“Ben sömürürken milliyetçi değilim, ama sen sömürüye karşı çıkarsan ve kendi çıkarlarını korursan üstelik en aşağılığından milliyetçisin!.. Devrilmen şarttır!”
Önce bir notla
başlayalım, sonra da Chavez’e dönelim:
Başbakanın 10 yıldır yaptığı gibi bir
kez daha medyayı yine en ağırından hedef alarak Milliyet krizi
yaratmasında şaşırtıcı yeni bir durum var mı? “Batsın böyle gazetecilik!”
Gazeteciliği zaten batırmış durumda! Milliyet “hayalkırıklığı”nın nedenini,
belki ortalıkta dolaşmakta olan iddia açıklıyor olabilir:
Patron demiş ki, “Başbakan bizim velinimetimizdir, Milliyeti
kapa desin hemen kapatırım..” Hasan
Cemal ve Can Dündar 15 gün izne
çıkartılmış.. başbakanı yatıştırmak
için mi yoksa, bu yazarlara “bu koşullarda
Başbakanın istediği doğrultuda yazı yazmayı içinize sindirin, veya
sindiremezseniz...” düşünme izni mi verildi.. bilemiyorum.. Ama benim
bildiğim iki yazar da, yedikleri bu andıcın altında kalmazlar.. Özgürlük kadar
güzel bir şey yoktur!
Dünkü
Milliyet”e baktım, korku için gazete sayfaları sökün etti gözümün önünde..
Nerede o “dinamik” hava! Burada, bir Milliyet okuru olarak, gazetenin Okur
Temsilcisi Belma Akçura’yı göreve
çağırıyom: Okur olarak haklarımı Başbakana karşı korumalı.. Tabii, Milliyet’in
haklarını da aynı zamanda! Yoksa bu konu Okur Temsilciliğinin görevleri arasına
girmiyor mu? Hayır bilmediğimden soruyorum sadece..
Hasan Cemal, tam destek verirken RTE'nin abisiydi,
ağzından basın özgürlüğü sözü çıkınca, sopaladığı adam oldu. Şöyle bir kural
oluşuyor: Başbakana destek veren liberal veşa yetmezamaevetçi yazarlar günü gelince bir dayak yiyecek gibi.
Mehmet ve Ahmet Altan kardeşlerden tutun da.. Ama pozisyonunu en iyi koruyan
Mehmet Barlas ve benzerleri.. Hiç hata yapıyorlar mı, örnek alınacak bir insan
anıtı gibi duruyorlar!!
Başbakanın bu
ağır baskısının diğer yönü ise, çok önem verdiği merkez medyanın hele hele şu
kritik Apo ile ittifak ve Başkanlık Sistemi Anayasası sürecinde, şu veya bu
şekilde “kontrol dışı”na çıkması, yani sapması!
Merkez medya, Başbakan için merkez görüş demek oluyor herhalde,
geniş çoğunluğun kulak verdiği! Eğer bu “merkez medya” tamamen RTE’nin yolunda
giderse, şu Anayasayı şıppadanak
geçireceğini düşünüyor, planlıyor demek ki.. Ama hayatın hiç de otoriterlerin planladığı toplum mühendisliği
doğrultusunda akıp geçmeyeceğini bir türlü öğrenemezler!
***
CHAVEZ!!!
Chavez! Güle güle!
Sadece Venezüella’nın değil, bir Kıtanın, Latin Amerika’nın siyasal yüzünü 2000
yılından itibaren bir kişinin, bir liderin, bir projenin değiştirmiş olması,
üzerinde çok düşünmemiz gereken bir olgudur. Sosyalist düşünce, çok farklı bir
biçimde ve siyasal bir içerikle, bu kez kitlesel bir şekilde bir kıtanın
bütününde zemin buluyor.. Hem de
yeni liberal rüzgarın dünyayı kasıp kavurduğu bir zamanda!
Chavez ve
projesi, Güney Amerika kıtasını çeşitli derecelerde sarstı! Brezilya’yı bile!
Bu ülke de ulusal kalkınmasına yeni bir bakışla sarıldı! Diğer ülkelerde “sol
iktidarlar”a yol açtı Chavez’in projesi.. Latin Amerika 2000 yıllar öncesinde
ABD’nin arka bahçesiydi ve sık sık askeri diktatörlüklerle yönetilirdi..
Diktatörlüklere karşı da gerilla savaşları gündemdeydi. Che ve Kastro Küba’da
bunu başardılalar.. Şili’de ise Allende ve arkadaşları ise seçimlerle iiktidara
geldiler.. Ama ABD’nin Şili Ordusunu kullanarak darbe yaptı, Allende öldürüldü!
Şili
deneyiminden sonra, ilk kez Chavez büyük bir kitlesel destekle 14 yıl önce
iktidara geldi. ABD’ye karşı meydan okuyarak ve dünya çapında bir ittifakı
örgütleyerek!
Chavez, yoksul
halkın eğitimi, sağlığı, barınması için 14 yıl içinde 300 milyar dolar harcadı!
Venezüella dünyanın 4.-5.büyük petrol ülkesi! Ama petrollerinin kaymağını
yabancı petrol tekelleri yediği için, yoksulluk ve açlık içinde kıvranıyordu!
Halkının yarısından fazlasının yoksulluk sınırında ve altında olması, ne büyük
bir insanlık ihanetidir bir petrol ülkesi için!
Chavez
petrolleri millileştirdi. Parasını halkının refahına akıttı. Eğitime, sağlığa,
konuta.. Yoksulluk yüzde 20’lerin altına indi. Batı basını Chavez için “milliyetçi lider” der.
İşte üzerinde çok yazılıp çizilen “milliyetçilik”
budur! Batı, bir ülkenin ve halkın kendi çıkarlarını öncelikle savunulmasını
“milliyetçilik tu kaka” diyerek kötüler ve aşağılar..
Emperyalistler,
bu ülkelerde kendi çıkarlarını savunur ve milyarları götürürken, bunu “kendi milliyetçilikleri” için
yaptıklarından hiç söz etmezler!
Söylemleri
şöyle: “Ben sömürürken milliyetçi
değilim, ama sen sömürüye karşı çıkarsan ve kendi çıkarlarını korursan üstelik
en aşağılığından milliyetçisin!.. Devrilmen şarttır!”
Yaaa, işte
böyle!..
-- 7 Mart 2013/ Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder