Metin Münir
(Milliyet), daha çok haberin ve yorumun ekonomi koridorlarında dolaşır; onu nükleer
santralden tutun köprü ve yollar ile bankalara kadar pek çok konuda olayların
perde arkasını kovalarken görürüz. Münir’i izlerim, o güne kadar hiç
ilgilenmediği konulara da el atmasına şaşırmam. Ekonomi alanından sıkıldığında,
gider mutluluk nedir’i araştırır; sonra da, çocuklarda dikkat eksikliği ve
hiperaktiviteyi günlerce kalemine dolar.
Şimdi, Metin Münir’in bu köşede işi ne, diyeceksiniz. Şüphesiz,
bu yazıyı Cumhuriyet’teki köşemde yazabilirdim, ama özellikle burayı seçtim;
amacım aslında, hiperaktivite konusunda kışkırtıcı yayınlarına gelen büyük
tepkiler karşısında, Münir gibi ciddi bir gazeteciye destek çıkmak. Üstelik,
buradan!
Münir bilmediği bir konuya el attı; olabilir. Araştırırsın,
bilgi sahibi olursun, uzman referanslara dayanırsın, arka plana itilen bir
temel görüşü ön plana getirirsin, konuyu hasta-hastalık ve uzmanlar arasında
tartıştırırsın.. Bunu yaparken de mutlaka bir amacın olur. Münir, bunu yaptı,
amacı da, hem ilacı hem hastalık ve teşhisi tartışmalı ve zor bir konu üzerinde
farkındalık yaratmaktı. Ve muazzam bir ilaç sanayi karşısında öncelikle insanı,
çocuğu korumaktı...
Tabii, büyük saldırılara da uğradı. Bir kısım psikiyatrist
onu uzman olmadığı konuda yazmak, yanlışlıklar yapmak ve hastaya zarar vermekle
suçladı. Münir’in üslubunu tartışmayacağım. Bazıları onu psikiyatristlere düşman
olarak algılamıştır, kesin yargıları olduğunu düşünmüştür vb.
Münir’in bu konuyu gündeme taşıyarak herhangi bir hastaya
zarar verdiğini düşünmüyorum. Yazıları arasında ortaya çıkan hasta-hastalık öyküleri,
psikiyatrinin –alan çalışması ve pratiğinde- hem yetersizliklerini hem de
standartlaşamamış hallerini ortaya koyuyordu aynı zamanda. Hasta doktor ilişkisinde,
genellikle hastanın çaresiz kaldığı durumlar az değildir. Tedaviyi salt ilaç
yazmak olarak algılayan anlayış yaygındır. İlaç şirketlerinin baskısı fazla
olabilmektedir. Pek çok alanda, dar bir kesimi kapsadığını ileri sürsek bile,
ilaç şirketi-doktor arasında etik olmayan bir dizi ilişki vardır.
Burada en çok karşı çıktığım, bir konuyu araştıran gazeteci üzerinde
“uzman olmadığın bir alanla neden
ilgileniyorsun..” biçiminde baskı uygulamaya kalkışmaktır. Gazeteci, aynı
zamanda bir köprüdür, zor bir konu ile halk arasında! Geliştirdiği dil ile, sürecin
anlaşılır olmasına yardımcı olur. Aynı zamanda, kamunun çıkarlarını savunmaya öncelik
verir. Kamu ile, hasta kesimi, ve halkın çıkarlarını kastediyorum.
Toplum, bir çıkarlar çatışmasının toplamıdır. Hastayı
doktora karşı, doktoru devletin ezmesine karşı savunuruz gerektiğinde. İnsan
hak ve özgürlükleri ve hasta hakları (aynı zamanda doktor hakları da) yazılarımızın
odağında olur, olmalıdır.
Mazlum, bazen büyük bir işadamı, bir ilaç şirketi bile
olabilir!
Bunları yaparken bir gazeteci, yanlış da yapabilir. Ama bunu
gördüğünde de düzeltir. Amaç gerçeği aramaktır.. Gerçek neyse! Doğruya en yakın
olanın yanında durmak, diyelim..
Aslında Münir’in konuyu deşmesinden rahatsız olanların
yapması gereken, saldırmak değil ona yardımcı olmaktı! Doktorluk, uzmanlık, aynı
zamanda yol göstericilik yapmaktır! Doktorluk, bilimci gözlüğüne en çok ihtiyaç
gösteren bir uzmanlık alanıdır. Çünkü elinde insan ve hayatı vardır.
Bilinmezlikleri o kadar çoktur ki bu mesleğin, uzmanlığı üzerinde
herşeyin çok açık, seçik, net ve herşeyin bilinir olduğuna inanan doktorlar için
öğrenecek ve araştıracak bir şey de yoktur. Bu anlayışın, hastaya yarardan çok
zararı dokunacağını kabul etmeliyiz. Özellikle psikiyatri –ve daha pek çok tıp
uzmanlık alanı– gri alanlarla, bilinmezliklerle doludur.
Bu bakımdan, genellikle doktorların, konularına ve hastalarına,
hiç bir şey bilmezmiş gibi yaklaşmasında sayısız yarar vardır.. hem kendisi hem
hastası hem uzmanlık alanı için..
STEVE JOBS
Yapabileceğine inanmak, yapabileceğini mükemmel yapmak,
zamanın özellikle ve öncelikle kendine ait ve kısıtlı olduğunu bilmek, içinizdekileri
dışa vurmak ve başkalarının şovlarından çok kendi şovunuz üzerinde yoğunlaşmak...
Dijital çağın insanının ihtiyaçlarını önceden görerek pek çoğuna liderlik eden
bir insan, genç yaşta göçüp gitti. Bilgisayara ilk başlangıcım ve daha sonrası,
hep onun tasarladıklarıyla oldu. Zenginliğini ne yapacağını bilemedi. Bütün büyük
zenginler gibi! Oysa, hiç bir maddi şeyi beraberinde götüremeyeceğini bilip açıkladığı
halde. Belki de, kendi işine olan büyük sevgisinden, paralarını ne yapacağına
akıl erdirecek zamanı olmamıştır! Gönül isterdi ki, kişisel servetini, şu dünya
üzerindeki büyük haksızlıklara karşı ve daha iyi bir dünya kurulması için
vakfetseydi... Servetini çocukları yaratmadı, şüphesiz onlara da Steve’in çocukları
denecek bir zenginlik bahşederek..
Teknoloji ile insan ilişkisini bu kadar iyi koklayan ve bu
amaçla en mükemmeli yaratmaya
soyunan, şüphesiz ki ender insanlardan birini yaşadı dünya...
Gelecek Cuma beraber olmak umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder