“Kürt tarafı”,
kendi deyimleriyle “tutsakları” serbest bıraktı. Şüphesiz sevindirici bir
gelişme! Öncelikle iki yıla yakın “esirlik” çeken insanların ailelerine
kavuşması mutluluk.. Ama acaba 10 gün önceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının
PKK’nin elinde rehine olduğunu yüzde kaçımız biliyordu? Arada sırada muhalif basından
sesler çıkıyordu.. RTE iktidarı bunu sorun yapmadı hiç bir zaman! Ama İmralı’da
RTE-Apo pazarlığında “rehine” veya “esir” “değiş-tokuşu” da “çözüm süreci”nin
bir parçası olarak gündem maddesi olunca, işin farkına vardık: Vay canına!!
Kimileri bu
terimlerle konuşmama kızabilir, ama bunlar “savaş terimleri”dir. Bana değil
“Başkan Apo”ya kızın lütfen! İktidar da KCK “rehine”lerini üçer-beşer
bırakıyor. Karşılıklı bir alış veriş durumu.. Kötü mü diye sorarsanız hayır
şüphesiz, KCK’da da bir sürü hukukdışı tutuklamaların olduğunu biliyoruz. Ama, AKP
iktidarının gözünü geçen yıl KCK bürümemiş miydi? Ortalığı kasıp kavurmamışlar
mıydı, “paralel devlet”e izin vermeyiz, diye!
Buna karşılık,
Silivri esaretinden kurtulan yok! Çünkü onların bir “örgütü” yok, “TC”den rehin alsınlar ve sonra bunları iktidarla
pazarlık konusu yapsınlar!.. Çok mu acı oldu bu kıyaslama!? Üzülen varsa,
onlara en hafifinden hadi canım sende
diyebilirim ancak.. PKK ve KCK için çırpınanlar, CHP’yi, RTE’nin Suriye ve Kürt
Çözümü projesinin kuyruğuna takmak için çalışanlar, Silivri’de tamamen hukuksuz
ve imansız süren bir yargılamaya seslerini çıkartmıyor.. bunu sadece satılmış
ruhlukla ve beyinle izah edebiliyorum.. Başka bir izahı olan varsa, buyursun..
Şimdi gelelim
olayın “çözüm” boyutuna..
***
PKK’nın
rehinelerini serbest bırakmasının çok fazla bir anlamı yok. Gizli bir silahlı
örgütün istediği zaman yeni rehineler almasının kolaylığını herkes anlayabilir.
Bu serbest bırakmayı iki adımın daha izlemesi beklenti içinde, önce
çatışmasızlık, sonra PKK savaşçılarının ülkeyi terketmesi. Törene, “güvenlikli
geri çekiliş” gibi gösterişli açıklamalara gerek yok.. Silahlı örgütün adamları
nasıl geri çekileceklerini iktidara soracak değiller. Bunu en iyi kendileri
bilir.
Bu geri çekilme
kontrol edilebilir de değildir! Burada kaç yüz veya bin PKK silahlı adamı
olduğunu sayı olarak bilmek de zor, bunu kimse de açıklamaz. Ama estirilen hava
şu: Tamamdır, PKK dağılıyor, kendini
dağıtıyor, işte Mahmur kampında toplanacaklar, isim isim kaydedilecekler ve
yaşayacaklar! Örgüt zaten artık bir çıkmazda, bu işi daha ne kadar
sürdürebilirler.. Dünyada da bu tür örgütlerin işleri kesat... Bu iş bitmiştir...
Öyle mi? Keşke
öyle olsa!
Eğer gerçekten
öyleyse, vallahi ben Apo’nun bir an önce serbest bırakılmasını isterim.. Savaşı
sona erdirmiş demektir. Başbakan’a da kocaman bir alkış çekerim...
***
Bize gösterilen olayın
bir yüzü, orada sadece rehinelerin serbest bırakılması var. Silahların susması
ve geri çekilme.. Burada, millet olarak soracağız: Ne karşılığı? Gizli kapaklı
iş olamaz. İktidar “anlaşma”nın koşullarını açıklamalı. Bu anlaşmayı kimler
biliyor? Başbakan ve belki bakanlar kurulu ve yakın danışmanları. Tabii ki MİT
Müsteşarı Hakan Fidan bey ve işleri
yürüttüğü ekibi. Başka kim biliyor? Abdullah
Öcalan.. Öcalan’ın “BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa”ya gönderdiği mektuplarda,
RTE ile vardığı anlaşmanın koşulları var mı? Hepsi var mı? Bu mektuplarda
anlaşmanın bütün koşulları varsa, o halde, anlaşmayı
Kürt tarafın da hepsi biliyor demektir..
Apo ile varılan
anlaşmadan kimin haberi yok sorusuna sıra geliyor. Türklerin, milletin.. Senin
benim hepimizin.. Yani bizden saklanan bir anlaşma söz konusu..
Oysa bu anlaşmayı
öncelikle millet bilmelidir.. Çünkü 30-40 yıldır süren savaşta canı evladı,
malı-mülkü giden, RTE ve arkadaşları değil, milletin ta kendisidir.. Savaşta
harcanan yüzmilyarlarca liranın esas sahibi de millettir..
Ama milletin kendisi,
hiç bir fikri- bilgisi olmadığı bir “çözüm-anlaşma” ile karşı karşıya. Çözüm
süreci, RTE’nin başkanlık anayasasına bağlı görülmekte. Nisan ayında Meclis’e
sunarlarsa, millet “çözüm”ü orada öğrenecek!
Yazmıştım: Kürt
Meselesinin çözümü, RTE Anayasasına bağlı olmaktan çıkartılmalı. Anayasa ayrı,
çözüm ayrı. RTE’nin Başkanlık anayasası milletten red alırsa, Kürt Meselesinin
çözümü de suya düşecek.. RTE’nin ya herro ya merrosuyla ve istikbal inşasıyla bu
iş olmaz.
Işık Kansu’nun Haberi
Gül’ün
Parti Resti, değerlendirmelerimi yaparken, Aydınlık’ta yayımlanan bir “kulis
haberi”ne gönderme yapmıştım. Oysa Işık
Kansu, 18 Şubat’ta Ankara Kulisi'nde
“AKP’de Çatlak” başlığıyla bu konuyu gündeme getirmişti. Işık'ın haberi şöyleydi:
"AKP’de Çatlak
AKP’ye çok yakın
kaynaklardan duyduk:
Sonbaharda AKP tüzüğünün üç dönem üst üste seçilememe hükmünden rahatsız
olanların öncülüğünde bir ekibin partiden ayrılarak yeni bir yapılanma içine
girmesi bekleniyormuş. Çatlağa, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkancı, otoriter
tutumuna gösterilen tepkinin yanı sıra, Amerika’ya sığınmış emekli vaizin
cemaati ile anlaşmazlıkların da yol açabileceği ileri sürülüyor.
Yeni yapılanmaya
itici güç olacaklar arasında Abdullah Gül’ün adı ön sıralarda anılıyor. Ancak Gül’ün
liderlik yapmayacağı, geri planda bir ağabey gibi davranabileceği, yeniden yapılanmadan
alacağı güçle Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday olabileceği ifade ediliyor.
Liderlik için de TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun adından söz ediliyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İki
Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Gül’e destek verir misiniz?” sorusuna
yakın geçmişte “Eğer sadece iki aday
olursa, sadece iki isim öne çıkmak durumunda kalırsa bakarız, neden olmasın” yanıtını
verdiğine dikkat çeken kaynaklar, AKP’den kopması beklenen yeni yapının CHP ile
olası bir koalisyona sıcak bakabileceklerini de dile getiriyorlar.
Öyle görünüyor ki, önümüzdeki
aylar, siyaseten gök gürültülü ve sağanak yağışlı geçebilir."
--- 14 Mart 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder