Cumhurbaşkanı
Gül, İnternet yasasını onaylayarak, büyük tepki çekti... Gül’ün pozisyonunu
görelim: Şüphesiz ki AKP’lidir, tartışmasız. 7 yıl boyunca RTE’ye özde hiç bir
zorluk çıkarmamıştır.. Tıkır tıkır işlemiştir sistem.
Gül
ile RTE arasındaki politik kişilik olarak ana farklardan biri, bence, Gül’ün
kamuoyunca etkilenmeye açık olması, RTE’nin ise bildiğini okumasıdır.
Gül’ün
siyaseti daha çok kurallarına göre oynama eğiliminde olduğu, siyaset olarak,
“Batılı güçlerin etkilerine” daha çok kulak verdiğini söyleyebiliriz.
Gül,
RTE’ye kıyasla, büyük iddialar taşıyan bir politik kimlik taşımıyor. Burada,
RTE’nin tek başına herşeyi sürükleyici belirleyici kimliğine karşılık, Gül belki
daha çok ekip yönetimine duyarlıdır.
Gül’ün
mesela RTE gibi, içeriden veya dışarıdan doğrudan medyayı yönetme ve denetleme
eğilimine gireceğini düşünmüyorum.. Tabii, bunun doğrulanması ancak o koltuğa
oturmasıyla mümkün olabilir..
Gül,
hem de iktidarın tam göbeğinde ortaya serilen rüşvet ve yolsuzluk
rezaletlerine, o koltukta otursaydı, bugünkü RTE rolünü oynar mıydı?
Dış
politikaya yönelik de benzer sorular üretilebilir.. Genel kanaat, Gül’ün Batı
politikalarıyla daha çok iç içe olduğu biçimindedir. Bu olumlu mu olumsuz mu?
Sorunun yanıtı, somut durumlara göre farklılık gösterebilir.
***
Peki
İnternet yasasını onaylaması ve arkasından gelecek HSYK yasasını da onaylama
eğilimi, hem Batı hem ülke kamuoyunun büyük tepkisine duyarsızlığını göstermez
mi?
Burası
konunun bam teli..
Şüphesiz
ki, duyarlı kalmak istiyor ama tam da başaramıyor. İktidarın bu yasalarından
tam memnun değil, küçük müdahalelerle “Gül
farkı” yaratmaya çalışıyor, ama işin özü olan özgürlüklerin geliştirilmesi,
yargının tarafsızlaştırılması ve bağımsızlaştırılmasında bir değişikik olmuyor.
Peki
Gül ile RTE aynı mı?
Nasıl
bir zamanlar F. Gülen ile RTE’nin
birbirlerinin ayaklarına asla basmayacaklarına ilişkin kanaaat yaygındıysa,
aynı düşünce Gül ile RTE için de yaygın.
Ben
öyle hiç öyle düşünmedim. 2011 sonu ve 2012 başında yaptığım analizler hala
geçerlidir. Kendisini “lider gören” ve ülke yönetiminde hakkettikleri
“koltuğu”, “pozisyonu” alması gerektiğini düşünen iki politikacı var
karşımızda.
Gül’ün
en büyük rahatsızlığı, geçen iki yıl boyunca RTE’nin Başkanlık Sistemini dayatması, Hükümet-
Devlet-Parti üçlü yönetimine tek başına sahip olma ve Gül’ü tasfiye etme
girişimiydi. Gül, bu durumda, kesin tavrını belli etmişti..
***
Peki şimdi durum ne?
Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde “makam pozisyonları” kesinleşmiş değildir.
Ama şu kesinleşmiş gibidir: RTE’nin Devlet-Hükülmet-Parti yönetiminde hakim
olma isteğinin gerçekleşmesi, adeta sıfıra yakındır. Gül’e yakın bir etkili
gazeteci, RTE-Gül arasında bir anlaşmanın olup olmadığı soruma, “bildiğim
hayır” dedi. Yani sen şuraya ben buraya
bölüşümü olayların gelişimine bırakılmış durumda.
Ama,
RTE’nin Üçlü Yönetim rüyasının çoook uzaklaşması, Gül’ü rahatlatmış görünüyor.
Tartışılan
bu yasaları onaylamasının arkasında da, zaten parçası olduğu AKP ve RTE’den
kopmama isteği yatıyor. Cemaat-RTE çatışmasının, en azından şimdilik, AKP’nin
içinde büyük kopmalara yol açmaması, RTE’nin duruma egemenliği, AKP içinden bir
ikinci parti çıkma olasılığını şimdilik çok çok aza indirdi. Tabii, yerel
seçimlerin sonucu, siyasette yeniliklere açıktır.
Özetle
Gül, RTE ve AKP’ye muhtaçtır.. Siyasi geleceği açısından, arayı iyi tutması
gerektiği zamanlardayız.
Seçim
sonuçlarından sonra durumu yeniden yorumlayacağız.
***
OKURDAN
NOTLAR
HALUK UTKU: 6 Şubat tarihli “İktidarın Büyük Taaruzu” başlıklı
yazınızda iş adamları ile hükümet arasındaki ilişkiyi “besleyelim-besle” ile
tanımlamışsınız. Amerikalılar bu tür ilişkiler için üretilmiş projelere “Domuz Fıçısı Projeleri” adını verir.
Cumhuriyet portalda 14 Temmuz 2011 tarihli bir yazının başında bu tabiri çılgın
projeler için kullanmıştım. ABD olsun Türkiye olsun benzer davranış kalıpları,
Kapitalizm diyalektiği gibi bir şey. İlk Balyoz Davası kararı ertesi infilak
eden bir duygu ile kaleme aldığınız düşüncesinde olduğum yazınızı da hala
unutmuyorum.
ŞAKİR KATMAN: Bu kadar yolsuzluk, arsızlık ortaya çıkmışken
hala AKP’nin oyları niye düşmüyor acaba diye herkes birbirine soruyor. Klasik
sebeplerin dışında (yiyor ama iş yapıyor vs ), bence en büyük etken
“kadınlar “. Pozitif destek açısından:
Erdoğan veya Gül, nereye gitseler eşleri yanlarında. Biz, Kemal Bey’in eşini henüz tanımış değiliz, Baykal’ınkini de tanımazdık.
Ecevit’in eşi ona çok destek verirdi halbuki ve başarılı olurlardı.
Ecevit’in eşi ona çok destek verirdi halbuki ve başarılı olurlardı.
Negatif etki açısından: Özal’ın en büyük handikapı Semra
Hanım ve Papatyaları idi ve bu ona çok oy kaybettirdi. AKP’li yöneticilerin eş
ve kızlarının ne kadar şatafatlı bir hayat yaşadıkları halka tanıtılsa çok
etkili olabilir. AKP’ye oy veren düşük gelirli kadın ve kızlar (cinsiyetlerinin
özelliği olan kıskançlık duyguları ile) kopuş yaşıyabilirler..
--20 Şubat Perşembe, 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder