SAYFALAR

24 Haziran 2011 Cuma

Başbakan ve Hayatı Yazıcı, Balbay ve Haberal İçin "Çıkamazlar” Demişti!


Üçüncü RTE dönemi başlamıştır! 
Vatana, Millete, İnsanlığa Hayırlı Olsun!

Beklediğim oldu, Balbay ve Haberal serbest bırakılmadı! Beklenmedik bir başka durum da oldu, YSK Hatip Dicle’nin milletvekilliğini elinden aldı AKP’ye verdi!
Oturup şükretsin Demokrasi ve Özgürlük Bloku! Kalan 35 milletvekilliği kendilerine bıraktıkları için!
Mahkeme kararları, özellikle çelişkili ve yoruma açık durumlarda, hukuku rahatlatıcı, haksızlıkları giderici, özgürlükleri ve demokrasinin sınırlarını genişletici olmalı!
Bakmayın siz kararı bir “mahkemeler”in verdiğini! Seçimlerden hemen bir kaç gün önce, Başbakan, Balbay ve Haberal’ın durumları için, bugün yaşanacakların ilk işaretini vermiş, Bakanı Yazıcı da Başbakanına açıklık getirmişti: ‘Anayasaya göre içeriden çıkamazlar..’
12 Haziran’da, tam seçim günü yazımda şu paragraf vardı:
***
 Önce liderleri (RTE) açıkladı ‘mahkeme karar verecek dışarı çıkıp çıkmayacaklarına, Meclis’e gelip girmeyeceklerine..’ Yani şunu demek istedi: ‘Benim mahkemem, benim yargıcım karar verecek buna’.. Derken bakan beyi (Yazıcı), Anayasa gereği çıkmaları mümkün değil demez mi!? Eğer bu konu tamamen hukukla, Anayasa ile, mahkemenin kararı ile ilgili ise, neden ağzınızı büzüp oturmuyorsunuz ve sağa sola hemen talimat vermeye başlıyorsunuz!
“Evet talimat diyorum: Çünkü oturduğunuz koltuklar tamamen talimat koltuklarıdır! Demokrasinin D’si yanınızdan geçmiş olsa, bu konuda susarsınız.. Anlaşılan Türkiye seçim sonrası yine büyük bir yarılmanın ve savaşın içine düşecek... Milletin verdiği hak, siyasi olarak gasp edilmeye çalışılacak.. Milletin iradesi mi? Kah kah kih kih! O işime geldiğinde irade, yoksa makarna piyale!
***
Evet aynen öyle oldu! İktidar, Türkiye’yi yeni bir yarılmanın içine sürükledi!
Bu iktidarın hiç bir davranışı benim için şaşırtıcı değil!
Savcılığın Balbay ve Haberal için verdiği ret kararı, mahkemenin kararı için de fikir vermişti. 3 yılı aşkın zamandır yaşanılan şudur: Savcıların kararları, iradeleri, istekleri ile mahkemenin kararları iradesi ve istekleri neredeyse örtüşüyor. Yıllardır Mahkeme Başkanı “deliller toplanmıştır, kaçmaları için bir gerekçe yoktur, serbest bırakılmalılar” diyor..
Ama kulak asan yok.. Neymiş, “kategorik suçlar”a giriyormuş... Savcıların istedikleri ceza yüksekmiş, bu nedenle serbest bırakılamazlarmış..
İnsanın haykırası geliyor, batsın sizin kategorileriniz!
4 yıldır aynı terane.. Yargılamaların esası, evrensel bir ilke olan, “insan mahkum olmadığı sürece masumdur, suçsuzdur” (masuniyet karinesi) anlayışına dayanırken..
..Silivri’deki savcılık ve mahkemelerde geçerli olan ise “suçluluk karinesi”dir.. yani “bunlar hem de azılı suçludur, sonuna kadar içeride tutulmalılar!
Bu anlayış ancak demokrasiden ve hukuk devletinden uzak yönetimlerde yaşanabilecek durumdur.. Türkiye bir hukuk devletidir, diyenlere şaşırıyorum her zaman!
Yandaş Medya da bu “Suçluluk karinesi” anlayışının, dolayısıyla hukuksuzluğun kopmaz bir parçasıdır!
Milletvekili seçilen insanları, henüz ortada fol yok yokken Meclis’e göndermeyen her adalet sistemi, ne düzeyde olursa olsun alınan kararlar, millet iradesi ve demokrasi düşmanı olur; uluslararası ve evrensel insan hakları kararlarına aykırı nitelik taşır!
Üçüncü RTF dönemi başlamıştır! 
Vatana, millete, insanlığa hayırlı Olsun!
---
Not 1: Hukukçu dostum Mustafa Gürkan, YSK’nın Hatip Dicle hakkında verdiği karar üzerine diyor ki: “Anayasa madde 76 diyor ki “terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.”Anayasada “Terör Örgütünün propagandasını yapmak” gibi bir seçilme engeli  tanımlanması yapılmamış. Siz de “eylemlerin tahrik ve teşviki” kavramını genişletici bir yorumla her türlü örgüt propagandası bu kapsamdadır diye değerlendiremezsiniz. Anayasa örgüt demiyor “terör eylemleri” vurgusu yapıyor ve sonra “bu gibi eylemlerin  tahrik ve teşviki” diyor. Özellikle hak ve özgürlükler söz konusu ise, genişletici yorum yasağı vardır..
“Ayrıca… H. Dicle milletvekili seçilmiştir. Anayasanın 83. Madde 3. Fıkrasının son cümlesi karşısında, YSK’nın seçilenin milletvekilliğini düşürme yetkisi yoktur. Anayasada YSK’ya verilen “tutanakları kabul etme” yetkisidir (AYmd. 79). Etmezse ne yapacak? TBMM’ne doğrudan bilidirecek. AY böyle diyor (AY 83/3,son c.). YSK kendi kendini yetkilendirmiş.. Seçim tutanağı kurucu bir işlem değildir. Kurucu işlem seçimdir. Seçim tutanağı ihzari işlemdir. Bu nedenlerle YSK nın verdiği karar Anayasaya aykırıdır. Peki ne olacak? Anayasa Mahkemesine gidilecek ve yürütmenin durdurulması istenecek. Doğrudan AİHM ne gidilemez 12 Eylül anayasa değişikliği buna izin vermiyor.”
NOT 2: Prof. Cem Say: Tutukluyken milletvekili seçilenler konusunda herkes Anayasa'nın 83. maddesinin bu tip suçlamalar yöneltilen kişiler seçilirse davaların durmayacağını belirten fıkrasından sözediyor ama aynı maddenin bu kişilerin lehine hüküm içeren üçüncü fıkrası görmezden geliniyor. O üçüncü fıkrada, suç tipiayrımı yapılmadan aynen şöyle yazıyor: 
"Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez." 
Demek ki, milletvekili hapis cezası alsa ve bu ceza kesinleşse dahi, hapse konulamaz. Ancak milletvekilliği sıfatı düştükten sonra hapse girer.”
--24 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder