SAYFALAR

25 Aralık 2011 Pazar

Üç Kitap ve Cezaevi


Fransa’ya girmemeyim pazar pazar; en iyisi uzun zamandır bu köşeye taşımak istediğim kitaplardan önce ilk üçüne yer vereyim.. 
İlk ikisinin yazarı hapishanede, zulüm altında. Diğeri ise “hapishanenin tadını” bir bilenden... Bilirim, bu köşelerden oralara gidecek her güzel sözcük, zulmü, haksızlığı “çekilir hale” getirmez. Ama onlara dayanma ve başkaldırma gücü verir.
Beyin durmaz üretir, üzerine binbir kilit vursanız bile. Üreten beyin bedeni de, aklı da uyanık tutar. Biz de “mapushane çeşmesi”nden akan sözcüklerle, fikirlerle hemhal oluruz. Ayrıca “mahpuslarımız” bilsinlerki yüzlerce internet sayfasında dijital güncelerde de anılıyorlar durmadan. Örneğin (http://peripateticperspective.blogspot.com/) hâlâ Balbay’a “binlerce güvercin” gönderilmesine aracılık ediyor!
Gelelim kitaplara..
***
HAPİSTE YATACAK OLAN’A ÖĞÜTLER
Tuncay Özkan’ın  Cumhuriyet Kitapları’ndaki yayını. Henüz okumadınız mı? Bir gün herkese lâzım olabilir J! “Hapisteki adama herşey baskınla yapılır” diyor “Tecritteki Adama” yazısında; “Sizi bir cezaevinden alıp bir başkasına yollayacaklar, baskın yaparlar ‘haydi hemen gidiyorsun’! Eşyan, düzenin, üstün başın- kitabın, kalemin, defterin doldurulur bir torbaya, kırıla döküle çıkarırlar yola. Sakın üzülme. Bu, vatandaşından korkan, nefret eden yönetimin intikam biçimidir..”
Tuncay, bilgelikle söylüyor: “Tecritten mi yılacaksınız. Yılmayın. İçinizi sevgiyle doldurun ‘Vardır bunda da gizlenmiş bir iyilik’ deyin, arayıp bulun!”
Tuncay’ın “Anlıyor musunuz?” yazısında mahkeme başkanı ile karşılıklı konuşmasından, bu davanın, üyesinden başkanına kadar mahkeme heyeti için nasıl dayanılmaz bir işe ve onlar için de bir zulme dönüştüğünü (farkındalar mı bilmiyorum!) anlıyorsunuz!
Tuncay, yer yer mahkemedeki konuşmalarından tutun, pratik bilgilere, insan insana ettiklerine, çöpe, suya, spora, televizyona ve duruşma salonuna kadar “mahpushane” günlerine ilişkin pek çok konuyu bizlerle paylaşıyor.
Tuncay’a sevgilerimi gönderiyorum..
***
“YILAN”IN KIŞ GÜNEŞİ
Silivri’nin gazeteci “esirlerinden” arkadaşımız Müyesser Yıldız’ın Togan Yayıncılık’ta basılmış kitabı. “Silivri’den bir terör faaliyeti daha” başlığını koymuş ve altına da “Kış geçirmiş yılana Rabbim güneş göstermesin” sözünü.. İthafı da “ebedi ve ezeli lideri Mustafa Kemal”e ve oğlu İlim’e.. vee Hatice Anasına..
Müyesser’in kitabının üzerinden dumanları tütüyor, o kadar taze ve güncel. Dağlıca baskını olmuş, ülke kan ağlıyor, ve aynı gün Deniz Feneri sanıklarından Zahit Akman ve arkadaşlarının salıverildiği alt yazısını okuyor ekrandan.. “Ülke şehitlerine ağlıyor, çoğu defnedilmemiş bile, böylesi bir kapkaççılık.. Aklım, vicdanım almadı, koğuşumda saklanacak delik aradım utancımdan. Gelip ‘hadi seni tahliye ediyoruz’ deseler, kabul etmez, ‘ayıptır yahu, çıkamam’ diye direnirdim. Onurum kırıldı.
Bu kadar derin bir yurt sevgisi ve insan vicdanı! Polisinden savcılarına ve yargılayanlara kadar, hemen hiç birisinin asla anlayamayacağı bir duygu..
Müyesser, güncelliği, tarihle ve okuduğu kitaplardaki büyük bilgeliklerle çok güzel yoğuruyor. Brecht’ten “daha kolay olmaz mı acaba / hükümetin halkı feshetmesi / ve yerine yenisini seçmesi” dizeleriyle.. sonra da...
..“Dünyanın dört bir yerinde renkli devrimler, darbeler oluyor.. Bir tek ABD’de olmuyor. Neden acaba? Bolivyalı bilge bir kişinin bu konuda vardığı sonuç şudur: ‘..sebebi, orada Birleşik Devletler Büyükelçiliğinin bulunmamasıdır..” anlatımıyla karşılaşıyorsunuz..
Müyesser, dışarıdayken yazacaklarını, içerideyken yazıyor! Bir yıl olacak yakında! 
Okuyun “Yılan”ın Kış Güneşi’ni!
***

YAŞASIN YENİLENLER
Sevgili dost Öner Yağcı’nın Cumhuriyet Kitapları’nda yayımlanmış, bir hapishane romanı! Bir solcunun arayıp da belki ancak Samuel Beckett’de bulabileceği sözlerini kitabına darbımesel yapmış!:
Hep denedin, hep yenildin 
Olsun gene dene, gene yenil 
Daha iyi yenil!
Öner, “yenilenlerin de bir gün mutlaka yeneceği inancıyla..” diyor bana notunda. 
Düşündüm, acaba biz solcular yenmek için mi çalışıyoruz? Şüphesiz, iktidar olmak, yenmektir siyasal olarak. Ama içimde hiç de öyle “yenmek” kıpırtısı da yok ki!? Neden acaba?
Öner’in sözleri bende “iktidar olsak, bile ben muhalefetteyim...”e benzer düşünceler kıpırdattı...
Öner, 3 yıl hapis yattı “TÖB-DER” davasından. Bu romanın temelleri orada atıldı! 
Mapushane bir okul, her yaş için, kendini keşfetme yılları, gözlem yapma ve yazı yazma zamanları.. Yaşamları, içerideki ve dışarıdaki parçalarıyla bir bütünlük içinde dokuyor Öner Yağcı. Keyifle okudum!
Üçünün de beyinlerine sağlık diyeyim..
Haydi herkes dışarı!!!
--25 Aralık 2011 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder