Yaptığınız yazı
programını sürekli değiştiren bir ülkede yaşayınca ve üstüne üstlük bir de Silivri’ye gideyim duruşmayı izleyeyim
derseniz hele.. Duyurduğunuz yazıyı bir sonraya ertelersiniz..
Silivri bir kâbus.
İnanılmaz gerilim mahkeme salonundan damarlarınızda dolaşmaya başlıyor.. Tabii
gerilimi yaratan, duruşmaları bence tamamen keyfince yöneten mahkeme heyeti!
Nasıl bir mahkemedeyim, burada yapılan yargılama mı, dışarıda hayat bitmiş de biz
buraya kapatıldık ve cehennemi bir yolculukta mıyız.. İçimden yükselen sesi
bastırıyorum, yoksa yaka paça atılacağım dışarıya.. Nefessiz kalıyorum orada,
ama bu özgür köşemde bağırabilirim:
Hey ne oluyor
orada! Siz kimsiniz, nereden geldiniz, hangi yasalara göre yargılama
yapıyorsunuz.. Durun!!
Bu duygularım
sadece sabahtan öğlene kadar izlediğim bölüm içindi. Öğleden sonra olacakları,
mahkemede kopacak fırtınaları, Bay Reis haber veriyordu tutumuyla.. Nitekim
Reis’in esip gürlemeleri ile ortalıkta ne duruşma kaldı, ne yargılananlar, ne
avukatlar ne de izleyiciler.. Reis neredeyse hepsini attı dışarıya.. Aslında
atması gereken tamamen kendileriydi! Bunu yapsalar ortalık rahatlayacak, daha
aklı başında davranacak bir heyet ile yargılama kurallara uygun sonuçlanacak..
Ama ne mümkün!
Sürekli olarak,
Riyaset Kürsüsü’nden gelen seslere bakın: Bu
konuda konuşamazsın, sana söz vermiyorum, sadece istediğim konuda
konuşabilirsin, Mustafa Balbay sesini kesiyorum, komutanlar atın avukatı
dışarı, oturun, susun, mahkemenin disiplini gereği, Komutan itiraz edenleri de
dışarı atın...
Derken
dışarıdan rap rap rap koşularıyla robokop jandarmalar salonu basıyor... Reis,
kendisi, salonu bastırıyor!
Diyecek doğru
düzgün bir sözcük bulamıyorum.. Hepsi ayıp ve kaba nitelemeler olacak, bu
nedenle susuyorum!
18 Şubat
tarihli duruşmada, Reis, yargılama usul ve esaslarının emredici hükmüne rağmen,
sanıkların duruşmaya getirdiği tanıkları dinlemeyi şu gerekçeyle reddetmişti: “Dinlenen tanıklar, maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yeterlidir..” Bu
karar ise yasaları tam ihlaldi! Reis, durmadan “Biz burada Türk milleti adına yargılama yapıyoruz” diyor,
uygulamada bu “Türk milleti adına bütün
bu hukuksuzlukları gerçekleştiriyoruz, var mı bir diyeceğiniz” anlamına
geliyor.. Avukat Buzoğlu “18 Şubat tarihindeki bu kararınızla buradaki
sanıklara ‘biz sizin cezalandırılmanıza karar verdik’ dediniz. Tarafsızlığınızı
yitirmenizin ötesinde karar verdiniz. Siz artık bu heyette yer alamazsınız”
sözleri salonda çınlıyor..
Rezalete bakın ki, reddi hakim isteğine, reddedilen
hakim karar veriyor. Adam kendini reddeder mi.. Reddi hakim isteğini tabii ki
kendisi reddediyor!
Kimse bu
hukuksuzluklara, reislerin bu keyfi davranışlarına ve bugüne kadar herhalde
yaşayan dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş diktatöryal yargılama yöntemlerine
karşı kayıtsız kalamaz.
Olan tamamen
budur..
***
Ahmet Ertürk: Hayal Mahsulu
Cumhurbaşkanı
Gül’en danışmanı, TMSF eski Başkanı Sayın Ahmet
Ertürk aradı. Bekliyordum zaten, başka türlü bir ilişki kurmak zor! Bunu da
kendisine söyledim! Ertürk’ün adı dünkü “Gül’den
Parti Resti” başlıklı yazımda “Yeni
bir siyasi parti temaslarını sürdürenin ise, Gül’ün önemli danışmanlarından,
RTE’nin milletvekili yapmadığı Ahmet
Ertürk’ün olduğu belirtiliyor,” biçiminde geçiyordu.
Ertürk, “Aydınlık’ın haberindeki tarif bana uyuyor,
siz de bu tarife uygun olarak adımı yazdınız, ama böyle bir oluşumun içinde
olduğum veya temaslarını yaptığım tamamen bir hayal mahsuludur. Böyle bir
girişimi de doğrusu hiç bilmiyorum.. Ben siyasetin içinde olmadım, Sayın Gül’ün
ekonomi konularında danışmanıyım.. Bu senaryo doğru değil”..
Ahmet Ertürk’e,
tabii hazır yakalamışken sorular yönelttim. AKP lideri Erdoğan’ın kendisi için
çizdiği gelecek senaryosunda, Cumhurbaşkanlığı görevi bittikten sonra Gül’e bir
yer görülmediğini belirttim ve “Gül bu
durumda siyaseti bırakacak mı” diye sordum. Ayrıca başka sorular da..
Ertürk, hemen hepsine, “Cumhurbaşkanı’nın
CNNTürk’te yayımlanan programında bu sorularınızın yanıtı vardı” dedi!
CNNTürk
konuşmasında gördüğümüz ise şudur: Gül, damardan siyasetin içinde ve RTE’den
farklı bir siyasi program inşasında. En son demecinde, RTE’nin Apo ile
giriştiği “büyük uzlaşı ve paylaşım”
politikasına aykırı düşen bir görüş benimsedi: Çözüm süreci “ümit ederiz ki Türkiye’nin milli birliğini,
bütünlüğünü ve üniter yapısını zaafa uğratmayacak şekilde neticelenir..”
dedi.
Sadece şunu
belirtirim: Gül, eğer RTE’nin gelecek projesine karşı, kendi gelecek projesini
inşa ediyor. Başka türlüsü, siyasetin
doğasına aykırıdır. Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu
ile Gül arasındaki görüşmeye de dikkatinizi çekerim..
Israrlıyım:
Gül, RTE’ye siyasi parti restini çekiyor..
-- 12 Mart 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Orhan abi bloğunu yeni fark ettim. Blog dünyasına gelmen çok yerinde bir karar… Senin gibi cesur hem de gazeteci öğretmenlerimizin blogcu olması harika bir şey…
YanıtlaSilCem Akkılıç