SAYFALAR

19 Şubat 2014 Çarşamba

RTE Gerilimi Düşürürse Çöker

Size bugün “Bir siyasi ayakta kalışı anlama denemesi” sunacağım..
Epey zamandır aklıma şu soru takılı: RTE neden durmadan geriyor ülkeyi.. Üstelik ikiye parçalarcasına, milleti birbirine düşürürcesine ve düşman edercesine, kendinden milyonlarca insanı nefret ettirircesine.. Nefret ne kelime!? Gidin gidin, gidebildiğiniz kadar..
Yıllardır böyle.. Hemen her önemli olayda başrole çıktı.. Gerdi de gerdi.. Gezi’de Türkiye’yi neredeyse birbirine kırdıracak kadar ileri gitti.. Kazlıçeşme’de, Ankara’da ve başka yerlerde Milleti geziye karşı ayaklandıracak konuşmalar yaptı..“Milletin yarısını evinde zor tutuyorum dedi..
“Geziciler, Dolmabahçe Camii’inde içki içtiler, başka neler yaptılar neler,” dedi. Dahası bunların görüntüleri olduğunu söyledi. Ama bu iddiası fos çıktı.. “Allah var, ben yalan söyleyemem, içki içilmedi” diyen muezzin, pişmiş tavuk yapıldı.. Sadece bu olay bile din ve tanrı kavramlarının tamamen siyaseti araç olduğunu apaçık gösterdi..  Cami’de içki içildi lafının, anormal zamanların kıyıma çağrı etkisi yaptığına Anadolu tanıktır.. Çorum’dan Sivas’a ve Kahramanmaraş’a kadar yakın tarihin en kanlı olayları...
Gezi’ye karşı tezgahlanan diğer olay Kabataş’da 100 kadar çıplak ve başı bantlı erkeğin bebekli türbanlı bir kadına saldırdıkları, üzerine işedikleri palavrasıydı.. Görüntüler var dendi ama görüntülerde Kabataş en sakin günlerinden birini yaşıyordu ve türbanlı kadın da bebek arabasını sürerek kocasıyla buluşuyordu!
Fakat RTE, asla hiç bir geri dönüş yapmadı..Ne gerçekler onu yolundan çeviriyor ne de başka bir şey…
Millete bir yalan üzerinde hayat sürdürülüyor!
***
Dünyada baka hiç bir örneği olmayan, politik gerilim- korku filmlerinin baş aktörü veya senaristi rolünü en azından 78 yıldır neden sürdürüyor bu politik baş figür?
Dünkü “Yüzde 90’ı Aptal mı?” başlıklı yazımda çıtlattım: “Gerilim onu ayakta tutuyor.”
***
Evet, artık kesin kanaatim bu. Gerilim bir insanı nasıl ayakta tutar, diye sormayın. Kastettiğim, siyasi ayakta kalış öyküsüdür.
RTE, “kendi seçmen kampını”nın aslında kapılarını, bu gerilim politikasıyla sıkı sıkıya “kapatıyor”. Bu yolla “kamptan dışarıya sızma” olmayacağına inanıyor.
Onlara her konuşmasıyla aslında diyor ki: “Sakın kafanı dışarı çıkarma.. dışarısı allahsızlarla, kurtlarla çakallarla, dinsiz imansızlarla, yahudilerle, düşmanlarla, dinine- camiine- türbanına saldırmaya hazırlarla dolu… hepsi seni ham yapar..
Kendi “kampındaki toplumu” yıllardır kendi dışındakilere karşı biliyor. Kamplaşmanın kendisine, seçmenini bir arada tutma olanağını verdiğini düşünüyor. Bu amaçla, her türlü demagojiyi, gerçek dışı herşeyi kullanıyor. Söyletmeyin bana işte, ne gerekiyorsa, onu..
Her önemli görünen olay, iktidarına, “milletin (yani kendi kampının) iktidarına” karşı bir darbe girişimi.. Bu bazen faiz lobisi, bazen Gezi protestosu… Bazen bir TIR bile olabilir!
Veya bir “Aydın Doğan” medyasıdır.. Bazen TÜSİAD’tır, Koç’tur.. Kendisine “siyasi gerginlikten, yabancı yatırım korkar gelmez” demeye yeltenen Muharrem Yılmaz da, iktidarını yıkacak düşman kategorisinde yerini alır.. Bütün onlar “yaratılmış düşmanlar”dır!
Kendi seçmen kampını onlara karşı zırhlar.. RTE’nin bu amaçla sürekli düşmanlara ihtiyacı vardır..
Medyası da onun bu politikasının on kat fazla dozda uygulayıcısıdır, büyük medyaya, medyayı denetime de bunun için ihtiyacı vardır..
Hatta, yolsuzluk ve rüşvet davaları da palavradır, “düşmanların iktidarına karşı darbe girişimidir”. Bu gerilim politikasıyla aynı zamanda, iktidarın batağını gizlemeye çalışır.. Seçmen kampını “düşmanın yalanına, darbe girişimine karşı” korur!!!
***
Şimdi RTE’nin milleti kamplara ayırma politikası izlemediğini varsayalım: Doğal bir bütünlük ve sakinlik olacak. Normal bir toplum.. Seçmeninin (tabii bir kesiminin, %50 diyelim) kulağı “karşı tarafa” da, en azından olayların gerçek yüzüne de açık olacak.. Yaa diyecek, merak edip öğrenecek.. Şüphe edecek, tartışacak..
O zaman “tel örgüler” olmayacağı için seçmen içinde gidiş gelişler- akışlar- kayışlar doğal seyrini izleyecek.. Vay canına diyecek, iktidarı eleştirecek vb.
RTE, kamplara bölerek milleti, kendi kampının gerçeklerle yüzleşmesini önlüyor aynı zamanda! En fütursuz davranarak, atarak-tutarak..
Veee bu kamplaşma sonucu, “düşmana karşı” diktatörlüğünü, yani iktidar kalesini örüyor da örüyor.. inşa ediyor. Dün savcı bugün yargı, yarın internet.. Biliyorsunuz bunların hepsi de bizim için, daha büyük özgürlükler için..
***
Bütün bunlardan sonra gelen soru şudur: RTE, Türkiye’yi gerektiğinde Mısır’a döndürecek kadar da “Sağlam “İrade’ye sahip mi? Türkiye’den bir Mısır çıkar mı çıkmaz mı.. Bence bunu tartışacağımız günler çok da uzak değil..
---
OKURDAN NOT: Dr. Ertan Kılcıgil : 6 Şubat tarihli "İktidarın Büyük Taarruzu" başlıklı yazınızı okuyunca, kayınpederimin Trabzon'da tanık olduğu ve bana anlattığı Menderes'in bir miting konuşması aklıma geldi. Büyük kalabalığa Menderes şöyle seslenir: "İnönü asker kaçağıdır". Sizin de yazınızda belirtttiğiniz gibi "böğürtü şeklinde", vatandaşlar "eveeet" diyerek büyük bir alkış koparır. Sanki İsmet İnönü'nün Atatürk'ün yakın silah arkadaşı ve asker olduğunu inkâr edercesine. İşte siyasi demagoji taaa o zamanlardan beri değişmemiştir.

---18 Şubat Salı, 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder