obursali@cumhuriyet.com.tr
Yorumsuz yayımlıyorum... Çok önemli temel bir meseleyi deştiği için...
“CHP, Türkiye’nin en zengin, birikimli, donanımlı ve nitelikli insan kaynağına ve seçmenine sahip olduğu gibi, aynı zamanda ülkemizin tarihinde en büyük kurumsal yapısı ile en köklü partisi olma özelliğini taşımaktadır. CHP’deki seçmen konumundaki bu nitelikli ve donanımlı kadrolar; nedense ne ilçe ne il yönetimlerine, özellikle de nedendir bilinmez genel merkez kadrolarında yer alamıyor. Adeta görünmez bir el nitelikli kadroların bir yerlere getirilmesini son tahlilde, bir şekilde engelliyor.
Bu da bize bir şeyi gösteriyor ki maalesef parti içi demokrasi partide çalışmıyor, çalıştırılmıyor. Demokrasiye olan inanç ikinci plana itilince, ortaya hemşericilik, etnik ve kimlik siyasetine çanak tutan azgelişmişlik özellikleri gösteren yapı ile desteklenen sekter, niteliksiz ve yetersiz kadrolar öne çıkıyor.
Böylece nitelikli kadrolar kulvar dışına itilerek, biat eden “sen ben bizim oğlan” denilen kadrolar partiye hâkim olarak, nitelikli kadrolar yönetimlerde yer alamayarak sadece seçmen olarak kalıyor ve yönetim kadrolarından sistemli şekilde uzaklaştırılıyor.
Bir bakıyorsunuz yaşamında yolu hiçbir zaman CHP’den geçmeyen kişiler milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olarak karşımıza çıkıyorlar.
Bu tespite en güzel örnek olarak özellikle İzmir’de Buca’da bıraksan Kemeraltı’nı bulamayacak kişiler milletvekili yapılıyor. Bu yanlış uygulamadaki benzer örnekleri çoğaltabiliriz.
Bunu aşmanın tek yolu var, partiyi halka açmak. Zor mu? Aksine çok kolay. Ancak bunun için sağlam bir irade ve mücadele ile siyaset cambazlarının partiden hızla uzaklaştırılmaları gerekir.
CHP, sadece CHP üyelerine bırakılacak kadar sahipsiz ve değersiz değildir. CHP halkındır, halkımızın olmasının önündeki engeller hızlıca kaldırılmalıdır. Kendi içinde demokrasiyi yaşama geçiremeyen bir partinin ülkeye demokrasiyi getirme vaadi hayalden öteye geçemez. Yıllardır kandırılan, hayal kırıklığı yaşayıp üzülen insanların sistemin içine dahil edilmesi gerekir. Var olan yapılarla sadece halkın gazını alan, onları yanlış yönlendiren kadrolar, majestelerinin muhalefetini yapmaktan başka bir işe yaramaz (BK).”
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ VE EFSANE HOCA UĞUR ERSOY
“Aziz Sancar ile ilgili yazınızda üniversitelerin hali pürmelalini vurgulamışsınız. Liyakatsizlikten dem vurunca size bu mesajı yazmaya karar verdim. Sayın Uğur Ersoy benim ODTÜ’de betonarme hocamdı. O bir efsanedir. Derse geleceğini duyunca, heyecan içinde bekledik hocamızı. Sonra kara kuru, hafif asık suratı ve uzunca boyuyla Uğur Hoca sınıfa girdi. Kendimi çok ama çok şanslı hissetmiştim. Hiç de yanılmamışım. ODTÜ’deki birçok hocamız gibi Uğur Hoca da bize iyi mühendis olmayı öğretti. Şimdi bu efsane hocanın Boğaziçi’ne girişi yasaklanmış. Bir sıradanın yediği halta bakın. Ülke kimlerin eline kaldı?
Bilime saygı yok. Sanata saygı yok. Spora saygı yok. Her şeye rağmen birçoğumuz gibi umudumu yitirmeden yaşamaya devam ediyorum. Şu ahir ömrümde inşallah bu kısır beyinlerden kurtulduğumuzu görürüm. (G.Ş.G)”
LOZAN: BAĞIMSIZLIK VE EGEMENLİK ZAFERİ
Ahmet Yavuz’un, bu haftaki HBT’de Lozan üzerine yazısından bir paragraf alıyorum. Tamamını okumanızı dilerim:
“Lozan, iki savaşın masada hesaplaşmasıydı. İlki Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olan Osmanlı’nın; diğeri Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Türk devletinin... Bir yanımızla zayıf diğer yanımızla güçlüydük. Ulaşılmak istenen hedef ise açıktı: Bağımsızlığı ve egemenliği sağlamak. Diğer adıyla Misakı Milliyi gerçekleştirmek... Koşullar ağırdı. On yıllık savaştan çıkılmıştı. Milletin dayanma gücü tükenmişti. Bir an önce barış yapmak, halkın yaralarını sarmak en öncelikli görevdi... Ülkenin en gelişmiş bölgesi olan Ege, geri çekilen Yunan ordusu artıklarınca yakılıp yıkılmıştı. Halide Edib, Salihli’de mevcut 8 bin evden sadece birkaç yüzünün ayakta kaldığını yazmaktadır... Türkiye için konferansın başarı ölçütü, ‘bağımsızlığı ve egemenliği’ tam olarak sağlamış olmaktı. Zafer bu noktadadır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder