CBT Gündem, Sayı
1360, 12 Nisan 2013
Üniversiteleri
yönetecek rektörlere bir Rektör Yemini
önermek gerekiyor. Şimdilik sorunu ortaya atmakla yetineyim... Neden rektör
yemini diyeceksiniz. Rektörün aidiyetini
anlaması, bilmesi, buna göre davranması için.
Neden bir
rektör üniversitenin tepesine dikilir? Cumhurbaşkanı, Başbakan, YÖK adına
üniversiteyi denetlemesi, bu makamların talimatlarını uygulaması için mi?
Onların “şu ola, böyle ola, şu atılya, şu
alına, şöyle yapıla, şu kurula, mescit veya cami açıla, şu birimler kapatıla,
şunlar açıla....” gibi emirlerini yerine getirmek için mi?
Yoksa, bir
rektörün görevi şu şunlar mıdır: Üniversitenin evrensel görevlerini en iyi
şekilde yerine getirmek.. derslerin en iyi verilerek öğrencilerin mükemmel bir
bilimsel eğitimden geçirilmesini gözetlemek ve buna yönelik önlemler almak...
Yüksek bilimsel araştırma düzeyini yakalayarak ülkesine ve insanlığa hizmet
etmek... Öğretim üyelerinin çok iyi araştırmalar yapmasını teşvik etmek...
Bilimsel bilgileri kullanarak üreterek çevresine ve ülkesine ve dünyaya yararlı
çalışmalar yapmak.. Ülkesinin refahına hizmet etmek..
Tabii ki
ikincisi.. Eğer siz de aynı görüşteyseniz, o halde rektörün aidiyetini belirleyebiliriz: Bir rektör üniversitesine
aittir. Bu aidiyeti, ortada kafa karışıklığı olduğu için bir yeminle
perçinlemek gerekir:
“a) Üniversitesinin, b) akademiasının, c)
bilimin, d) araştırmacılarının, e) öğrencilerinin, e) ülkenin menfaatini en
yüksek derecede koruyup kollayacağıma, gözeteceğime namusum ve şerefim üzerine
yemin ederim...”
Bu kadar basit!
Bir öğretim
üyesi anlatıyor. Öğrencisi, rektör yardımcılarından.. Makamında ziyaret
ediyor.. Ama öğrencisi kulağına eğilerek fısır fısır konuşuyor. Çünkü korku
var, söyledikleri üçüncü taraflarca şu veya bu şekilde dinlenmesinden
endişeli... Üniversitelerde en üst düzeydeki korkunun düzeyine bakın.. Buraları
birer üniversite olabilir mi? Özgür düşüncenin ayaklar altına alındığı,
kaygının kol gezdiği bir üniversite üniversite olabilir mi?
Bu yemini neden
önerdiğimin ayırdındasınız. Rektörler kendilerini üniversiteye ait, bağlı
hissetmiyorlar. Onların aidiyeti büyük çoğunlukla, Gül’e, hükümete, YÖK’e.. Bu
zincirin kırılması gerekir, yoksa üniversiteler isimlerine layık bir yer asla
olamazlar.. Bu tür rektörleri seçmeyin, önermeyin, atamayın, bırakın üniversiteler
özgür olsun..
Diyeceksiniz ki
memleketin neresi özgür de, üniversiteler özgür olacak..
***
Konu buradan
açılmışken, gidelim: Akdeniz Üniversite
Öğretim Elemanları Derneği bir açıklama gönderdi. Doğrusu tüylerim ürperdi, bu nasıl olur diye.. Tam bir baskı ve
yıldırma olayıyla karşı karşıyayız..
Üniversitede
bir süre önce Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Ertan Yılmaz, hukuka, özlük haklarına ve akademik işleyişe aykırı
biçimde bgörevden alınmış ve Üniversite Mediko-Sosyal Birimi'nde
görevlendirilmişti!
Şimdi ikinci bir olay patladı: Halk Sağlığı
öğretim üyesi Doç.Dr.İlker Belek,
Öğretim Elemanları Derneği’nin, Tıp Fakültesi Temel Bilimler Binasında
öğrencilerin kullanımı için mescit açılmasını protesto eden basın açıklamasını
okuduğu için başı dertte! İşe bakın: Kampüs dışından 3 “vatandaş” şikayet
edince hakkında soruşturma açılıyor ve "görevden el çekmiş sayılma" cezası önerisiyle son savunması
isteniyor.. Birileri mescit açma kararı alabilir, ama başkaları da buna karşı
görüş belirtir, açılmasın der ve kararı protesto eder. Mescitini mi engellemiş,
yoo. Karşıyız demişler.. Bir üniversitede bu kadar basit bir görüş belirtme, bu
kadar sıradan bir düşünce özgürlüğü olmayacak mı? Hayır olmayacak! Yönetim bu tutumuyla üniversiteyi boğuyor
arkadaşlar.. Yapmayın, etmeyin, siz bu
tutumunuzla bir bilim insanını değil, üniversiteyi yok ediyorsunuz!
Dernek, bildirisinde
diyor ki: “Özgür düşünce ve bilimselliğin
yuvası olması gereken üniversitenin bir akademisyen üyesi olmanın sorumluluğunu
yerine getirmekten başka bir suçu (!) olmamasına rağmen, son bir yıl içinde
ikinci soruşturmayla karşı karşıya kalan İlker Belek, şimdi öğretim üyeliği
görevinden, dolayısıyla öğrencilerinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Halk
sağlığı uzmanı olarak yürüttüğü başarılı akademik çalışmaları ve yazdığı
onlarca kitabı göz ardı edilerek böyle bir ceza ile yüz yüze bırakılması,
üniversitede yaratılan baskı ortamı, soruşturma süreçlerinde yaşanan
hukuksuzluklar, cezaların, üniversite yönetimi tarafından, çok önceden
kararlaştırılıp belirlendiği izlenimi vermektedir...”
“Basın
açıklaması Anayasal bir haktır ve burada yapılan da.. üyelerimizi ve kamuoyunu
bilgilendirmek için, bu hakkın kullanılmasından başka bir şey değildir. Kaldı
ki, açıklamada belirtilenler, Doç. Dr. Belek’in sadece kendisinin kişisel
görüşlerinden ibaret olmayıp, yönetim kurulumuzun ve dernek üyelerinin ortak
görüşleridir...
“Akdeniz
Üniversitesi yönetiminin akıl almaz çelişkilerle ve hukuksuzluklarla öğretim
üyelerini cezalandırma yolunu seçmiş olması, biyoteknolojik yöntemler kullanma
ile övünen üniversitenin tüm bilimsel çalışmalarına da gölge düşürecek
niteliktedir.
“Üniversitelerde,
tüm üniversite elemanları üzerinde oluşturulmak istenen böylesi baskıların ve
yaratılmak istenen baskıcı ortamların kabul edilemez olduğunu ve toplumun
bilimsel, aydınlanmacı, özerk ve demokratik üniversitelere ihtiyacın
bulunduğunu belirterek, herkesi duyarlı olmaya davet ediyoruz.”
***
Rektör Yemini istemekte haksız mıyım?
Miral Dizdaroğlu, Bilim
Akademisi’nde
Bilim
Akademisi popüler bilim konferanslarının 13.'sü 16 Nisan 2013 Salı günü
17:00'da Tepebaşı Pera Müzesi'nde gerçekleşecektir. Konferansta, Prof. Dr.
Miral Dizdaroğlu "Oksidadif DNA Hasarının Mekanizmaları, Hücresel Onarımı
ve Biyolojik Sonuçları" başlıklı bir konuşma gerçekleştirecektir.
www.bilimakademisi.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder