American Association for the Advancement of
Science'ın (AAAS) haftalık yayını Science dergisinin Genel Yayın Yönetmeni
Bruce Alberts, 30 Eylül 2011 tarihli sayının gündem köşesinde Türkiye Bilimler
Akademisi'nin hükümet kararı ile yapısının değiştirilmesini eleştiriyor.
Yazıda son on yıldır Türk bilim
insanlarının üretkenliklerini engelleyen bir yönetim ile karşı karşıya olduğunu
ileri süren Alberts’in yazısına aşağıda yer vereceğim.. Ancak biraz gelişmeleri
anımsayalım:
TÜBA Başkanı Kanpolat bir gurup TÜBA üyesi (Tarık
Çelik, Bozkurt Güvenç, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Namık Kemal Aras, Metin Gürses,
Atilla Aşkar) ile
birlikte Cumhurbaşkanı Gül ile
görüştü. Bu görüşmenin, TÜBA üyelerinin dileği üzerine “son bir çare arayışı”
olarak gerçekleştirildiğini biliyoruz. Heyetin, ile TÜBA yasasının değiştiren
Kanun Hükmünde Kararname’nin “TÜBA’nın
bir bilimler akademisi olma niteliğini ortadan kaldıracağını ve bu düzenlemenin
Türkiye’yi dünya bilim camiasından koparacağı”
konusunda kaygılarını ilettiği açıklandı. Cumhurbaşkanı, ilgiyle izlemiş.
Heyet, Gül’den, durum üzerinde yeniden çalışılabileceği konusunda izlenimler
edinmiş.
Bu
süreçte iki haber daha izledik: İlki, YÖK, TÜBA’ya yapacağı 100 atama için
isimler üzerinde çalışıyor.. İkincisi: Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı,
TÜBA’ya yapılacak atamaların bilimsel bakımdan iyi olanlar arasında
seçileceğini duyurdu.
Ben de
yazı yazmak için şu sürecin tamamlanmasını bekliyorum!!!
Şimdi
Science’ın editoriyal yazısını yayımlıyorum.
“TÜRKİYE ve BİLİM AKADEMİLERİ
“Türk Hükümeti son günlerde Türkiye Bilimler
Akademisi'nin (TÜBA) başkanını ve üyelerinin çoğunluğunu doğrudan ya da dolaylı
olarak atayacağını bildirdi. Tepki olarak TÜBA üyeleri hükümeti istifa etmekle
ve hükümetten bağımsız bir akademi kurmakla tehdit etti. Bundan sonra olacaklar
Türkiye'nin geleceğini dramatik olarak etkileyecek. Çünkü bilim ve teknoloji
alanında liyakate dayalı araştırmalar modern ekonomilerin en büyük itici
gücüdür. Aynı zamanda Türkiye – tüm diğer ülkeler gibi-21.yüzyılın rekabetçi
dünyasında varlık gösterebilmek için ulusal yeteneklerini korumak ve
desteklemek zorundadır.
Türkiye 1995 ve 2007 yılları arasında ARGE'ye olan
desteğini altı misli arttırmış bulunmaktadır. Sonuçta bugün ARGE harcamaları
GSYH'nın %0.7'sine ulaşmıştır. Bu harcamaların yerinde kullanıldığından emin
olmak için Türkiye'nin yaratıcılığı teşvik eden ve mükemmeliyeti ödüllendiren
bilimsel bir ortamı koruması gerekir. Ne yazık ki son on yıldır Türk bilim
insanları üretkenliklerini engelleyen bir yönetim ile karşı karşıyadır.
Öğretmenlerin evrimin çağdaş kuramlarını öğretmemeleri için sürekli baskı
altında tutulduğuna ilişkin duyumlar geliyor ve yeni yasalara göre
üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin hizmet koşulları hükümetin denetimi
altındaki YÖK tarafından belirleniyor. Bugün çok sayıda akademisyen bu konulara
ilişkin samimi görüşlerini açıkça belirtmekten korkuyor. Bilimin böyle bir
ortamda yeşeremeyeceği kesindir ve Türkiye'nin en yetenekli bilim insanlarının
geleceklerini daha özgür bir ortam sunan ülkelerde araması da normaldir.
TÜBA yalnızca 1993 yılında kuruldu; ancak bu kadar
kısa bir süre içinde bile Türkiye'de bilim ve bilimsel eğitimin gelişmesinde
önemli bir rol oynadı. Örneğin Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını
Ödüllendirme Programı ve çocuklar için sorgulamaya dayalı bilimsel eğitim
faaliyetlerini desteklemesi, eğitime verdiği önemi gösteriyor. Ayrıca
uzmanlarının hükümete bilim politikalarıyla ilgili danışmanlık yapması, siyası
kaygılardan bağımsız fikirlerini beyan etmesi TÜBA'nın en önemli görevlerinden biridir. Ancak üyelerinin
pek çoğu hükümet tarafından atanmış bir akademi, bu görevini hakkıyla yerine
getiremez.
Akademinin işini layıkıyla yaptığı yerlerde,
bilimsel mükemmeliyetin sağlanmasında akademiler çok önemli bir rol oynar.
Örneğin Amerikan Bilimler Akademisi'ne seçilmiş bir üyeye, kendi bağlı olduğu
kurumda daha büyük sorumluluklar verilir ve başka yerlerden liderlik teklifleri
alır. Kısmen bu nedenle seçilmesi düşünülen adayın belirlenmesi ve hakkında
ayrıntılı bir soruşturma yapılması ciddiye alınır. Ve bu görevi daha önce
seçilmiş olan adaylar üstlenir. Bildiğim saygın akademiler, üyelerinin
seçiminde daha farklı bir yöntem izlemez. Bilim insanlarının birlikte
çalışacakları üyeleri kendilerinin seçmesi, seçimde tek kriterin liyakat olması
kuralını garantiye alır. Ayrıca hükümetten bağımsız olarak yürütülen bu
faaliyetler, tarafsız önerilerde bulunmalarının yolunu açar. İşte bu nedenle
Dünya Akademiler Birliği, InterAcademy Panel, Türkiye Başbakanı'na ve Devlet
Başkanı'na mektuplar yazarak
hükümetin “TÜBA'nın daha önceki yönetişim ve özerkliğine yeniden kavuşması”
için ilgili KHK'nın yeniden gözden geçirilmesini talep ediyor.
Bir ülke bugün başarılı olmak istiyorsa meritokrasi
dediğimiz düzeni yaratmak zorundadır. Bu düzende liderlik ve sorumluluk
pozisyonları, kişisel ilişkilerden ve sosyal sınıfından bağımsız olarak en
liyakatli bireyler arasında dağıtılmalıdır. Güçlü, liyakete dayalı, bağımsız
bir bilimler akademisi o ülkede bilimin gelişeceği garantisini vermez; ancak
bilimin gelişmesi için benim bildiğim en iyi yol bu yoldur.”
Kaynak: www.sciencemag.org,
vol 333, 30 Eylül 2011
CBT, Sayı 1281, 7 Ekim 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder