Umut Oran
Meclis’te soru önergesi veriyor Başbakan’a, rüşvet ve yolsuzluk davaları ile
ilgili... Ama hükümetin iki kurumu BTK (Bilgi Teknolojileri İletişim
Kurumu) ile TİB
(Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) bu soru
önergesine yayın yasağı koyuyor. Nedeni, mahkemenin rüşvet yolsuzluk davasına
gizlilik yasağı..
Aslında bu, Meclis’e konmuş bir konuşma yasağı!
Rüşşşş
ve yolsssss demek konuşmak yasak! Duyurmak da yazmak da!
4 bakan
devrilmiş, bir kısmının oğulları içeride, yolsuzluk edebiyatımıza ayakkabı
kutuları kasalar eklenmiş, B. Erdoğan baba şemsiyesi altında tutuklanmaktan
sıyırmış..
Bizzat Başbakan’a, oğullarına, bakanlarına ait olduğu söylenen ve
Urla’daki villaların yapımı ve bölgenin Sit alanı olmaktan çıkartılması üzerine
telefon görüşmeleri, talimatlar, kaymakamın elinin kolunun bağlanmasi için
bakanlık girişimleri internette dolaşıyor…
Ama konuşmak
yasak.. Belgelere, iddialara, yayına, mahkemece ve iletişim kurumlarınca,
öğrenme, bilme, bilgiyi paylaşım yasakları konacak ki, çekilen siyah
perdenin ardında olan bitenleri a) millet öğrenmesin, b) iddialar örtbas
edilsin, c) iddialar hafifletilsin, yumuşatılsın, önemsizleştirilsin ve ortadan
kaldırılsın…
Amaç
hükümeti temize çıkartmak ve şu karara vardırmak: Bütün bu iddialar, “devlet içinde bir çete” tarafından,
Allahın ülkeye özel olarak gönderdiği pirüpak iktidarı ve liderini yıpratmak ve
yıkmak amacıyla yapılıyor …
İşte,
ilk yolsuzluk ve rüşvet iddianamesi berhava noktasına getirildi. “Cemaat
savcısı” yerine “iktidar savcısı” bu işe bakacak. Tabii paraları dağıtma
merkezinde oturan adamı da öncelikle bıraktılar. O giderse, zaten ortada rüşvet
falan da kalmaz!
İktidar
bu “çeteyi” Orduya ve demokratlara karşı alabildiğine kullandı..
Aralarında
“paylaşım savaşı” çıkınca ve kirli çamaşırlar ortaya serilince, onları
“temizleme çetesi” devreye sokuldu..
Tetikçiyi temizleme, mafya dünyasında
sık seyrettiğimiz bir film senaryosudur.
Ülkede
yasacılık, anayasacılık oynanıyor. Aslında hiç biri yok! O halde özellikle
yasal olmayan yayın yasaklarını kimse takmamalı! Bırakalım herşeyi
yasaklasınlar! Türkiye dut yemiş bülbüle dönsün! Demokrasi yasa anayasa varmış
gibi yapanların üzerindeki son uyduruk elbise de düşsün, kralın
çıplaklığı ortaya çıksın..
Aslında çukurun dibine düştük te, orada olmadığımız
algısı sanısı var..
***
Şu
yolsuzluk ve rüşvet iddialarının onda biri bile olsa hemen istifa etmesi
gereken iktidar, şimdi içeri tıktıklarının en büyük dostu. Evet şu “cemaat”in
ne kötü olduğunu tam da sizden öğrenecektik!
Düne
kadar yarım ağızla, evet aralarında suçsuzlar var, ama ortada darbeciler de var
diyenler ortalığı doldurdu.. Bu konuda yazmaktan konuşmaktan korkan ve üstelik
cemaate yamananlar.. Şimdi hepsi en büyük demokrat, cesaretlenmişler.. Artık
darbe iddialarına inanan tek kişi kalmadı!
Bu güzel
tabii, yıkılsın hapishane kapıları, tek tek çıkıyorlar, yüreğimiz ferahlıyor,
yıllardır söylediğimiz bu!
Ama herkes, masum insanların içeride
çürütülmesindeki öldürülmesindeki payını hesap etsin. Ne demişti Başbakan: Ulan
hepiniz oradaydın be!
***
Başbakanın
müttefiklere ihtiyacı var. Orduya kurulan tuzağı ortaya çıkarmak ve geçmiş 6
kepaze yılın izlerini silmek, en önemli “görev”. Silivri’nin acele boşaltılması
gerekir.. Çünkü “paralel devlet”e yargılamalar geliyor.
“Paralel
yapı” olarak ün yapanlara ne kadar sansasyonel nitelikli dava açarlarsa,
casusluk, devlet sırlarını satmak veya açığa çıkarmak gibi, rüşşş ve yolsss’luk
davaları da o kadar çok sisler arasında kalacak…
TIR’ı
durduranlara casus suçlaması.. Savcı emirlerini uygulayan polislere gizli
örgüt suçlaması.. Durun, bu
daha başlangıç.. Çeşitli kesimler arasında ilişkiler ağını kurup dört başlı bir
gizli yapı da ortaya çıkartırlar mı?
Tabii
bir savcı kalkıp da 1 numarayı arar mı? MİT- Polis bir şema yapar, bir
numarayı en tepeye oturtur mu?
Savcılık
taaa Pensilvanya’ya “gel ifade ver” çağrısı çıkartır mı? Kırmızı bülten
falan filan?!
***
Yukarıdaki
senaryo tanıdık geliyor size, biliyorum. Bir numara bir numara diye diye
dolaştılar ortalıkta.. İlhan Abi’yi, fikri bir numara diye başa
oturttular. Bir canımızı daha kopartıp aldılar aramızdan.
Ayşe Sucu, Diyanette uzun süre çalıştıktan sonra işine son verilen çağdaş
ilahiyatçımız. önceki gece sosyal medyada bir düşüncesini paylaştı:
“Adalet, adalet, adalet... Adaletin olmadığı yerde ne
din vardır, ne ahlak vardır, ne de insanca yaşamak vardır.”
İktidar
savaşını sürdürenlere bakın. Her ikisi de dini referanslı yapılar.
Yaşadıklarımızı
Ayşe Sucu’nun yukarıdaki terazisine vurun!
İyi
pazarlar diyeceğim yine ve herşeye rağmen..
Çünkü ülkenin çağdaşlığa yürüyüşü
engellenemeyecek…
--2 Şubat 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder