obursali@cumhuriyet.com.tr
İktidar, ‘vesayet odağı’ gördüğü Boğaziçi’ni yıkarken
AKP’nin akademik unvanlı bazı ekran adamlarının, Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li bir rektör atanmasıyla başlayan ilk “saldırının” gerçekleştiği sırada savunmaları şuydu: “Boğaziçi’ne hep belirli çevrelerden öğrenciler alınıyor. Üniversite Anadolu’ya kapalı. Bu değişmeli üniversite tüm halka açık olmalı.”
Programdaki tartışmada buna bizzat şahit olmuştum ve ağzım açık kalmıştı.
Sormuştum: O zaman üniversite sınavları ve sıralamalar neden yapılıyor, kaldırın sınavları herkes her yere milyonlarca üst üste yığılsın..
Neden Boğaziçi benzeri az sayıdaki üniversitelere büyük talep var? Çünkü nitelikli eğitim var. Eğitim mümkün olduğunca bilimsel temellere dayanır. Buralardan aldıkları diplomanın, AKP devleti için hiç önemi olmayabilir, ama devlet örgütü dışındaki tüm hayat için, tüm dünya için önemlidir. O diplomalar, nitelikli yükselişin bir kapısıdır.
Sadece bu mu? Hayır tabii ki: Ülkenin seçkinlerinin büyük çoğunluğu bu üniversitelerde yetişir. Bu seçkinler bilimde, sanayide hemen hayatın her alanında etkindir. Dünyanın ve ülkelerin liyakata, yani yetkinliğe, beceriye, iyi yönetime, iyi üretime dayanan piramidi böyle oluşur. Oradan mezun olursunuz, daha iyi okullarda master, doktora, doktora üstü dereceler yaparsınız.
BİR ZENGİNLİĞİ BALTALAMAK
Ülke nüfuslarının en zeki ve yaratıcı nüfusu yüzde 2 civarındadır. Tüm insanlar aynı değildir. Tembeli var, aptalı var, istemeyeni var, üç kâğıtçısı var, canisi var, sıradanı, hırsızı var. Üniversiteler, (ilkokullar, ortaokullar, liseler...) giren herkese belirli bir eğitim vererek ortalama bir kültür ve bilgi düzeyine sahip insanlar yetişmesine yardımcı olur. Böylece birbirinin dilini az çok anlayan bir nüfus kalitesi ve beceri sahibi insanlar yaratılmaya çalışılır... Bunlar da çeşitli işlevleri yerine getirerek toplumsal örgütlenmeyi oluşturur.
Ülkeler, eğitim sistemleriyle bu yüzde 2’ye en iyi olanakları ve fırsatları sunup ülkelerin en değerli zenginliği olan “insan kaynaklarını” en üst düzeye çıkarmaya çalışır.
İKTİDARIN YIKICILIĞI
AKP iktidarı ise 20 yıldır, bunun tam tersini yapmaya çalışıyor.
Gelir gelmez, bilimcilerin en seçkin örgütü olan TÜBA’yı bu kimliğinden arındırıyor. İktidara bağlı, istediğinin atandığı bir kuruma dönüştürüyor.
Üniversite rektörlüklerine, yönetimlerine tamamen siyasi atamalar yapıyor: Çoğu bilimde, araştırma hayatında yok. Unvanı var ama içeriği boş. Kendisini atayan siyasete bağlı ve belirli bir ideolojik anlayışı üniversitelere egemen kılma göreviyle çalışıyor.
Üniversite adı altında 210’a yakın, çoğu yeni kurulmuş örgütlere mümkün olan en yüksek sayıda öğrenci yığarak hepsinin eline diploma tutuşturma politikası izliyor.
Akademisyenler suspus. Çünkü seslerini çıkardıkları anda kafalarına siyasetin demir yumruğu iniyor.
Eğitim dinselleştiriliyor. Üniversiteler medreseleştiriliyor. Osmanlı’nın 200 yıl boyunca akli bilimlere geçebilmesini engelleyen medreselerin “ulemaları”nın, hacı hoca takımlarının vb. egemen olduğu toplumsal düzenine geri dönüş çabası var. 110’a yakın ilahiyat fakültesi adı altında medrese kafaları yetiştiriliyor ve bunlar iktidarın atamalarında en makbul diplomalılar olarak seçiliyor: AKP’nin seçkinleri!
BU BİR ‘VESAYET ODAĞI’
Erdoğan, iktidar olduk ama fikri iktidar olamadık demişti.
“Fikri iktidarını” kurmanın önünde her şeyi engel ve vesayet odağı olarak görüyor.
Boğaziçi Üniversitesi de iktidarın önünde bir vesayet odağıdır, yıkılmalı, dağıtılmalı, bu üniversiteyi değerli kılan ne varsa alaşağı edilmeli, değiştirilmeli-dönüştürülmeli, iktidarın ideolojik saplantıları egemen kılınmalı.
Bu şüphesiz ki akıl ve bilim düşmanlığıdır.
Bu işi için görevli adam, gereğini yapıyor.
Korkusuzca, fütursuzca, utanmazca..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder