SAYFALAR

27 Şubat 2013 Çarşamba

Silivri'den Kürt Meselesine çözüm önerisi


Mehmet Bedri Gültekin, L Tipi 1 No’lu cezaevi, F – 3 Alt, Silivri -


Değerli Orhan Bursalı arkadaşım, 
Merhaba! Öncelikle Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgili olarak yoğun emek ve bilgi ürünü olan yazılarından dolayı seni kutluyorum. Toplumun aydınlatılmasına ve harekete geçmesine büyük katkı sunuyorsun.
Aynı şekilde “Kürt Sorunu” konusundaki yazıların da doğru bir perspektifin ürünü ve ne yapılması gerektiğine ışık tutuyor. Ben de 19 Şubat tarihli “Kürt meselesini nasıl çözmeli?” başlıklı köşe yazınla ilgili olarak görüşlerimi seninle paylaşmak istedim.
Öncelikle durumu saptayalım. Bugün artık, Kürtlerin varlığının ve haklarının inkâr edildiği 30 yıl öncesinin Türkiye’si geride kaldı. Kürtlerin demokratik hak ve talepleri esas olarak kazanıldı. Hala karşılanmamış olan “hak ve talepler” konusunda ise olumlu anlamda genel bir toplumsal mutabakat bulunuyor.
Ama Kürt sorunu, bütün bu kazanımlara rağmen bugün, her zamankinden daha yakıcı hale gelmiştir. Çünkü artık bir “hak ve özgürlükler sorunu” olarak değil, emperyalist devletlerin bölgemize ve ülkemize yönelik hesaplarında kullanılan bir “araç” olarak önümüzde. Onun için önerilecek “çözüm”’ün, her şeyden önce bu durumu göz önüne alması gerekiyor.
Gelinen aşamada Kürt sorununda iki program karşı karşıyadır. Üçüncü bir program yoktur, daha doğrusu üçüncü bir programın hayata geçme olanağı bulunmuyor.
Birinci çözüm programının sahibi ABD’nin başını çektiği emperyalizmdir. Özeti, Irak ve Suriye’nin parçalanması, İran’ın kuşatılması, Türkiye’nin ise en azından bu aşamada etnik ve inanç farklılıkları temelinde ayrıştırılmasıdır. “Türk Milleti”ni anayasa dışına sürme çabaları ancak bu bütünsel plan çerçevesinde anlaşılabilir.
Elbette Kürt milliyetçiliğinin, kendisinin egemeni olduğu, sınırları belirlenmiş bir ülke rüyası vardır. Aynı şekilde AKP’nin dahil olduğu Ortaçağ kalıntısı güçlerin, yüzyıllar öncesinde olduğu gibi, toplumumuzu etnik ve dinsel farklılıklar temelinde ayrıştırma peşinde olduklarını da biliyoruz.
Ama iki kesim de gerçekçidir. Gerek Ortaçağ özlemcileri, gerekse Batıcı Kürt Milliyetçiliği, ancak emperyalizmin (ABD), Bölge’ye ve Türkiye’ye ilişkin planları içinde yer aldıkları zaman hedeflerine ulaşma şansına sahip olabileceklerini bilirler. Onun için çıkarları ve kaderleri hem birbirleriyle, hem de emperyalist güçlerle birleşmiştir.
Herhangi bir program, eğer uygulanabilmesini sağlayacak bir güce dayanıyorsa anlamlıdır. ABD ve onunla işbirliği yapanlar, en başta bu “Süper Devlet”in Bölgede konuşlu bulunan askeri gücüne dayanıyorlar. Bu silahlı gücün yanı sıra Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin petrodolarları, AKP iktidarının sunduğu olanaklar, Suriye ve Irak’ta cepheye sürülen şeriatçı terör örgütleri ve PKK; sözünü ettiğimiz programın arkasındaki gücü oluşturuyor.
Kürt sorununun çözümünde söz konusu olan ikinci program, işte bu güce karşı mücadele içinde hayat bulmakta olan programdır. Kritik soru bunun nasıl olacağıdır. ABD ve onunla birlikte hareket eden bütün güçlerle baş edecek bir kuvvet ortaya koyamıyorsanız savunduğunuz çözümün bir “kıymeti harbiyesi” yoktur.
Öncelikle belirtelim ki bu “kuvvet” vardır. ABD ve işbirlikçilerinin hedef aldığı Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin birleşik gücü, alternatif programı uygulayabilecek biricik güçtür.
Alternatif programın özeti, söz konusu ülkelerin toprak bütünlüğünün ve egemenliklerinin korunması, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerinin her bir ülkenin bütünlüğü içinde çözülmesi, ülkeler arasında ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri alanlarda gerçekleşecek yakın işbirliğidir. Hedefi, Batı Asya Birliği olan bir işbirliği.
Bu “Birlik”, aynı zamanda dört ülke arasında bölünmüş olan Kürtleri de birleştireceği için tarihten kalan bir sorunu da çözmüş olacaktır.
İran, Irak ve Suriye arasında işbirliği bugünden oluşmuştur. Bu sayede emperyalist saldırı Suriye’de direniş kayasına çarpmıştır. Nihai başarı için eksik olan, bu işbirliği içinde Türkiye’nin olmamasıdır.
Türkiye tam tersine AKP marifetiyle emperyalist cepheye ait programın emrine girmiştir.
Onun için bugün, “Ben Kürt sorununu Türkiye’nin lehine çözeceğim” diye ortaya çıkan bir siyasi hareket her şeyden önce, “Türkiye; Suriye, Irak ve İran’la birlikte hareket etmelidir” demelidir.
Dört ülke arasındaki birlik, emperyalistlerin Bölgeye burunlarını sokmalarını önleyecek caydırıcı gücü ortaya çıkarır. Bu gücün dünya çapında çok önemli bir cephe gerisinin de (Rusya, Çin, Hindistan, Latin Amerika vd.) olduğunu biliyoruz.
Bölgesel birliğin ortaya çıkaracağı güç ve sağlayacağı olanaklar, PKK dahil her türlü terörü altı ay, bir sene gibi bir süre içinde bitirecektir.
Hatırlanacaktır, 1998 yılında Suriye ile Adana Mutabakatı’nın imzalanmasının ardından yarım yamalak da olsa Bölge ülkeleri arasında bir işbirliği zemini doğmuş ve bunun sonucu PKK’nın askeri yenilgisi, yaklaşık dört yıl süren bir eylemsizlik dönemi olmuştur.
Daha sonra AKP, “sıfır sorun” yalanı ile Bölge ülkeleri arasında işbirliğini dinamitledi ve bugünkü tablo ortaya çıktı.
Değerli arkadaşım,
Bölge milletleri; yüz binlerce, hatta milyonlarca evladının hayatı pahasına çözümün programını öğreniyorlar. Bütün çabamız, milletimizin de fazla bedel ödemeden AKP’den kurtulması ve programın etrafında birleşmesi içindir.
İyilikler ve sağlıklar diliyorum.
Saygılarımla. 
Not: Kürt sorunu ile ilgili son iki kitabımı; “Kürt Sorununda Türkiye’nin Çözümü” ve “Kürtçe Eğitim Sorunu” kitaplarımı da değerlendirmene sunuyorum. Eleştiri ve katkıların beni mutlu edecektir.
Tekrar selam ve sevgiler…
Hoşça kal.
 M. Bedri, 21 Şubat 2013  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder