Bu konuya damardan girmek gerekir. Aziz Nesin’e atfedilen “bu milletin yüzde 60’ı aptal” sözünü
günümüzde “az bile söylemiş, yüzde 90’ı
aptal”a çıkartanlar var.
Bu tür genellemeleri “aptalca” bulurum, kimse kusura bakmasın.. Genel
duruma bakarak milletin kendi gibi düşünmediği, kendi gördüğünü, herşey bu
kadar açık-seçik olmasına rağmen görmediği saptamasını yapanlar, hemen
düşüncesini kesinleştirir.. Aptal bunlar..
* Ülkede basın özgürlüğü ve
demokrasi kırıntıları katlediliyor…
Yolsuzluk ve rüşvet almı, başını gidiyor,
büyük olay 4 bakanı götürdü ama AKP’nin oylarında düşüş yok, veya varsa olması
gerektiği kadar yok, bu millet aptal..
* Millet alışmış, “yiyor ama iş
yapıyor ya” diyor, bu millet aptal..
* Yooo bu millet muhafazakarlaştı,
bu yapı çimentolaştı, bu nedenle ne yaparsa yapsın AKP’ye destek eksilmez..
* Bu millet de yiyiciliğe alıştı:
yönetimde olan iş beceriyor, zengin oluyor, yediriyor içiriyor, o zaman bize de
kıyak geçer…, biz de çalarız çırparız..
***
Bu ve benzer düşünceler, zaten tembel olan okumuş beyinleri esir almış
durumda. Görünüşe bakarak ve kısa vadeli yüzeysel kestirimlerle, nokta
konuluyor.
Aslında bu kestirimlerde bulunanlar, kendi ayaklarına baltayı vuruyor
farkında değil. Çünkü yukarıdaki saptamaları yapmanın siyasi bir sonucu ve
bunun da ağır bedelleri var. “Yapacak birşey yok… ne yaparsan boş.” Benzetme
doğru değil ama yine de: Dağdan çığ kopmuş üzerine geliyor diyelim. Kaçamıyor,
ellerini açmış “yapacak bir şey yok”
diyor..
Bu gelişigüzel saptamaların hiç bilimsel bir temeli olmadığı gibi,
analiz yapmayı dışlıyor, anlamayı reddediyor, ne oluyor ve nasıl oluyor
gibi olaylara bilimsel yaklaşmanın çok temel iki sorusunu safdışı bırakıyor.
Bunun sonucu, eylemsizlik, boşvermişlik halidir.. , karamsarlık,
umutsuzluktur..
***
“Bu milletin yüzde 60’ı aptal”
sözü hangi bilimsel ölçütlere vdayanıyor, ve araştırmalarla destekleniyor? Millet
genetik olarak geri zekalı mı yani? Aklının bir bölümü ameliyatla mı
çıkartılmış? Kavrayışı mı kıt? Sakın otistik olmasın? Bugünkü tutumunun acaba
nedenleri nedir? Peki, yarın farklı davranırsa nasıl yorumlayacağız?
Bu, adeta “dini inanış”ın bazı sonuçları da şöyledir: Bu milleti herkes istediği gibi parmağında
oynatır, satın alır, koyun gibi güder.. Ne yaparsan yap.. bu millet adam olmaz..
Buna göre, bu millet ahlaksızdır da..
Hırsızdan yanadır, rüşvet ve yolsuzluğa bayılır, hatta bunu yapanları alkışlar,
üstelik tempo tutar: Daha daha daha bu kadarı yetmez..
Böyle mi durum? Eğer değilse, o zaman gerçeğin peşine düşmemiz gerekir. Gerçek nedir diye sürekli, hayat boyu
aramalıyız.
Eğer okumuşumuz, “aydınımız” gerçeğin peşine düşmezse; toplumu, toplumun
dinamiklerini, yükseliş ve alçalışlarını, sürprizlerini, isyanını, direnişini,
boyun eğişini, sabrının nedenlerini… anlayamaz.. İşin işinden “bu millet aptalın da aptalı, artık
dinciliğin ve tutuculuğun pençesine düştü, yapacak bir şey yok” der.
***
Evet, derin bir yarılma
var.. Bu toplumsal ayrışma, gerçekler üzerinde bir ayrışma değil ve toplumun
gerçekleri arayışını zorlaştırıyor.. RTE, tam da bu nedenle, yani ayrışmayı körükleyerek, iktidarın yediği
haltları gei planlara itiyor.. Onun için esas olan bölünmeyi körüklemek,
kendisini ayakta tutacak olan bu..
Evet, toplum muhafazakarlaştırılıyor. Ama bu rüşvetçilere hırsızlara
evet demek değil. Muhafazakarlıkla, hırsızlık arasında çelişki var.. Okuma
yazması yeterli değil…
Millet, hala önemli ölçüde iktidarın arkasında duruyorsa eğer, sakın
bunun bazı ekonomik nedenleri olmasın? Bu millet aptalsa, 2011 seçimlerinden
önce sağcı merkez partileri hangi akılla silip süpürdü?
Bu ve benzer konulara gireceğiz, başka türlü hakikati kavrayamayız..
***
NOT 1: Kabataş’ta yalanı ortaya çıkan kadın, ilahi
görüntüler olsa, yine inanmazlar diyor. Hele olsun, o zaman düşünürüz! Bu
hukuki bir davadır, hukukta kanıt aranır. Yoksa salt beyanınızın bir anlamı
yoktur.. O zaman herkesin “Bana şunu bunu yaptılar” diye yollara düşme hakkı
doğar. Kanıtsız belgesiz, milletin yarısı diğer yarısının defterini dürer.. Bu
gerçeği RTE de bilmez mi, bilir de kafa yıkamak geleneğidir... Ayrıca,
gazeteciler bir de gerçekten özür dilemeyi öğrenebilse, kendini kurtarmaya
çalışmadan..
NOT 2: Haluk Şahin’in
kitabının adını Perşembe yazımda “Hodri Meydan” diye yazdım.. Tabii doğrusu “Hodri Medya” olacak.
NOT 3: Okur Hıfzı
Deveci: 6 Şubat tarihli yazınızın bir yerinde,
"Bunun finansmanını cebinden veya parti kasasından yapsa yolsuzluğa
girmeyecek..." diye bir cümle var. Gözünüzden kaçmış olmalı, çünkü parti
kasası Hazine'den dolar; üstelik siyasi partilerin harcama ilkeleri böyle bir
şeye izin vermez. Yani yapılan iş her durumda yolsuzluktur.
--- 17 Şubat Pazartesi, 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder