Saptama yapalım:
1)
İktidarbaşı’nın 12 yıldır en önemli işlerinden birinin “medyayı
düzenlemek” olduğu bir kez daha net olarak ortaya çıktı.
2)
Bugünkü üçüncü saptamam da, iktidarbaşının durmadan tekrar ettiği ve
gündemden düşürmediği “milli irade hırsızlığı”nı, kamuoyunun demokratik
bilinçlenmesini, bilgilenmesini, doğru haber almasını ve bütün bunlardan bir
kanaat oluşturarak oyunu kullanmasını engelleyerek bizzat kendisinin işi olduğu
net oharak ortaya çıktı.
3)
İktidarbaşının, son “demokratik düzenleme”sinin de, aslında demokratik
hak ve özgürlükleri bir kez daha boğmak ve iktidarına yönelik tüm muhalefeti
baskı altına alıp yoketmek olduğu ortaya çıktı..
Hepsi birkaç makale konusu, hangisinden
nasıl başlasa bilemiyor insan. 1. ve 2. maddedeki olguları birleştirelim önce..
***
“Basın
özgürlüğü”, gazetecilerin haber ve yorum yazma özgürlüğü müdür? Konuya ilk
yaklaşım öyle. Gazetecilik bir meslektir. Profesyonel gazeteciler mesleklerini
çok iyi yapmak için yanar tutuşurlar. Tabii, olayları çarpıtmak, yanlış ve
kasıtlı yorum yazmak, haberleri gizlemek, siyasi patronların veya mafya
babalarının yönlendirmesiyle ve onların hizmetinde yayıncılık yapmak için
kolları sıvayanları, bu kategoriye ben koymam.
Fakat gazetecilik, bundan da öte, halkın özgürce doğru haber alma ve
bilgilenme özgürlüğüdür. Gazeteciler, çeşitli alanlarda uzmanlaşmış
kişiler, siyasi ve kültürel analizleriyle, kamuoyunun görüş ve kanaat
oluşturmasına hizmet ederler. Haberde özgürlük, yorumda öznellik.. Yorumculuk,
siyasal ve toplumsal olayları ve haberleri mümkün olduğunca bilimsel bir
analize tabi tutmaktan, belirli siyasal ve ideolojik görüş doğrultusunda
yorumlamaya kadar çeşitlilik gösterir.
***
Bu bildiğimiz şeyleri neden
anımsatıyorum?
Şunun için: Açık bir iletişim ve
haberleşme ortamıyla, halkın, kamuoyunun, ve tabii ki Seçmen’in doğru bilgilendirilerek bir kanaat edinmesinin önemini
vurgulamak için.
Çünkü, seçmenler, sandıkta oy
kullanarak, ülkeyi kimin yöneteceğini belirliyor.
Çok yönlü, doğru haberlerle iyi
bilgilendirilmiş bir seçmenin varlığı, demokratik toplumun, parlamenter
rejimin, demokrasinin vazgeçilmezi ve idealidir.. Ve tabii ki sandığa atılacak
oyların, seçmenin özgün kararını yansıtması için de vazgeçilmezdir (*).
Eğer seçmeni yanlış haberlerle,
haberlere sansür uygulayarak ve yönlendirilmiş kasıtlı yorumlarla karşı karşıya
bırakırsanız, seçmenin iradesini manipüle edersiniz, sandıktaki seçmenin oyunu
da etkilemiş olursunuz.
***
Şimdi düşünün: Bir Başbakan “milli irade hırsızlığı” lafını ağzınden
eksik etmiyor.
Ama, başbakanlığı boyunca “medya”yı
yönlendirmeyi ilke olarak sürdürüyor.. Ses kayıtları doğruysa, taaa Fas’dan
Habertürk televizyonunun ekran altından akan haber bantlarına bile müdahale
ediyor, onları kaldırın diyor. Bir
kamuoyu araştırma şirketinin sonuçları kendisine gidiyor, bu sonuçlar üzerinde
Başbakanı memnun edecek ne gibi manipülasyonlar yapılabilir üzerine konuşmalar
yapılıyor..
Sadece bu kadar değil. 12 yıllık iktidar
dönemi, medyayı yönlendirmek ve “dizayn etmek” için onlarca olayla dolu.
Düşünün, Sabah adındaki büyük medya kuruluşu bizzat yandaş iş adamlarına bir kez satılıyor.. Sonra ikinci kez
satılması gündeme gelince, devletten büyük ihaleler verilmiş yine yandaş iş
adamlarına “verin 100’er milyon”
denerek satılıyor.. Epey de zorla! Bir utanmaz “halkın anasını …” diyor..
Bir siyasal iktidar, doğrudan kamuoyu
oluşturma, iletişim ve haber verme ağını kendi yararına etkilemek için büyük
bir çaba içine giriyorsa… Basını tirtir titretiyorsa.. Devletin vergi
uzmanlarını medyanın üzerine salıyorsa.. Devletle zorunlu ilişkilerini,
işadamlarına karşı bir koz olarak kullanıyorsa…
Orada namuslu bir millet iradesi oluşmaz. Orada namuslu bir sandık ve
sonuçları oluşmaz..
Tabii İnternete konan
yasaklar da, medyaya, iletişim özgürlüğüne yapılan ve sonuçta, milli iradeyi ve sandık sonuçlarını
manipüle etmeye yönelik büyük planın bir parçasıdır..
Başbakan kendisine yönelik rüşvet ve
yolsuzluk savlarını, iktkidarına karyı bir darbe olarak gösteriyor ve bunu da “milli irade hırsızlığı” olarak
anlatıyor.
***
Yaşadıklarımızın bütününe baktığımızda
esas MİLLİ İRADE HIRSIZLIĞI, halkın
gerçekleri farklı haber ve fikirleri yolsuzuk rüşvetleri öğrenmesini ve kanaat
oluşturmasını önlemektir. Bunu kim yapıyorsa, sandığa yanlış oyların atılmasını
sağlıyor demektir..
Milletin iradesinin özgürce oluşmasını
önlemek, en .üük milli irade hırsızılğıdır, demokrasiyle, demokartik toplumla
zerre kadar ilgisi yoktur..
Pardon, ben zaten hiç bir zaman
Türkiye’nin demokratik bir siyaset ve yönetime sahip olmadığını hep yazar ve
söylerim…
Diktatör eğilimli bir insandan hiç bir
zaman demokratik bir bakış çıkmaz.
Bu kadarını, Türkiye hiç görmemişti ve
iktidarın oluşturmaya çalıştığı “kapalı
rejim”in, kendi üzerine yıkılacağını
öngörmek için de falcı olmak gerekmiyor.
--
(*) Hey Türkiye
Nasılsın?, kitabımda, Türkiye’deki rejimin ve yönetimin demokrasi ile
ilişkisi, basın özgürlüğü ile demokrasi arasındaki ilişki ve bu konudaki büyük
eksiklikleri ele alan ve yorumlayan yazılar, araştırmalar ve derecelendirmeler
bulacaksınız.. Cumhuriyet Kitapları.
9 Şubat 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder