Umut böyle bir şeydir. Her seferinde yeniden
doğar. Umudun en büyüğü haklı olarak önceki günkü kararlarda beklendi. Yasaları
değişmiş, üstelik varlık zemini ortadan kaldırılmış bir kısım cüppeli,
Türkiye’yi; hak -hukuk ve yasaları karşılarına alarak, adalete karşı
direnişlerini sürdürdüler.
Evet, Adalete karşı direniyorlar! Bu uzun
zamandır kanıtlanmış bir olgudur.
Dayandıkları meşru bir gerekçe yoktur. Sadece
imal edilmiş, şekli, öyleymiş-varmış gibi ileri sürdükleri bir şeyler vardır.
Kararlarına, eğer biraz hukukçu kimlikleri
varsa, kendilerinin de zerre kadar inandıklarını sanmıyorum.. Eğer hukukçu
kimlikleri yoksa, zaten orası bir siyasi tribün demektir; kan-intikam-darağacı..
Patronları da, birbirini yiyen, biri Pensilvanya’da diğer Ankara’da iki
otoritedir.
17 Temmuz’da bu köşede yayımlanan, “İlker Başbuğ Direniyor- Bir Dönemin Sonu mu?”
başlıkla yazımda, aslında bu oyunun çoktan bittiğini yazmıştım. Yeni bir döneme
girileli çok oldu!
Adalete, bilgiye, çağdaşlığa, bilime, vicdana
meydan okuyan bir ekip, aslında tam bir hukuk ve insan cellatlığına
soyunmuştur.
Bunun “hakimin takdiri” lafıyla ilgisi
olamaz. Bu sadece vicdansızlığın bir kılıfı olabilir.
Birileri hukuk ve adalet varmış gibi, duruşma
ve yargılama yapılıyormuş gibi.. davranıyorsa, siz herşey gerçekmiş gibi
davranamazsınız.
İlker
Başbuğ’un
duruşu önemlidir. Oraları artık, gerçeklerin anlatıldığı “siyasi tribün”
olmaktan çoktan çıktı! Silivri hapishaneleri çoktan insanların birer birer
asıldıkları infaz hücrelerine dönüşmüştür.
Kim demiş Türkiye’de işkence yoktur.. İnsan hakları vardır.. Kim demiş ülkede
idamlar kaldırılmıştır..
Bugün yaşananların hepsi, artık birer idam
infazlarına dönüşmüş durumdadır.
***
Büşra
Ersanlı, KCK davasından suçsuz yere 8 ay yatırılıp salıverildikten sonra aklı
başına gelmiş.. “AKP en demokrat
iktidardır” yazısı için hata yaptığını söylüyor.. Büşra’nın bu kanıya
ulaşabilmesi için “içeride yatması” mı gerekiyordu!
Hayır bunları yazalım, konuşalım.. Hiç bir
şeyin üstü örtülü kalmasın.. Öyle kolayca, “AKP en büyük demokrattır, demem
yanlıştır..” biçiminde iki sözle olayın içinden sıyrılmak kolaycılığına
kaçılmamalı. Çünkü bu yargı sadece sana ait değildi, aynı düşünce kulubünden benzeri
bir sürü insanın ortak yargısı, kümülatif bir etki yaratmıştır ve bedelini
bugün herkes ödemektedir!
AKP hakkında erken verilmiş bir yargı, herşeyi tartışma konusu yapar!
Büşra bir “akademisyen”dir. Akademisyenin en
belirgin özelliği, bir takım bilgileri öğrencilere aktarması değildir, esas, analizci olmasıdır... Baktığı,
incelediği “yapıyı”, hücrelerine, moleküllerine kadar araştırarak öğrenmek
zorundadır. Ancak ondan sonra “tamam bu
böyledir, budur” o da göreceli yargısına varabilir.. Ve, üzerine gelecek
için yeni şeyler inşa edebilir!
***
Büşra, yine ikinci büyük bir gaf daha yapıyor ve bugün her biri, her bir
duruşması büyük birer insan hakları işkencesine dönüşen Ergenekon davaları için
“karanlık” tabirini kullanmış ve yine hem
akademisyen hem özgürlük yanlısı bir insan olma meşruiyetini derin bir şekilde
gölgelemiştir. Hala Büşra’dan umudumu korumak istediğim için böyle
diyorum..
Büşra, Ergenekon davalarını, Balbayları, Tuncayları, Başbuğları,
Perinçekleri, Balyozu evet evet Balyozu incelemiş midir?
İddiaları ve karşı kanıtları, iddiaların
başunalığını, veya en azından zayıflığını, tutukluların savunmalarını okumuş da
bir değerlendirme mi yapmaktadır? En azından savunmanlarla yüzyüze temasa
gelmiş midir?
Yoksa uzaktan
algılamaların esiri olarak mı bunu dile getirmektedir?
Kendisinde oluşan algının kökeni, vericisi,
yaratıcı nedir? Çevresindeki ukalaların “inandırıcı” söylemleri mi, “çevre
etkisi” mi?
Yoksa, Ergenekon hukuk ve yargılamalarına
karşı, daha baştan edinilen “siyasi tavır” mı? Gerçeği aramak yerine?!
***
Yani: “Önemli
olan hukuk, adalet, iddiaların ciddi olup olmaması değil, bu siyasi kampın, ordunun,
hukuk kılıklı ama özünde siyasi araçlarla tasfiyesidir!”
Büşra, yaptığı açıklama ile sanki “böyle
düşünüyor” görünüyor..
Bilmiyorum, öyle mi.. Ama “Ergenekoncular
karanlıktır” anlamındaki sözlerini, hiç bir şeyi araştırmadan safetmişse de
Akademisyenliğini tartıştırır.. “Hey ne
oluyor Ergenekon davalarında” sorusunu sormadan ve birazcık olsun
araştırmadan bu sözü sarfetmişse de, yine kendini tartıştırmaktadır!
İnsan şüphe duyduğu bir konuda en azından
dikkatli konuşmalı.. Çünkü bu sözler, cellatların kararlılıklarını pekiştirir
sadece..
Bazıları sanıyor ki, “Kürt
Meselesi”demokratlığın mihenk taşıdır.
Demokratlık, adalet ve hukukla bir bütünlük
içerir. Tak yanlı siyasi bir söylem olamaz.
Silivri
işkencesini görmeyen insana ben demokrat demem..
Cellatlarla ve cellatların ideoloji ve
düşüncesiyle ve eylemleriyle işbirliği ve dayanışma yaparak demokrat
olunacağını sananın vah haline!
--- 29 Temmuz 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder