obursali@cumhuriyet.com.tr
Doğan Kuban Hoca’nın 23 Eylül 2016 tarihli yazısı Herkese Bilim Teknoloji dergisinde (Sayı 26) kapak olmuştu. Geçenlerde açlıktan ölen bir çocuk, ülkemizdeki açlığın fotoğrafı gibiydi. Bunlar nüfusun yüzde kaçı? Açlıktan birden değil de yavaş yavaş ölenler? Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı aralık ayında Türk-İş tarafından 8.130 TL olarak açıklanmıştı. Asgari ücrete zam, tam açlık sınırında yapıldı.
Bir de yoksulluk sınırı var: Dört kişilik aile için hesaplanan 20.485 TL! Nüfusun yüzde kaçının evine 20.000 TL giriyor? Asgari insan gibi yaşamanın ölçüsü! Buna göre orta sınıfın nasıl da hızla yoksulluk sınırına doğru kaydığını görüyoruz.
Ülkemizde çocuk işçi sayısı hızla arttı: TÜİK’e göre sayıları 720 bin. Bunların yüzde 34’ü okulu bıraktı. OECD ülkeleri içinde yoksulluk içinde yaşayan çocuk oranı en yüksek Türkiye’de: Yüzde 22.7
Çeşitli araştırmalara göre, Türkiye’de 16 milyon insan aç, 50 milyon insan da yoksul.
Kuban Hoca 2016’da dünyadaki 1 milyar insanın aç bırakılmasından yola çıkıyordu ve bize de bir öneride bulunuyordu: Anayasa’nın 1. maddesi “Kimse aç bırakılamaz!” olsun. Okuyalım:
KOLAY SAVAŞ DEĞİL
“Her gün daha zengin olmak için yollar arayan sözde insanlığın, bir milyar insanın aç bırakılmasını günümüzde kabul etmemeliyiz. Bunu gösteriş, reklam, politik propaganda olarak yapmak da insan haysiyetine yakışmıyor. Gerçi insanlarda haysiyet sorunu da açlık gibi, yaygın bir özellik haline geldi.
Ama yine de önce açlıktan başlayalım. Belki o vesile ile haysiyet, namus, hoşgörü, acıma gibi tarihi, insani ve dini değerler yeniden değer kazanır. Bunun, kapitalist dünyada, kolay bir savaş olmayacağını biliyoruz. Fakat biz bunu başaran ilk ülke olabiliriz.
EN UTANÇ VERİCİ GÖRÜNTÜ
İnsanlığın en utanç verici görüntüsü açlıktır. Zengin, fakir bütün ülkelerde insanların bir bölümü zenginlik içinde yüzerken, kentlerde yapılar, otomobiller birbirleriyle yarışırken, kulübelerinde, çadırlarında, dağlarda, çöllerde yaşayan tek bir insanın gününü aç geçirmesi uygarlığın, bilginin, teknolojinin ve sözde Tanrı’ya inancın ham ve aldatıcı söylemler olduğunu gösteriyor.
Dünyanın zengin insanları gökdelen dikmek, silah üretmek, savaş oyunları ile hemcinslerini öldürmek gibi etkinliklerle uğraşır ve bu bağlamda dünyayı palavra ile doldururken aç kalanlara kaygısız kalıyor. ‘Ekonomist’ler büyük kuramlar üretiyor. Ama açların sayısı artıyor.
Aç insanları düşünerek kanı donan belki kimse yoktur. Biz insan ve ölümü doğal fenomen olarak görmeğe alıştırılmış canavar bir soyun üyeleriz. Oysa hiçbir dinde ‘Hemcinslerinizi aç bırakabilirsiniz’ demiyor.
AÇLARIN YEMEKLERİNİ ÇALANLAR
Her ülkede açların yemeklerini çalan örgütlü insanlar var. Bu da devlet. O zaman devletin görevini yanlış ya da eksik tanımlıyoruz. Devletin birinci ödevi toplumun tümünü doyurmaktır. Böyle bir anayasa hiçbir uygar ülkede yok. Her anayasada devletin ilk görevi toplumun güvenliğini sağlamakla başlıyor. Neden?
Çünkü anayasalar insanın yaşamını sağlamak amaçlı değil, aşiret reislerinin, derebeylerinin, sultanların ve yakın çevrelerinin güvenliğini korumak için tasarlanmışlar. Gelişme aşamasında hak ve özgürlük gibi kavramlar eklenmiş, yaşama hakkı ve yaşatma görevi arasına ‘aç bırakmamak’ yeterince açık olarak konmamış.
Biz yaralı her canlıya, hayvan hatta bitki ve çiçeğe, acıyarak ve üzülerek bakabilen duyarlı yaratıklarız. Bu her insanda biraz vardır. İnsan demeğe layık olanlarda, diyelim.
Fakat tıp biliminden öğrendiğimize göre, acıma hissi olmayan psikopatlar da var. Fakat insanlığın çoğunluğunun, uygarlıktan söz ettiği bir çağda açlık kabul edilemez bir ‘aberration’, toplum bilincinin yoldan çıkmasıdır.
EN BÜYÜK SAVURGAN
Türkiye gıda savurganları arasında dünyanın önde gelen ülkelerinin en önünde. (Scientific American, Ağustos, 2016 sayısı). Onun için Açlık Savaşı belki de en kolay kazanılacak savaş.
Sömürgen olarak yaşayan politik sınıf, politikayı sömürü aracı olarak kullanmaktan uzaklaşmalı.
İçi boşalmış ideolojilerden kaynaklanan sosyal ve ekonomik nedenlerle gerçekleşemeyen doğal bir insan hakkı var. Ya da bu çağda olmalı: Aç kalmamak.
Türkiye’nin açlarının tümünü doyurmağa üretimi yetişir. Türkiye’deki üretimin hesaplanan bir yüzdesinin, kimsenin aç kalmayacak şekilde, anayasanın ilk maddesi olarak açlığın yok edilmesine harcanmalı.
Bunu her ülkeden önce neden başarmayalım?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder