20 Temmuz 2012, CBT Gündem, Sayı 1322
Adı “Polis Akademisi” olan bir kurumun
başına atanan Remzi Fındıklı’nın
yazdığı bir kitapta, neresinden tutsan elinde kalacağı kanaatler, görüşler,
yorumlar dile getirdiği ortaya çıkıyor.. Neler mi? Şüphesiz okumuşsunuzdur
gazetelerde, ama incilerden bir demeti de “bilim tarihine” kayıt düşmesi
açısından yineleyelim:
“Laiklik
din dışı bir hayat şeklidir”, “Batı terbiye edilmemiş attır”, “Fakirin aklı
olsa, fakir olmazdı”, “Demokrasi vasat insanlar yönetimidir”, “Dinsiz insan
dengesiz insandır”, “Erkeğin göbeklisi kadının da bebeklisi makbuldür”..
Çeşitli konular altında yazdıkları ayıklamakla
bitmez:
Kadın: Bal arıdan, kavga karıdan olur. Kadının cihadı, eşiyle güzel
geçinmesidir. 15’inde kız ya erde, ya yerde olmalıdır. Tarlayı taşlı yerden
kızı gardaşlı yerden al. Fakirlik fikirsizliktir, fakirin aklı olsa fakir
olmazdı. Karısını aldatan adam herkesi aldatır. Malı ile cömertlik edenler
şerefli, bedeni ile cömertlik edenler şerefsizdir. İşin eve, avradın ere,
paranın da ele yakını makbuldür.
Laiklik ve din: Dinine sahip ol ki hangi milletten olduğun belli olsun. Dinsiz insan,
dengesiz ve densiz insandır. Türk inkılabı kitapsız (dinsiz), aydınları da
Allahsızdır (Peyami Safa). Entelektüel, Türk toplumunda itirazın adıdır.
Laiklik, imanın yerine aklı egemen kılmaktır. Laiklik din ile devletin değil
devlet ile kilisenin ayrılmasıdır. Müslümanın kocası koç, Müslüman olmayanın
kocası hiç olur. Savaşta ölmek kişiyi şehit yapmaz, şehidi şehit yapan inancı ve
ölüş sebebidir. Türk olmak kader, Müslüman olmak ise bir takdirdir.
Kitabının adı Hasılı Kelam, Sözün Özü..
Diyebilirsiniz ki: Yahu gençliğinde yazmıştır bu zırvalıkları, akademik kariyer yapınca,
eskiden yazdıklarını basın ortaya çıkartıyor, kendisi bile şu yazdıklarını
bugün benimsemez..
Hiç öyle değil,
kitabın basım tarihi 2011! Geçen 26 Haziranda Gül tarafından atandı bu göreve!
Gazeteci Tolga Şardan da kitabını
bulup haberleştirdi ve millet öğrendi durumu!
Şüphesiz
kuruluşun adı “akademi”, Fındıklı’nın unvanı “prof.dr” olmasaydı, bu konu bu
sayfalara girmezdi.. AKP iktidarı sürecinde yaşadığımız binlerce benzeri
olaydan biri olarak kalırdı..
Neyi görüyoruz
bu örnekte? Akademik unvanların nasıl ve kimlere dağıtıldığını. Bir ulufe gibi.
Üniversitelerin tamamen AKP denetimine girmesiyle, akademik yükseltmelerde
normların pratikte yıkılmasıyla, iktidar kendi adamlarına unvanlar dağıtarak
topluma kendi “uzmanlarını” yetiştirmiş oluyor!
Bir de tabii
Polis Akademisi meselesi var. Bu “akademi” kendi yükseltmelerini kendi yapar
oldu. Öğrencilerin geçer not alamayınca okulu basıp notlarını düzelttiği bir
yer.. Polis okulları, tamamen Cemaat ve AKP erbabının at koşturduğu alanlara
dönüştü
OLAY İKİ: KÖŞK’TEN BİLİM SKANDALI DAHA
Şimdi,
Fındıklı, iyi bir üniversitenin başına rektör olarak atanabilir miydi?
Atanamazdı diyeceksiniz, ben de öyle düşünmek istiyorum. Ama Türkiye, yok artık... dedirten olayların ülkesi..
Her an ve her zaman!
Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül, yine skandal
sayılabilecek bir atama gerçekleştirdi bir üniversitenin başına!
Gazi Üniversitesi’nde
üniversite elemanları oy kullandı.. Süleyman
Büyükberber, 188 oy alarak
sıralamada beşinci oldu. Birinci sırada sosyal demokrat eğilimli Ayşe Durmuş en yüksek oyu almış, 511.
İkinci sınradaki, MHP eğilimli olduğu ileri sürülen Derviş Yılmaz 495 oy almış..
Daha üçüncü sıradaki, dördüncü sıradaki var.. Ama sen YÖK, kalk, beşinci sıradaki Büyükberber’i üçüncü sıraya çek! Sen Köşk, kalk, birinci sırayı es
geç... üçüncü sıradaki Büyükberber’i rektör olarak ata!
Büyükberber’in,
Gül gibi, Kayserili olduğunu öğreniyoruz... Ayşe
Dursun’u değil de Büyükberber’i atadı, ne olmuş yani, demezsiniz şüphesiz
ki..
Birincisi,
Köşk, bir kadın akademisyenin
yükselişinin önünü kesiyor.. bunun vebali büyük!
İkincisi, Köşk
(YÖK’ü boşverin!), Gazi üniversitelilerin kendi seçtikleri üstelik kadın akademisyen tarafından yönetilme iradesini çiğniyor!
Üçüncüsüne
geliyoruz ki bu çok çok önemli ve Polis Akademisi Başkanı’nı andırıyor biraz
da:
Büyükberber,
bir akademisyenin sadece kendi uzmanlık alanıyla ilgili görüş
açıklayabileceğini, diğer konularda görüş beyan edemeyeceğini söylüyor!
***
Ahmet İnsel,
adayların web sitelerini inceleyerek bu konuyu ilk yazdı. Ondan alıntılıyorum Büyükberber’in
görüşlerini:
“Rektör milli değerlere saygı duymalı
ve kendi kurumunda da saygı duyulmasını mutlaka sağlamalıdır. Bilim insanı
‘bilimin dini milliyeti olmaz’ söylemleriyle içinde bulunduğu devletin ve
milletin ekmeğini yerken ona sövemez, bilim adına bile olsa onu incitemez.
Akademik ahlak uzmanlık alanında görüş açıklamaya izin verirken uzmanlığın
bulunmadığı disiplinlerde görüş beyan etmeyi sınırlandırır. Tıp profesörünün
siyasal bilimlerin kapsamına giren konuda görüş serdetmesi, ekonomistin tarih
konusunda ahkamda bulunması gibi, pozitif hiçbir değeri olmayan dolaylı yada
doğrudan milli değerlere saldırılara izin verilmemelidir. Devlet üniversitesi
universal kurallar kadar devletin kurallarıyla da bağlıdır. Hümanizma adına
bölücülüğe asla prim verilemez. Bilimin kuralları bellidir. Kanıta dayalı
olmayan veya bilimin kanıt saymadığı belgelere, zayıf kanıtlara dayanan hiçbir
bilgi, o konunun uzmanı olmayan fakat Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi sıfatı
taşıyan kişilerce uluorta serdedilemez.”
Birinci gelen aday Ayşe Dursun
ise tam tersine şöyle diyor:
“Susturan değil konuşturan bir
üniversite için; Gazi Üniversitesi, elde ettiği kazanımları geliştirerek
koruyan, eksikliklerini belirleyeceği makul süreçler ile hızla tamamlamaya
gayret eden, niteliği daha fazla önemseyen ve akademik özgürlüğü her şeyin
üzerinde tutan bir üniversite olacaktır. Bu bağlamda, öğretim elemanlarının
herhangi bir tehdit algılaması olmaksızın akademik görüşlerini dile getirme
serbestliği şeklinde tanımladığımız “Akademik Özgürlük”, gelecek dönemin en
gözde kavramı olacaktır”.
Gazililer her ikisini de dinliyor ve Ayşe
Dursun’u başlarında rektör olarak seçiyor.
Ama Köşk (YÖK),
bilim insanlarını sınırlayanı, bunu vaadedeni, rektör olarak atıyor!
Anlıyorsunuz
değil mi durumu! TÜBİTAK yurtdışı
bilim insanlarını gelin işbirliği yapalım
diye çağırıyor.. Bakan, Türkiye’ye beyin
göçünden bahsediyor. İstanbul’daki toplantıda bilim insanları, önce özgürlük kardeşim diyor..
Bilime, bilimin
ruhuna ters bir yönetim, bilimi geliştirmek istiyor.. Gel de gülme! Herşey
önceki yazımızda olduğu gibi!!!
Ne diyelim! Haftaya
buradayız, bakalım neler olacak..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder