Size bugün “Bir
siyasi ayakta kalışı anlama denemesi” sunacağım..
Epey zamandır aklıma şu soru takılı: RTE neden durmadan geriyor ülkeyi..
Üstelik ikiye parçalarcasına, milleti birbirine düşürürcesine ve düşman
edercesine, kendinden milyonlarca insanı nefret ettirircesine.. Nefret ne
kelime!? Gidin gidin, gidebildiğiniz kadar..
Yıllardır böyle.. Hemen her önemli olayda başrole çıktı.. Gerdi de
gerdi.. Gezi’de Türkiye’yi neredeyse birbirine kırdıracak kadar ileri gitti..
Kazlıçeşme’de, Ankara’da ve başka yerlerde Milleti geziye karşı ayaklandıracak
konuşmalar yaptı..“Milletin yarısını evinde zor tutuyorum” dedi..
“Geziciler, Dolmabahçe Camii’inde
içki içtiler, başka neler yaptılar neler,” dedi. Dahası bunların görüntüleri olduğunu söyledi. Ama bu iddiası fos
çıktı.. “Allah var, ben yalan söyleyemem, içki içilmedi” diyen muezzin, pişmiş
tavuk yapıldı.. Sadece bu olay bile din ve tanrı kavramlarının tamamen siyaseti
araç olduğunu apaçık gösterdi..
Cami’de içki içildi lafının, anormal
zamanların kıyıma çağrı etkisi yaptığına Anadolu tanıktır.. Çorum’dan
Sivas’a ve Kahramanmaraş’a kadar yakın tarihin en kanlı olayları...
Gezi’ye karşı tezgahlanan diğer olay Kabataş’da 100 kadar çıplak ve başı bantlı erkeğin bebekli türbanlı
bir kadına saldırdıkları, üzerine işedikleri palavrasıydı.. Görüntüler var
dendi ama görüntülerde Kabataş en sakin günlerinden birini yaşıyordu ve
türbanlı kadın da bebek arabasını sürerek kocasıyla buluşuyordu!
Fakat RTE, asla hiç bir geri dönüş yapmadı..Ne gerçekler onu yolundan
çeviriyor ne de başka bir şey…
Millete bir yalan üzerinde hayat sürdürülüyor!
***
Dünyada baka hiç bir örneği olmayan, politik gerilim- korku filmlerinin
baş aktörü veya senaristi rolünü en azından 78 yıldır neden sürdürüyor bu politik baş figür?
Dünkü “Yüzde 90’ı Aptal mı?”
başlıklı yazımda çıtlattım: “Gerilim onu
ayakta tutuyor.”
***
Evet, artık kesin kanaatim bu. Gerilim bir insanı nasıl ayakta tutar,
diye sormayın. Kastettiğim, siyasi ayakta kalış öyküsüdür.
RTE, “kendi seçmen kampını”nın
aslında kapılarını, bu gerilim politikasıyla sıkı sıkıya “kapatıyor”. Bu yolla
“kamptan dışarıya sızma”
olmayacağına inanıyor.
Onlara her konuşmasıyla aslında diyor ki: “Sakın kafanı dışarı çıkarma.. dışarısı
allahsızlarla, kurtlarla çakallarla, dinsiz imansızlarla, yahudilerle,
düşmanlarla, dinine- camiine- türbanına saldırmaya hazırlarla dolu… hepsi seni
ham yapar..”
Kendi “kampındaki toplumu” yıllardır kendi dışındakilere karşı biliyor.
Kamplaşmanın kendisine, seçmenini bir arada tutma olanağını verdiğini
düşünüyor. Bu amaçla, her türlü demagojiyi, gerçek dışı herşeyi kullanıyor.
Söyletmeyin bana işte, ne gerekiyorsa, onu..
Her önemli görünen olay, iktidarına, “milletin (yani kendi kampının)
iktidarına” karşı bir darbe girişimi..
Bu bazen faiz lobisi, bazen Gezi protestosu… Bazen bir TIR bile olabilir!
Veya bir “Aydın Doğan”
medyasıdır.. Bazen TÜSİAD’tır, Koç’tur.. Kendisine “siyasi gerginlikten, yabancı yatırım korkar
gelmez” demeye yeltenen Muharrem
Yılmaz da, iktidarını yıkacak düşman kategorisinde yerini alır.. Bütün
onlar “yaratılmış düşmanlar”dır!
Kendi seçmen kampını onlara karşı zırhlar.. RTE’nin bu amaçla sürekli
düşmanlara ihtiyacı vardır..
Medyası da onun bu politikasının on
kat fazla dozda uygulayıcısıdır,
büyük medyaya, medyayı denetime de bunun için ihtiyacı vardır..
Hatta, yolsuzluk ve rüşvet
davaları da palavradır, “düşmanların
iktidarına karşı darbe girişimidir”. Bu gerilim politikasıyla aynı zamanda,
iktidarın batağını gizlemeye çalışır.. Seçmen kampını “düşmanın yalanına, darbe girişimine karşı” korur!!!
***
Şimdi RTE’nin milleti kamplara ayırma politikası izlemediğini
varsayalım: Doğal bir bütünlük ve sakinlik olacak. Normal bir toplum..
Seçmeninin (tabii bir kesiminin, %50 diyelim) kulağı “karşı tarafa” da, en
azından olayların gerçek yüzüne de açık olacak.. Yaa diyecek, merak edip öğrenecek.. Şüphe edecek, tartışacak..
O zaman “tel örgüler”
olmayacağı için seçmen içinde gidiş gelişler- akışlar- kayışlar doğal seyrini
izleyecek.. Vay canına diyecek,
iktidarı eleştirecek vb.
RTE, kamplara bölerek milleti, kendi kampının gerçeklerle yüzleşmesini
önlüyor aynı zamanda! En fütursuz davranarak, atarak-tutarak..
Veee bu kamplaşma sonucu, “düşmana karşı” diktatörlüğünü, yani iktidar
kalesini örüyor da örüyor.. inşa ediyor. Dün savcı bugün yargı, yarın
internet.. Biliyorsunuz bunların hepsi de bizim için, daha büyük özgürlükler
için..
***
Bütün bunlardan sonra gelen soru şudur: RTE, Türkiye’yi gerektiğinde Mısır’a döndürecek kadar da “Sağlam “İrade’ye sahip mi?
Türkiye’den bir Mısır çıkar mı çıkmaz mı.. Bence bunu tartışacağımız günler çok
da uzak değil..
---
OKURDAN NOT: Dr. Ertan Kılcıgil : 6
Şubat tarihli "İktidarın Büyük Taarruzu" başlıklı yazınızı okuyunca,
kayınpederimin Trabzon'da tanık olduğu ve bana anlattığı Menderes'in bir miting
konuşması aklıma geldi. Büyük kalabalığa Menderes şöyle seslenir: "İnönü asker kaçağıdır". Sizin de
yazınızda belirtttiğiniz gibi "böğürtü
şeklinde", vatandaşlar "eveeet" diyerek büyük bir alkış
koparır. Sanki İsmet İnönü'nün Atatürk'ün yakın silah arkadaşı ve asker
olduğunu inkâr edercesine. İşte siyasi demagoji taaa o zamanlardan beri
değişmemiştir.
---18 Şubat Salı, 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder