bir tür siyaset yasağı olarak da algılanmalı.. Örneğin bir siyaset uzmanı akademisyen her türlü siyasi konuda görüş açıklarken, diğer akademisyenler ise “siyaset” uzmanlık alanı olmadığı için susacak mı?
İntihal, yani bilimsel hırsızlık konusu dana önce “Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” suçuna giriyordu. Artık hem intihal yapabilir hem de öğretim üyesi niteliğini koruyabilirsin. Çünkü “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek”, sadece kamu görevinden çıkarma cezası alacak.
Kamu görevinden çıkarma cezasını düzenleyen maddenin ilk bendindeki “Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak” ifadesi kaldırıldı
Sadece bu kadar olsa: Hem öğretim üyelerine, tabii ki daha çok öğrencilere de sopa gösteriyor YÖK: Hak arama eylemlerinde mi bulundun, greve mi katıldın, iş yavaşlatma eylemi mi yaptın: Üniversiteden atılabilirsin.. Oysaki bu hakların büyük çoğunluğu Anayasal güvence altında bulunuyor. YÖK böylece kendini Anayasa’nın üzerine koyduğu gibi, örgütsüz dayanışmasız bir çalışan sınıfı yaratmak istiyor.
Kademe ilerlemesi cezası getirilen bu madde şöyle: “Ders, seminer, konferans, laboratuvar, grafik çalışma, sınav gibi öğretim çalışmalarının yapılmasına engel olmak, görevlileri, öğrencileri eğitim-öğretim alanı dışına çıkartmak, görev yapılmasına engel olmak, öğrencileri bu tür davranışlara teşvik etmek veya zorlamak ya da bu maksatla yapılacak hareketlere her ne suretle olursa olsun iştirak etmek.”
Eğitimcilerin sendikası Eğitim Sen, “yıllardır iş yavaşlatma, grev gibi eylemlere katılmak, ideolojik eylemlerde bulunulmak, siyasi bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini asmak, çoğaltmak ve dağıtmak” en temel hak ve özgürlüklerdir, demokratik haklar, ifade ve örgütlenme özgürlüğü suç sayılmaya devam ediyor” dedi.
Üniversitelerden öğretim üyeleri, “sadece onlar konuşsun, başka kimse konuşmasın istiyorlar” diye tepkilerini dile getirdiler. Üniversite herşeyin konuşulduğu bir yer. Prof. Dr. Nejla Kurul, basın verdiği demeçte, “disiplin yönetmenliği akademik özgürlüğü kısıtlıyor, konuşmayan, duymayan, 3 maymunu oynayan bir üniversite amaçlanıyor, bizler sürekli baskı altındayız. Akademik özgürlük dediğimiz üniversitenin kendi kendini yönetmesidir” dedi.
Üniversiteler, artık iktidar siyasetlerinin bir aracı kurumlarına dönüştürüldü. YÖK de bunun uygulayıcısı. Zaten büyük çoğunluk açısından kalite dibe vurdu. AKP ve Cemaat yönetimleri neredeyse her kademede etkili. Zaten Rektörlüğe birini getirip koydun mu, gerisini merak etme, hemen aşağı kademelere doğru bütün yönetim kadroları yenileniyor.. Yeni açılanlardaki kaliteli öğretim üyesi eksikliği, ceplerinde salt diploma görmek isteyen önemli bir üniversite öğrenci çoğunluğuna da uygun bir durum.
Gelecek Cuma yeniden birlikte olmak umuduyla…

İTÜ-DER VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ

İTÜ-DER'den Açıklama: “Üniversite mensupları için en temel gereksinim olan düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı uygulamalardan bir yenisi, izinsiz afiş astığı suçlamasıyla bir araştırma görevlimiz için açılan soruşturmadır.
Hukukun şekli yerine özüne bakarak karar alabilen yargıçların, temel hak ve özgürlüklerle çelişen davalarda uluslararası normlara ve AİHM kararlarına atıfta bulunarak beraat kararları vermekte olduğu bir ülkede, üniversiteleri geriye götürdüğü YÖK Başkanı tarafından bizzat ifade edilen bir yönetmeliğe dayanarak soruşturma yapmak, İTÜ'ye ve onurlu geçmişine yakışmamaktadır.

12 Eylül darbesi sırasında dahi "1402'lik" onursuzluğunu yaşamamış olan İstanbul Teknik Üniversitesi'nde bu tür baskıların derhal sona erdirilmesini talep ediyoruz.
 http://www.ituder.org/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder