SAYFALAR

13 Mart 2013 Çarşamba

Silivri Bir Kâbus / A Ertürk: Hayal Mahsulu


Yaptığınız yazı programını sürekli değiştiren bir ülkede yaşayınca ve üstüne üstlük bir de Silivri’ye gideyim duruşmayı izleyeyim derseniz hele.. Duyurduğunuz yazıyı bir sonraya ertelersiniz..
Silivri bir kâbus. İnanılmaz gerilim mahkeme salonundan damarlarınızda dolaşmaya başlıyor.. Tabii gerilimi yaratan, duruşmaları bence tamamen keyfince yöneten mahkeme heyeti! Nasıl bir mahkemedeyim, burada yapılan yargılama mı, dışarıda hayat bitmiş de biz buraya kapatıldık ve cehennemi bir yolculukta mıyız.. İçimden yükselen sesi bastırıyorum, yoksa yaka paça atılacağım dışarıya.. Nefessiz kalıyorum orada, ama bu özgür köşemde bağırabilirim:
Hey ne oluyor orada! Siz kimsiniz, nereden geldiniz, hangi yasalara göre yargılama yapıyorsunuz.. Durun!!
Bu duygularım sadece sabahtan öğlene kadar izlediğim bölüm içindi. Öğleden sonra olacakları, mahkemede kopacak fırtınaları, Bay Reis haber veriyordu tutumuyla.. Nitekim Reis’in esip gürlemeleri ile ortalıkta ne duruşma kaldı, ne yargılananlar, ne avukatlar ne de izleyiciler.. Reis neredeyse hepsini attı dışarıya.. Aslında atması gereken tamamen kendileriydi! Bunu yapsalar ortalık rahatlayacak, daha aklı başında davranacak bir heyet ile yargılama kurallara uygun sonuçlanacak..
Ama ne mümkün!
Sürekli olarak, Riyaset Kürsüsü’nden gelen seslere bakın: Bu konuda konuşamazsın, sana söz vermiyorum, sadece istediğim konuda konuşabilirsin, Mustafa Balbay sesini kesiyorum, komutanlar atın avukatı dışarı, oturun, susun, mahkemenin disiplini gereği, Komutan itiraz edenleri de dışarı atın...
Derken dışarıdan rap rap rap koşularıyla robokop jandarmalar salonu basıyor... Reis, kendisi, salonu bastırıyor!
Diyecek doğru düzgün bir sözcük bulamıyorum.. Hepsi ayıp ve kaba nitelemeler olacak, bu nedenle susuyorum!
18 Şubat tarihli duruşmada, Reis, yargılama usul ve esaslarının emredici hükmüne rağmen, sanıkların duruşmaya getirdiği tanıkları dinlemeyi şu gerekçeyle reddetmişti: Dinlenen tanıklar, maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yeterlidir..” Bu karar ise yasaları tam ihlaldi! Reis, durmadan “Biz burada Türk milleti adına yargılama yapıyoruz” diyor, uygulamada bu “Türk milleti adına bütün bu hukuksuzlukları gerçekleştiriyoruz, var mı bir diyeceğiniz” anlamına geliyor.. Avukat Buzoğlu18 Şubat tarihindeki bu kararınızla buradaki sanıklara ‘biz sizin cezalandırılmanıza karar verdik’ dediniz. Tarafsızlığınızı yitirmenizin ötesinde karar verdiniz. Siz artık bu heyette yer alamazsınız” sözleri salonda çınlıyor..
Rezalete bakın ki, reddi hakim isteğine, reddedilen hakim karar veriyor. Adam kendini reddeder mi.. Reddi hakim isteğini tabii ki kendisi reddediyor!
Kimse bu hukuksuzluklara, reislerin bu keyfi davranışlarına ve bugüne kadar herhalde yaşayan dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş diktatöryal yargılama yöntemlerine karşı kayıtsız kalamaz.
Olan tamamen budur..
***
Ahmet Ertürk: Hayal Mahsulu
Cumhurbaşkanı Gül’en danışmanı, TMSF eski Başkanı Sayın Ahmet Ertürk aradı. Bekliyordum zaten, başka türlü bir ilişki kurmak zor! Bunu da kendisine söyledim! Ertürk’ün adı dünkü “Gül’den Parti Resti” başlıklı yazımda “Yeni bir siyasi parti temaslarını sürdürenin ise, Gül’ün önemli danışmanlarından, RTE’nin milletvekili yapmadığı Ahmet Ertürk’ün olduğu belirtiliyor,” biçiminde geçiyordu.
Ertürk, “Aydınlık’ın haberindeki tarif bana uyuyor, siz de bu tarife uygun olarak adımı yazdınız, ama böyle bir oluşumun içinde olduğum veya temaslarını yaptığım tamamen bir hayal mahsuludur. Böyle bir girişimi de doğrusu hiç bilmiyorum.. Ben siyasetin içinde olmadım, Sayın Gül’ün ekonomi konularında danışmanıyım.. Bu senaryo doğru değil”..
Ahmet Ertürk’e, tabii hazır yakalamışken sorular yönelttim. AKP lideri Erdoğan’ın kendisi için çizdiği gelecek senaryosunda, Cumhurbaşkanlığı görevi bittikten sonra Gül’e bir yer görülmediğini belirttim ve “Gül bu durumda siyaseti bırakacak mı” diye sordum. Ayrıca başka sorular da.. Ertürk, hemen hepsine, “Cumhurbaşkanı’nın CNNTürk’te yayımlanan programında bu sorularınızın yanıtı vardı” dedi!
CNNTürk konuşmasında gördüğümüz ise şudur: Gül, damardan siyasetin içinde ve RTE’den farklı bir siyasi program inşasında. En son demecinde, RTE’nin Apo ile giriştiği “büyük uzlaşı ve paylaşım” politikasına aykırı düşen bir görüş benimsedi: Çözüm süreci “ümit ederiz ki Türkiye’nin milli birliğini, bütünlüğünü ve üniter yapısını zaafa uğratmayacak şekilde neticelenir..” dedi.
Sadece şunu belirtirim: Gül, eğer RTE’nin gelecek projesine karşı, kendi gelecek projesini inşa ediyor. Başka türlüsü, siyasetin doğasına aykırıdır. Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu ile Gül arasındaki görüşmeye de dikkatinizi çekerim..
Israrlıyım: Gül, RTE’ye siyasi parti restini çekiyor..
--12 Mart 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

1 yorum:

  1. Orhan abi bloğunu yeni fark ettim. Blog dünyasına gelmen çok yerinde bir karar… Senin gibi cesur hem de gazeteci öğretmenlerimizin blogcu olması harika bir şey…

    Cem Akkılıç

    YanıtlaSil