Başbakan, “iktidar içi kırılma” ve yaşadığımız
“büyük savaş”ta ağzını açmadı.. Tek kelime yok. Oysa biliyoruz ki, Başbakan her
konuda günde beş posta da konuşur gerekirse. Konuşması “operasyonel” oldu. Dün
yazdığım gibi, savcılık ve poliste özel yapılanmayı epey dağıttı.
Fehmi Koru
dünkü yazısından, süreci başlatanların umduklarını bulamadıklarından ve sonuçta
beklemediklerinin gerçekleşmiş olmasından bahsediyor. Erdoğan’ın operasyona kriz
mantığıyla yaklaşıp siyaseten üste çıktığına ve aldığı tedbirlerin de arkasının
geleceğine işaret ediyor.
Arkası üç nedenle gelmek zorunda.
***
Birincisi,
Gülen (devlette, poliste, adalette,
AKP’de ve hatta Bakanlar Kurulu’nda!) ulaştığı etkiye ve güce dayanarak,
Erdoğan’ı “kuklalaştırma” ve tasfiye girişimini başlatmıştı. Erdoğan ki bütün
iktidarı esas kurmuş adam... Herşeyi Gülen Beyefendiye (yoksa Hocefendi mi
demeliydim!?) teslim mi edecekti?
İkincisi,
3 Koltuğun boşaldığı, Cumhurbaşkanlığı, Parti Başkanlığı ve Başbakanlığın
yeniden doldurulacağı 2014 sürecine girdik.
Buna bir
önemli “koltuk” daha eklemeliyim: AKP tüzüğü değiştirilmezse, 2015
seçimlerinde, 3 dönemini tamamlamış milletvekilleri Meclise giremeyecek (en az
100)! Burada kilit soru, kimler tasfiye olacak ve yenileri kimlerden, hangi
kanatlardan oluşacak?
Bütün bu “dört
temel iktidar alanı”nın yeniden yapılandırılması, oluşturulması, Erdoğan
(ve diğer parti/ iktidar güçleri) için belirleyicidir. Bundan sonraki herşeyi
anlamak için, bu nirengi noktalarını izleyeceğiz!!
Üçüncüsü,
Erdoğan engelleri temizlemek, en azından, bu dört noktada iktidar güçlerininin
iplerini elinde tutmalıdır.
Erdoğan’ın bugünkü karşı ataklarını bu çerçevede
de yorumlamak zorundayız. Erdoğan, yanıbaşında başka iktidar gücü ile yaşayacak
yapıda değil. Zaten, cemaatin de şikayet ettiği otoriter kişiliği de buna
engel. Tek kişilik siyasi iktitar, paylaşılmazdır
***
Koru’ya katılıyorum, başka tedbirler de gelecek.
Örneğin, HSYK 1. Dairesi Başkanı İbrahim Okur’un söyledikleri ilginçtir.
Okur’u üstelik iktidarın destekçisi Star
konuşturuyor! Okur, özel yetkili
mahkemeler yasasının 250. Maddesinin savcılara vekrdiği çok geniş yetkilerin
yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor ve “özgürlükçü” yorumu şart
koşuyor. Üstüne üstlük, İçişlerine bağlı polis yerine, adli kolluk gücünün de
oluşturulmasını istiyor. Şu sözler onun:
“..yetkili savcılıklarda ve ağır ceza
mahkemelerinde kişilerin lekelenmeme hakkı, ölçülülük ilkesi ve masumiyet
karinesi gibi hususlarda yeterince özenli davranılmadığı, kamuoyunun büyük
çoğunluğunca kabul edilmekte. Tutuklamanın bir tedbir olduğu asla unutulmamalı..
bu yetkilerin kullanılmasında keyfi sayılabilecek davranışlardan sakınılması,
haklı ve doğru soruşturmaların bile doğruluğundan kuşku duyulmasına neden
olacak yaklaşımlardan kaçınılması gerekmekte. Son birkaç yıldır kamuoyunun
yakından takip ettiği davalarda zaman zaman karşılaşılan özensizlikler yargıya
duyulan güveni olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sebeple de söz konusu
yetkilerin gözden geçirilmesi ve daraltılmasının kişi hak ve özgürlükleri
anlamında önemi tekrar karşımıza çıkmış bulunmakta..”
***
Bunları hep söylüyoruz! 13 Aralık 2011 tarihli “Üç
Koltuk Boşalıyor- 3” başlıklı yazımda (bloğumda bakınız) şöyle
yazmıştım:
“..siyasi
davalar üzerinde süren cemaat vesayeti, hukuksuzluğu ve zorbalığı, AKP’yi
bunalttı! AKP bu yükü atmak istiyor.. Cemaatin sırtında yumurta küfesi yok..
Başbakan, taşıdığı küfedeki yumurtaların kırılmaya başladığı düşüncesinde.. AKP
büyük bir baskı altında, hem dış hem iç..
“Subayları daha ne kadar, artık esarete dönen
yargılamada içeride tutabilirsin? Gazetecileri daha ne kadar terör örgütü
faaliyetleri şaklabanlığıyla içeride tutabilirsin?.. Seçilmiş milletvekillerini
içeride tut... Daha ne kadar?! Cemaatin, “Daha ne kadar?” sorusuna yanıtı,
sonuna kadar! “Anlıyoruz ki, siyasi davalar üzerinde süren cemaat vesayeti,
hukuksuzluğu ve zorbalığı, AKPyi bunalttı! AKP bu yükü atmak istiyor..”
***
Nasıl mı? İktidarın dizginlerini (polis ve
mahkeme dahil) tamamen ele alarak! Şimdi bu süreci yaşıyoruz. Bu ortamı da
Cemaat yarattı! Erdoğan’ın milletvekili Yalçın
Akdoğan, Yeni Şafak’taki yazısında (Yasin Doğan), ortalığı yatıştırmak ve
cemaatin başını okşamakla görevlendirildi!:
“AK Parti ile Gülen
cemaati arasında hiçbir zaman bir çatışma ve çekişme yaşanmamıştır (yalan para ile değil ya!) Başbakan Erdoğan'ı gönülden seven cemaat
mensupları ile Hocaefendi'ye sevgi besleyen AK Partililer arasında bir çatışma
ve çekişme olamaz, bunlar birbirinden ayrılamaz, çünkü bunlar aynı insanlardır..
Fitne ateşine odun atanlar, parti ve cemaati 'kaybet-kaybet' sarmalına sürüklemek
istemekte.. bu işleri üreten akıl da nasıl bir tutulmaya uğradığını veya nasıl
bir kriz ürettiğini görmelidir..”
İyi güzel
de, Akdoğan, bu fitne fücurların kim olduklarını açıklamıyor!
Ben sağa
sola bakıyorum da, F. Gülen ve adamlarından başkasını göremiyorum!
Yoksa yanlış
yere mi bakıyorum? Mesela H. Gülerce’nin, olayların sorumluluğunu
atmak istediği İsrail’e mi bakmalıyım!
Bir
halt yediler, bundan da İsrail’i sorumlu tutuyorlar!
Yok yok
o kadar değil, satır aralarında hata yapmış olabileceklerini itiraf ediyorlar..
Demiştim
ki, Cemaat iktidar siyaseti yaparak yükseldi,
düşüşü de bu siyasetle olacak..
O günler çabuk geldi!
Cemaate kapılanmak
isteyenlere duyurulur, madem zamanı kaçırdınız, şimdi ise acele etmeyin!
-- 20 Şubat 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder