Bölünme deyince, insanın aklına karpuzun ikiye
ayrılması geliyor. CHP bölündü! Yarısı oraya yarısı buraya! Medyanın, ikide bir
parlattığı bir sözcük. Bu sözleri geçmişte çok duyduk. CHP’den ayrılmalar
olabilir. Bu, bölünme ile dile getirilir mi?
Ercan Karakaş’la
konuşuyorduk.. Onlar da umutlarını kesmişler ve partiden ayrılmışlardı. Sonra
kendi içlerinde de ayrıştılar. Her bir baş başka bir parti oluşumuna girişti. Çalışmalarından
koca bir sıfır çıktı.
Murat Karayalçın
yıllarca tabanda toplantılar yaptı..En ciddi çalışmalardan birini de Burhan Şenatalar sürdürdü... Ve daha
neler neler.
Karakaş şimdi parti okulunda görevli. Heyecan veriyor bana bu çalışma, diyor!
Bilgili, bilinçli kadroların yetiştirilmesi amaçları. Parti içinde sadakata değil
liyakata dayalı bir sisteme hizmet edebilir bu okul. Belediye başkanlarının seçiminden
tutun, parti örgütlerinde görev alacaklara kadar, kadrolar yetiştirilebilir.
***
CHP üzerine yazılarımla “parti içinde, gurup
politikası” yapmıyorum. Dışarıdan biri olarak, beni hem aşar hem de merakım
yok. Ama görüşlerimi belirtiyorum. CHP’nin, Türkiye’nin politik hayatının ve ülkenin
demokratikleşmesine, ülke üzerine gelen belaların savuşturulmasına, daha hakça
bir düzenin kurulmasına hizmet etmesi için ve ezilen ve zulüm görenlerin
partisi olsun diye destekliyorum, şimdilik en büyük güç orası!
***
CHP’deki gelişmelere ve taraflara “aşırı
ideolojik yüklemeler” yapmaktan kaçınıyorum, bunu da çok gerçekmiş gibi görmüyorum. Daha serinkanlı bakmaktan yanayım.
Kurultay’da şunu gördük: Parti yönetimleri gelir
geçer, iktidarda olmak kavgası kıyasıya sürür gider; bunların hepsine “ideolojik kılıflar” giydirilir.. ideolojik söylem, CHP içinde rakibini
vurma -altetme aracı olarak kullanılır her zaman! Ama görüyoruz ki tabanda epey
sağlam bir irade bulunuyor.
Örneğin delegelerin büyük çoğunluğu,“vayyy yönetim sapmış falan filan..” söylemine
itibar etmedi. Kılıçdaroğlu’nun en azından gelecek genel seçimde de partiyi yönetmesini
istedi.
Baykal
bu iradeyi gördüğü için “Partimle –yönetimle–savaşmam”
demiş olabilir.
Önder Sav,
önemli bir politikacıdır. “Biz hancı,
herkes yolcu” tutumu, gülümseniz bile hoşgörülebilir!? İsa Bey’in ise, kurultaydaki olaydan sonra otele koşup alnını Önder Sav’a öptürmesi, akıllardan
çıkacak bir görüntü değildir! Yönetim dışında kalan “CHP” bu mu olmalı?! Yandı
gülüm keten helva!
***
Bölünme, bugünkü koşullarda, “muhalefette kalan”
ekibin partiden ayrılması olur. Önder Sav’ın sahip çıktığı düşünceler, parti örgütünde
–halkta yaşıyor.
Parti örgütü
(Genel Merkez demiyorum!!), Baykal döneminden derin dersler çıkarmalı, ana kıstas
olan, başarısızlığa prim vermeyecek bir bilince kavuşmalı.. Kılıçdaroğlu, örgütü
bu bilinçle harekete zorladığı sürece, çalışan bir örgüt yaratır ve birlikte
genel seçimlerde yüzde 30’a ulaşabilirler!
İktidar
olurlar, demiyorum, çünkü iktidar olabilmek, sadece, bir
partinin, ne kadar olağanüstü- üst düzeyde olsa bile, başarılı çalışmalarına bağlı
değildir. Özellikle medyada öyle bir hava estiriliyor!.. (*)
Bütün gerekleri yaparsınız, ama iktidar
olamayabilirsiniz. Ama başarımınızı sürekli arttırır ve çıtayı hep yükseltirsiniz...
Çünkü iktidar olmanın/iktidar değişiminin koşulları, herşeyle bir bütündür. Ne
demiştim? Bir mihrap yıkılmadan, yıkılıyor olduğunu görmeden, yıkılması gerektiğine
inanmadan, millet yerine diğer bir mihrap inşa etmez..
--
(*) İktidar medyasında
yorumlara baktım, güldüm. İktidar medyası olma görevi ve güdüsü o kadar içselleşmiş
ki, nesnel bir yazı okumak mümkün değil. Bu eleştiriye mükemmel bir örnek,
Star yayın müdürü Karaalioğlu’nun dünkü
yazısı! Aman aman aman.. Kurultay’la ilgisi olmayan bir komik yazı da, Zaman’ın yayın müdürüne ait. Ay aman,
nasıl oluyor da olmayan bir AKP-cemaat çatışması yaratılıyormuş.. Benzer telden
çalan aptalca şeyler başka yerlerde de var. Dumanlı’nın yazısındaki yan çizmeyi
gördükçe, bu örgütün samimiyetsizliğinin had derecesini daha iyi anlıyorsunuz.
-- 28 Şubat 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet