SAYFALAR

20 Kasım 2023 Pazartesi

Özgür Özel nasıl başarı sağlayacak? İkinci adım beklentisi.

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Özel nasıl başarı sağlayacak? İkinci adım beklentisi. Seçmenle siyaset. İnsanları şaşırtın!

Beklenti yüksek. Özgür Özel ilk heyecanı ve hareketi yarattı. Parti meclisini de oluşturdu. Çalışan ve en yüksek hızda çarkları dönen bir parti örgütü oluşturmak şüphesiz ki şimdi atacağınız adım olacak. 

Çark iyi dönmezse toplumu harekete geçiremez. Aidiyet yaratmak önemli. Özel’in konuşmasında vurguladığı halkla beraber siyaset çok önemli. İnsanları, seçmeni siyasete katmak, siyaset yapmasını sağlamak ve buradan halka halka büyümek çok önemli. 

KAHRAMAN SENSİN EY SEÇMEN

İktidar yapan, iktidardan düşüren, kendi çıkarını koruyacak olan bizzat sensin ey seçmen! Haklarına geleceğine sahip çıkacaksın ve partiyi örgütü harekete geçireceksin!!! 

Seçmene bu kimliği vermeli. Bunun yol ve yöntemini bulacaksınız. Ayda bir seçmenle ülke ve milletin sorunları üzerine il, ilçe, beldelerde toplantılar mı düzenlersiniz... Kahvaltılar mı… 

Seçmeni seçimden seçime kapısı çalınan, seçmeni salt oy deposu olarak gören anlayış, seçmenin doğrudan siyaset yaptığı ve karar süreçlerine katıldığı anlayışa yerini bırakmalı. 

ON BİNLERCE OKUMUŞA, UZMANA YER AÇIN!

İkincisi ülkenin arayış içinde olan, siyaset kapılarının aralanmasını gözetleyen yetişkin, uzman on binlerce okumuş yazmış insan var. Bunları nasıl katacaksınız siyasete. Bir örgüte gitse ortada kalır. Çünkü partinin böyle bir kapsayıcı, kucaklayıcı hazırlığı; iş tarifi yok. Bu kesimi kapsayarak, düşünce üretimi ve iş yapımı için partiyi cihazlandırmak gerek. 

Parti meclisi mi, bilim, kültür ve sanat platformunun seçkin üyeleri mi bu konuyu gündemine alır, “reçeteler yazar” bilemedim. 

Dünkü yazımda ilk aşama başarıldı ve seçimden sonra lanet olsun diyerek kendini siyaset dışına atanlar, seçmenler kurultayı yoğun bir şekilde izledi, gözlemledi ve az da olsa umutlandı, dedim. 

Şimdi ikinci vites beklentisi içinde, CHP’yi umut olarak gören seçmen, ne yapacaklar bakalım diyor. Ben de öyle! 

YEREL SEÇİMİN BASINCI

Evet, ne yapacaksınız? Zaman geçiyor, ben de herkes gibi eskiyorum, dört yıl sonrasını bilmem, marta kadar bana ne somut umut vaat ediyorsunuz, bir “iş planı”nız olacak mı, yerel seçimlerde, önceki çıtayı bırakın yükseltmeyi, muhalif partilerin bu dağınık ortamında, çıtayı aynı noktada nasıl tutacaksınız? 

Yerel seçimler şüphesiz bir mihenk taşı olacak yeni yönetim için. 

Bir dinamizm var. 

İmamoğlu ile Özgür Özel birlikteliği, kardeşliği, işbirliği dinamizmi yükseltiyor. 

HIZ ÇOK ÖNEMLİ, İNSANLARI ŞAŞIRTIN 

Ekrem Bey artık kendini tamamen şimdiden seçime çok daha yoğun odaklamalı. 

Bugün Beşiktaş’tan geçtim. Motor vapur önündeki meydan yeniden düzenleniyor. Bugün vapur çıkışı daha da daraltılmış. Kaç aydır böyle. Günde yüz binler kullanıyor orayı. 

Aklıma Bedrettin Dalan geldi. Tam seçim döneminde Kadıköy Selamiçeşme’de bir sokağın bir gecede baştan sona, kaldırım, asfalt, yeni ışıklandırma ve direkleriyle birlikte nasıl yenilendiğini tartışmıştık Tan Oral ile, onların sokağıydı. Müthiş bir eşgüdüm, planlama ve hız. 

Beşiktaş için de böyle bir büyük gösteri yapılabilirdi! İşleri kendi yavaş oluruna bırakmaktansa… 

MİLLETE SAYGI VE İŞBİRLİĞİ

Salı Pazarı’ndan geçerim, arada Söğütlüçeşme için. Orası bir leş gibi duruyor. Hukuki sorun mu var bilemem. Binlerce insan o yolu kullanıyor. Acaba ne zaman güzel bir yoldan geçeceğim buradan diye söylenip, tabii ki belediyeye de sayıp duruyorum. 

Binlerce insan ne düşünüyor, park ve bahçeler müdürlüğü merak ediyor mu, bilmiyorum. İnsanları sürekli bilgilendirme, milletle işbirliği ve saygının da gereğidir.07 Kasım 2023 Sal

Umutsuzluk ve duygusal kopuşta ilk aşama aşıldı görünüyor

 obursali@cumhuriyet.com.tr

06 Kasım 2023 Pazartes

11 Kasım 2023 Cumartesi

100 Yıl hesaplaşması 5: Cumhuriyet yaratıcı bireyler projesidir, ne kadar başardık?

 obursali@cumhuriyet.com.tr

05 Kasım 2023 Paza

100 yıl hesaplaşması 4: Cumhuriyet ve Aydınlanma el ele, başka türlü olamazdı

 Orhan Bursalı

Orhan Bursalıobursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları
02 Kasım 2023 Perşembe

100 yıl hesaplaşması 3: Ülke iradesini dışa devir

 Şüphesiz Cumhuriyet geri dönülmez başarılar elde etti, ama sorunlarımız var. Dedik ki Türkiye’nin düşünce kaynağı ve beyni Atatürk, akıl-bilim ve çok iyi eğitim sacayağı üzerinde ulusun varolabileceğini biliyordu. Bu sacayak tam anlamıyla çağdaşlık, çağdaşlığı yakalamak hedefiydi. Tüm bunların çatısında da laiklik vardı.

Türkiye 1923’de yüzde 90’ı köylü olan bir toplumda, öğretim-eğitim ve sanayileşme devrimlerinin en önemli adımlarını attılar. Ta 1925’lerde başlayan istikbal göklerdedir sloganı ile uçak sanayinin kuruluşu, bu büyük ileri görüşün eylemiydi. Bakın, bu sanayiyi İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren, ne gerek var, size en mükemmelini vereceğiz, diyerek ortadan kaldırdı. Daha birçok atılımı sona erdirdi o zamanlar ülkeyi yöneten kafalar...

BEYİN TRANSFERİ

Bir bilim ve araştırma ve sanayi hamle ülkesi hedeflerindeki 1950’den sonraki gerileme, süreç içinde ülkemizin yaratıcı beyinlerinden önemli bir kısmını dışarıya yöneltti. İleri bilim ve teknoloji koşullarını burada adım adım inşa etmezseniz, bu alanda çalışacak beyinlerimiz ülke dışına göç eder. Zaten ABD ve Avrupa ülkelerinin hem Türkiye hem dünya çapındaki politikası, bizim gibi ülkelerin beyinlerini transfer etmek üzerine kurulu.

Mesela Aziz Sancar ile birlikte Nobel de ABD’ye gitti. Ali Erdemir’lerden tutun Hotamışlıgil’lere kadar, isimlerini burada sayamayacağım kadar yüzlerce bilimcimiz ve şimdi en gençlerinden mesela Furkan Öztürk, yaratıcılıklarını oralarda gerçekleştiriyor.

Bu öngörüsüzlük aslında, burada üretme iradesinin dışa devredilmesiydi. Bu dışa büyük bir servet, değer transferidir. Ülkelerin en değerli kaynağı insandır.

BİR BİLİM ÜLKESİ DÜŞÜ

Atatürk’e dönelim: Ülkenin en seçkin çocuklarını yurtdışı eğitime gönderirken Sizleri kıvılcım olarak gönderiyoruz alevler olarak geri döneceksiniz derken, ülkeyi yükseltecek yeni nesillerin de temelini atıyordu.

Bir ülke, evrensel değerlere sahip bilimde, sanatta, ekonomide, yönetimde, mühendislikte yetenekli seçkinleri olmadan geleceğe koşamaz. Ne petrol ne altın ne çay ne fındık ne başka bir şey, yetenekli insan kadar bir ülkenin kaderinde etkili olamaz. Bu saydığımız ürünlerinizi bile ülke zenginliğine dönüştürmek için yaratıcı insanlara ihtiyacınız var.

..Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bütün uygar dünyadaki düşünsel, bilimsel okul faaliyetleri hakkında en son ve yeni uzmanlıklardan yararlanacaktır; yüksek çağdaş olgunlaşmalar için bir zorunluluktur. Almanya’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın bilim dünyasında yüksekliği tanınmış profesörlerini Ankara’ya toplamak için hiçbir fedakârlıktan çekinmez.

 Bir lidere bakın ki ülkesini dünyanın en iyilerinin geleceği bir merkez olarak düşlüyor. Bir bilim ülkesi yaratmak istiyor. 1933’te de Nazi zulmünden kaçan değerli bilim insanlarını, Einstein’ı bile ülkeye davet edecektir.  

Atatürk ülke sorunlarına çare üreten, bilgi üreten mükemmel üniversiteler düşledi. Mesela İstanbul’da Darülfünun’u son ziyaretinde 1931’de, oradaki müderrislere şu soruyu sordu: Araştırmaları yabancı bilim dergilerinde yayımlanan kaç hocamız var ve bu hocaların makalelerine yabancı bilim insanları kaç atıf verdiler?

Atatürk hem araştırma sayısını merak ediyor hem de araştırmanın kalitesini! Herhalde dünyada o tarihte üniversitesine gidip de bu soruyu sorabilecek başka bir siyasi lider yoktur. Nasıl bir üniversite arzuladığının ipuçları bu soruda saklıdır.

FİKRİ SABİT İZLESEYDİK KEŞKE

Bu anlayışı bir fikri sabit olarak bugüne kadar izleyebilseydik Türkiye gerçekten en ileri ülkeler arasına katılmış olacaktı.

Bugün üniversitelerimizde evrensel ölçüde çığır açıcı araştırma-keşif başarısından yoksundur. Düşünün, üniversitelerimizde gerçekleşen 50 bin kadar araştırma makaleleri arasında en iyi durumda olduğumuz sağlık-tıp alanıdır. Fakat COVID aşısı geliştirmek için büyük bir seferberlik ilan ettik, minik başarıların dışında, doğru dürüst bir COVID aşısı bile geliştiremedik.

Yüksek nitelikli araştırmalar için Türkiye’nin insan, altyapı ve finans kaynaklarına henüz sahip değil.

21 yıldır iktidarda olan AKP, üniversitelerin niteliğini yükseltecek politikalar izleyebilirdi, tersine ortalama düzeyi aşağı çekti, tüm üniversiteleri kendi düşük bilimsel anlayışına bağladı. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar tipik örneğidir. Üniversite direndiği için tablonun farkındayız.

Hesaplaşmaya devam edeceğim..