SAYFALAR

23 Eylül 2011 Cuma

Yitik Kuşak mı? Yooo.. Bir “Karşı” Yazı


Türklerin Almanya’ya işçi olarak göç etmeye başlamasının üzerinden 50 yıl geçti. Almanya ve Türkiye’de çeşitli etkinliklerle bu yıldönümü anılıyor... Bu konuda yazmayı planlamamıştım. Ama bu göçü hem Almanya hem Türkiye açısından büyük bir başarısızlık olarak gören, nesnellikten uzak duygusal bir yazıyla karşılaşınca,  durum değişti..

Bu 50 yıl, benim de anlamlı bir kısmını, özellikle üniversite gençliğimi, Berlin’de 1968 mücadelesini pek çok yönüyle paylaştığım bir zaman dilimidir.
Ailemden iki kişi Berlin’e çalışmaya gitti. Emekçi dünyasında pırıltılı bir kapıydı Almanya! Ben de liseden sonra üniversite sınavlarına girdim, belgelerimi aldım ve onların desteğiyle Berlin’e gittim.

Önümde yepyeni bir dünya açıldı onlar sayesinde! Çalıştım, okudum, gençliğin bütün mücadelesine katıldım; Alman ve İran, Filistin, Yunanistan ve üçüncü dünya ülkelerinden pek çok devrimci / öğrenci örgütleriyle birlikte omuz omuza dayanışmamız, oradaki herşey ile birlikte, bir dünya yurttaşı kimliğimin temel taşlarını oluşturdu!
***
Ülkemizden kaç “sıradan, ortalama insan” Almanya’dan geçti! Orada bugün 2,5 milyon kadar insanımız var. Peki toplam kaç kişi olduk! Gelenler gidenler, ölenler, ikinci, üçüncü, dördüncü nesil çocuklar...10 milyon?

Pek çoğu orada, pek çoğu, hem orada hem burada hayatını inşa etti.
Gidenler, buradaki ailelerine maddi desteklerini hiç eksik etmediler, buradakilerin daha insani koşullarda yaşamalarını sağladılar..

Bir “kayıp kuşak” lafı, Almancıların omuzlarına yapıştırıldı! Bunu edebiyatçılar yaptı belki de!
Ama buna hiç katılmadım!
Neden kayıp kuşak ki?
Şüphesiz ki sıkıntılar yaşadılar. Ama burada da sıkıntılar yaşıyorlardı ve yaşayacaklardı..
Gidenler, buradaki çok iyi işlerini mi bırakıp gtitiler! 1960’ların Türkiye’sinin cangıl iş dünyası çok daha mı iyiydi!
Eşlerini çocuklarını yanlarına aldılar.. Dahası ana babalarını.. Akrabalar taşındı durdu Almanya’ya!
Türkiye’nin bütçesini ayakta tuttular on yıllar boyunca, gönderdikleri dövizlerle! (Bir yerlerde miktarı yazıyordur!)
Kazandıklarıyla Türkiye’de iş kurdular, ev kurdular, ekonomiye fiilen katıldılar.. İşçi olarak değil, iş kurucu olarak!
***
Bunlar olayın “maddi” parasal yönleri..
Sosyolojik yönleri var ki, devrim yapsanız elde edemeyeceğiniz bir “sosyal birikim” sahibi oldu milyonlarca insanımız!
Benim tanıdığım pek çok insan olabileceği kadar “uygarlaştı”.
İkinci, üçüncü, dördüncü kuşakları hele... Onlar Türkiye’de doğsalar, büyüseler, okusalar... büyük çoğunluğu sıradanlığın esirleri olacaktı!
Sıkıntı mı yok? Sıkıntı her yerde var!
İşçilerimiz, bugün ucu iktidarın eteklerine kadar uzanan üç kağıtçılara, islamcı kılıktakı soygunculara da “hizmet” etti! Alın teri dökmeyen aşağılık takım, dökülmüş alın terlerini gaspetti!
Dinciler, Almancıların yakalarındaki en büyük parazitler oldu her zaman!
***
Bilim, Toplum İnsana Bakış” kitabında anlattığım bir yakınımın öyküsünü anımsadım şimdi: Ona ve çocuklarına "Kazanılmış Kuşak" demişim!
 Türkiye’de kayıp olacak insanlar, Almanya’da “kazanılmış insanlar”a dönüştüler!
Ahmet diyordu ki bana: Şu binayı görüyor musun, her harcında alın terimiz var, ilk gittiğimde Berlin’in merkezindeki Europa Center’ı göstererek... Bak, şu duvarları ben ördüm, şu sütunlara harcı ben döktüm... Sonra bina  bitince de bayrağı şu en yüksek yere dikmiştik..
Şüphesiz, Almanya’nın refahına daha büyük katkılarda bulunmuşlardır ve hâlâ da bulunuyorlar..
Sorunlar mı yok! Diz boyu! Ama Almanların yapacakları bir şey yok, onlar oraların insanları oldu!
Yarı Alman yarı Türk olmak, bir zenginliktir, bir dünya yurttaşlığı kimliğidir biraz da!
Biz Türkler, ülkemizden başka her yere, tüm dünyaya uyum sağlayan yaratıklarız..
Almancılar ve diğerleri, bunun kanıtlarıdır.. Ayrıca, iyidir bu, iyidir...
--22 Eylül 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder