CBT Gündem, Sayı 1382, 13 Eylül 2013
YÖK ve İlahiyattan Felsefeye Tekme
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’yı bilmem tanımam.
Aslında 40 yıldır (27 yıl!) Türkiye’nin ilk ve tek haftalık bilim ve teknoloji
haberleri, kültürü, düşüncesi dergisinin yöneticisi olarak tanımıyor olmak ve
aralarımızda bir ilişkinin olmaması şüphesiz eksiklik.. Aynı şekilde TÜBİTAK
Başkanı’nıyla da tanışıklığım yoktur. Kapılarını çalsak, belki de açmazlar,
sorularımızdan rahatsız olurlar.. Ne de olsa onlar ve biz ayrı dünyaların
insanlarıyız. Farklı ülkelerde yaşıyoruz.. Binlerce km mesafeleri aşmak pahalı
bir iş.. Onların bize ihtiyacı hiç yok, biz derken Türkiye kamuoyununu
kastediyorum. Her iki kurum da sırtını hükümete ve köşke dayamış, oradan
aldıkları güçle istedikleri kararları alıyor uyguluyorlar.. Ama bizler onları
izliyoruz, yakından..
YÖK bu hafta
iki güncel konuyla ilgiyi üzerine çekti. İlki, ODTÜ’de türbanlı cemaatçiler ile
diğer öğrenciler arasında olan ve kamuoyuna tamamen yanlış yansıtılan olay...
İkincisi de YÖK’ün ilahiyat
fakültelerinde ders içeriğinde yaptığı değişiklikle felsefeyi kaldırıp çöpe
atması ve üstelik din felsefesini de gözden düşürerek kredi notunu azaltması..
YÖK yönetim
kurulunda kimler var diye baktım. Çok sayıda insan.. Aralarında Galatasaray
Üniversitesi’nden Beril Dedeoğlu herhalde
nazar boncuğu kadın olarak aralarında..
Merak ettiğim, acaba felsefeye tekme atılmasına karşı çıkan oldu mu,
bunu çok büyük bir ayıp ve felaket bir şey olduğunu düşünüp de bu karara karşı görüş düşen oldu mu.. umarım
yanılırım ama hiç mi hiç sanmıyorum.. Nedenine gelince..
YÖK yönetim
kurulu üyeliği fasafisodandır. Yani, yasa, Başkan dahil 21 üyeden oluşur dediği
için, oraya birileri atanır. Onlar da neden atandıklarını bilirler, bizim
insanımız eğitimlidir bu konuda, bunu ikidar tarafından omuza takılan bir
apolet olarak görürler.. YÖK demek, Gökhan Çetinsaya demektir, yani Başkan.
Başkan demek, Cumhurbaşkanı ve hükümet demektir.. Yanına iki başkan yardımcısı veya vekili alır. Onlar da
Başkan gibi davranırlar.. Bir de 6 kişilik yürütme kurulu oluşturur kendine,
burası da alınacak kararların hepsini tartışmasız –veya öze değil şekle ilişkin
minik düzeltmelerle- kabul edecek kimselerden kurulmuştur... Düz yönetim kurulu
üyeleri de genellikle onaylayıcıdırlar..
Sayın üyeler,
biz yanlışım varsa, düzeltin lütfiye eroğluen!
Yani demek
istediğim, YÖK siyasal yönetime bağlı, onun kararlarını uygulayıcı, ve siyasal
yönetimin düşüncesi doğrultusunda davranan, kararlar alan ve uygulayan katı merkeziyetçi yapıda bir birimdir.
Üniversitelerimizi bu nedenle boğmaktadır..
***
Şimdi yeniden
soruyorum: İlahiyatta felsefeyi çöpe atan YÖK kararına itiraz eden kimse var
mı?
İlahiyatın bizzat kendisi felsefedir,
bütüncül felsefeden “din felsefesi” olarak ayrılır. Felsefe olmadan ilahiyat
olur mu? Olur tabi, camiye imam yetiştirirsiniz! Felsefesi olmayan imam olur
mu? Olur, yüzde 99’u öyledir. Bizde bunca yıldır ilahiyat okutulur, bizim
ilahiyatçılar arasında, ilahiyata uluslararası katkıda bulunarak temayüz etmiş
bir kimse var mıdır, meraktan soruyorum!
Dine
felsefi olarak yaklaşarak, toplumların bugün geldikleri noktada ortaya çıkan
dönemsel tıkanıklıkları, hadi diyelim ki din ile toplum ve inanan bireyler
arasındaki sorunları, küresel olarak da aşmalarına katkıda bulunan kimse var
mıdır? Sorun çözen!?
Bizde bazı ilahiyatçıların en önemli ve takdir
edilecek çabası, din üzerinden siyaset ticareti yapılmasına karşı çıkarak
doğruya yakın yorumlarla dini kendi ayakları üzerine oturtmaktır. Diyanet
ise, bugün tamamen siyasi
iktidarın anlayışı ve yönlendirişi doğrultusunda, siyasi bir kuruluşa
dönüşmüştür.
Felsefe olmadan ilahiyat ha!
Allah derim sadece! Ama YÖK kafasına uygundur ve bu kararın altında yönetim
kurulunun bütününü görmeliyiz.. Sorumlulukları büyüktür ve YÖK yönetiminden
derhal istifa etme yürekliliğinin gösterilmesini gerektirir.. Eğer öyle kimse
aralarında varsa tabii...
İlahiyat fakültesi adının da İslami Bilimler Fakültesi olarak değişitirilmesi konuşuluyormuş!
Eh, uygun düşer bu karara! YÖK kararıyla ilgili dışa sızan başka şeyler de var:
“Felsefe
okurlarsa modernist olurlar; Batı’da doktora yaparlarsa kafaları karışır.. bu
nedenle dışarıya master ve doktora öğrencisi gönderilmesine taş koyuyorlar..”
İslam felsefesi biraz okuyacaklar ya, nelerine yemiyor! İslam felsefesini,
felsefe olmadan nasıl anlayacaklar merak ediyorum.. Çünkü İslam felsefesi denen
içerik, tamamen Batı felsefesi süreci içinde okunarak öğrenilerek bilinerek
geliştirilmiştir.. Başkü türlüsü mümkün mü?
Bu kafa, İslamın altın çağını yaşatan islam
bilimcileri ve bilginlerini, daha sonraki uluslararası büyük İslam
felesfecilerini, tıp bilimcilerini reddeden kafadır. Türkiye’yi kapsaması
açısından bakarsak, 700 yıldır iktidardadır.. Ülkenin yobaz ve toplumun önünü
tıkayan kafadır.. İlahiyatçı, bilimle felsefeyle ilişkisi olmadan ancak müezzin
olur!
Soruyorum:
Bu kararı kimler aldı? Başkan mı, yanındaki iki kişiyle mi, daha geniş 6
kişiyle mi, birileri mi ellerine tutuşturdu, böyleyse kimdir bunlar... Yok yok
yobazın da yobazını tanımamız gerekir..
Bu olay YÖK’ün
bütün üniversitelere dayattığı böylesine merkezi zırva kararlarla, üniversitelerin bütün özgürlüklerinin
aslında tam sıfır olduğunun da çok güzel bir anlatıyor.. Bırakn kardeşim,
üniversiteler kendieri belirlesin.. Asker mi yetiştiriyorsun? Evet asker
yetiştiriyor, bu kararı kimler dayattıysa onlara asker! YÖK YÖK olası bu kadar
dayatmacı ve askeri merkezi bir yapıya sahip olmamıştı! Kemal Gürüz’ün gel de kulaklarını çınlatma! (Bu arada özgürlüğe hoş
geldi diyelim..)
Diğer konuya
gelince.. Çetinsaya ODTÜ’deki olay için esip gürlemiş, türbana dokunulmazmış..
hesabını sorarlarmış falan filan.. türbanlıya ses mi çıkartılabilir! Ama orada
meselenin türban ile zerre kadar ilgisi olmadığını herkes biliyor! Çetinsaya mı bilmiyor! ODTÜ yurtları
için türbanlılarınızın yaydığı yalanları bir soruştursanız öncelikle..
***
Celal Şengör,
dayanamadı ve “solcu” dergiye gelerek yeniden yazmaya başladı. Celal’i hoş
görüyorum, onunla solculuk tartışmasına hiç girişmem, sosyolojik yönü
eksiktir... Bu konuya araştırıcı ve sorgulayıcı bir bilim insanı tavrıyla
yaklaşamıyor. İdeolojik bagajları var veya bunların farkında değil. Ama bunlar
hiç önemli değil, ben Celal’in büyük doğa bilimcisi ve bilim tarihçisi yönüyle
ilişki kurdum hep. Ve köşesini de açık tuttum, istediğin zaman yazabilirsin
dedim. Çıktı geldi yeniden, sağolsun, o da böyle bir insan, dergimize katkısını
sürdüreceği için memnunum. Ülkemizin bilim kültürü birikimine ihtiyacı var..
Celal, bu açıdan evrensel önemde bir insandır.. Bizler de böyle socularız ve
böyle Cumhuriyetçileriz..
Gelecek Cuma
yeniden birlikte olmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder