Televizyonda
bir tartışma programına gözüm çarpıyor. Ordu’nun siyasi hayat üzerindeki
vesayetinin köklerini güya “sorguluyorlar”. Tabii bu Ergenekon bağlamında yapılıyor!
Soruya acaba ne
yanıt verecekler merakıyla izlemeyi sürdürdüm..
Komik
yaklaşımlar, bunlar ya tarih bilmiyor, ya soruya doğru yanıt vermemek için
tarihin başlangıç dönemlerine gidiyor, ya yakın tarihle bugün arasındaki ana
zinciri kuramıyor, ya da gerçekleri çarpıtmak için tarihi kendi ideolojilerine
uydurmaya kalkıyorlar..
Ordunun siyaset
üzerindeki vesayeti nasıl ve ne zaman başladı? Bu soruya doğru yanıtı
verebilirsek, bugün pek çok şarlatan tahlili çöpü atarız, durumu kavrarız ve
buradan doğru bir siyaset üretebiliriz.
İkinci
Cumhuriyetçi, iktidar gazetesindeki yazarlık konumuna son verilmesinden sonra
Erdoğan ve AKP gerçeğini kavrayabilen yazar diyor ki “oooo bu sorunun yanıtı için taa İttihat ve Terakki’ye gitmemiz gerek..”
Neden acaba o kadar uzağa yolculuk? Bugünkü Ordu ile İttihat ve Terakki
arasında ne ilişki var kardeşim?
İktidarın
yoldaşı olduğu anlaşılan başka bir “düşünür” de, soruya şöyle yanıt verdi: İstiklal mahkemeleri zamanına gitmek ve bu
mahkemeleri sorgulamak gerek.. Haydaaa! Sorgula babam!
Aslında
ikisinin de amacı, Atatürk’ü ve kurduğu Cumhuriyeti batırmak. İlki bunu İttihat
ve Terakki ile başlatıyor. Diğeri daha pratik davranıyor ve İstiklal
Mahkemeleri ile derdini çözmeye çalışıyor. Acaba, mahkemelerin kararlarını 90
yıl sonra yok sayıp “itibar iadesi” mi? Aslında: Asılan İskilipli Atıf Hoca’ya yeni mezar yaptılar! Ama gelelim meselenin
esasına..
***
Tartışılan ordu
vesayeti ile, İttihat ve Terakki veya Atatürk arasında ilişki kurulabilir mi?
Zerresini kuramazsınız!
Atatürk,
askeri sivil yönetime sivil siyaseti karıştırmadı. Subaylara “siyaset
yapacaksanız ordudan istifa edin ve askeri üniformanızı çıkarın” demiş
adamdır! Mustafa Kemal döneminden 1960’lara kadar, ordunun siyasetle ilişkisi,
iktidarın politikalarına karışmak anlamında, ya sıfırdır ya da çok sınırlıdır.
Hatırladığınız bir şey var mı? DP döneminde bile ordunun darbe yapabileceğine
olan inanç sıfırdı. Zaten darbeyi de albaylar düzeyinde genç subaylar yaptı..
Başlarına genaral Cemal Gürsel’i ite
kaka sonradan getirdiler! Ordu’nun siyasete müdahalesi böyle başladı. Bu
müdahale zeminini de ülkeyi diktatörlüğe
götüren siyaset yarattı!
İttihat ve
Terakki’ye gelince, Osmanlı imparatorluğunun çöküşü ile birlikte, bu siyasi
oluşum da aslında sona erdi. Davayı kaybetmiş bir örgütten bahsediyoruz.
Atatürk zamanında da, geri kalanları İstiklal Mahkemeleri’nce tasfiye edildi!
Atatürk zaten bu örgütten çoktan kopmuştu. Anadolu’ya çıkma kararı ve
Anadolu’da kongreler, halkın sefer edilmesi, İttihat ve Terakki ile ilişkisi
olmayan yeni bir siyasetti.. İttihat ve Terakkiciler esas itibariyle daha çok
devleti tepeden ele geçirmeye yönelik ve epey de darbeci bir karakter
taşıyordu.
***
Şimdiki
Ordu’nun siyasi iktidar üzerinde vesayetini, 27 Mayıs 1960’la başlatmamıza
rağmen, bu vesayeti tam gerçekleştiren sonraki gelişmelerdi! Yani, Türkiye’de
siyasetin ve ordunun tam Amerikan hegemonyası altına girmesiyle.. Türkiye, o
zamanki SSCB’ne karşı tam bir savaş cephesi ülkesi yapıldı. Ordu, silah, cephane, eğitim, strateji, taktik,
anti komünizm bütün temel konularda Amerikancılaştırıldı...
Ordu ve siyasetin Amerikancılaştırılması aslında
birbiriyle paralel gitti.. Amerikancılaşma, en
iyi ifadesini 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde buldu. Bu süreçler,
ABD’nin sivil-siyaseti de hem doğrudan hem de dolaylı olarak Ordu üzerinden
kontrolünü içerir. Bu dönemler zaten Amerika'nın Latin Amerika ve bizim gibi ülkeleri askeri darbelerle yönettiği
zamanlardı.
ABD, 1980-
1990’lardan itibaren, askeri darbelerin yerine, liberal ekonomi- demokrasi ve
parlamento yoluyla iktidarları yönlendirme politikasına geçti. Bu dönemden
sonra Amerikan askeri darbeleri de olmadı! Mesela zavallı darbeci Honduraslı
generaller yakın zamanda ortada kaldı!
ABD’nin artık
bizim orduya da ihtiyacı yoktu, çünkü darbe dönemini bitirmişti.. Ama
1950’lerden itibaren temelden etkileyerek “ele geçirdiği” siyasi iktidarları,
oluşumları hep elinin altında tuttu. Bugün de bakın AKP, Cemaat..
Ergenekon,
Balyoz vb, özetle Ordunun siyasi tasfiyesinin de kısa siyasi öyküsünün gerisinde yatan budur..
Ordu’nun neden artık darbeci, müdahaleci karakterini dünyanın bu koşulları
sürdüğü sürece kaybettiğinin de öyküsü.. AKP gelince Ordu'nun neden darbe yapamadığının da..
***
Diyeceğim o ki,
endazesiz akıl, yüzyıl öncesine varır.. Orada bir şey olmadığını bile görmez..
Olayların birbiriyle kendi aralarında bağlantılarını kuramazsanız, bugünü
anlayamazsınız..
--- 3 Ocak 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder