Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 14 Temmuz Salı, 2020
Türkiye çok zor süreçte yol alıyor. İktidarın dümeni, ekonomik krize sapladı ülkeyi; aynı önemdeki diğer konu dış politikada yalnızlık ve sorunları güç kullanarak çözebileceğine olan adeta köktenci bir inanç... Tüm bunları üstelik bir yandan da Atatürk Türkiye’si ile, Atatürk dönemi ile, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu’yla mücadele ederek, köktendinci anlayışını sergileyerek yapıyor. Çıkmazın da çıkması...
Gittiği yol her yönden bir bataklık. Ayasofya, Türkiye’nin Kuruluş aşamasına bir saldırı aracı olarak kullanılıyor. 700 yıllık, imparatorluğun dinci hukuku, her şeyin sahibi Padişah’ın hukuku, Cumhuriyetin yurttaşlık hukukunun yerine geçirilerek adeta.
Zaman aşımına uğramış, itiraz edilmemiş bir yasayı, 86 yıl sonra, ellerinin altındaki bir Cumhuriyet kurumuna iptal ettirmek neyin nesi?
RTE, bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile veya Meclis’ten yeni bir yasa çıkartarak Ayasofya’yı Camiye dönüştürme yetkisine sahipken, bunu yapabilecekken, yapmıyor.
Cumhuriyet hukukuna karşı
Tersine, İmparatorluk hukukunu, Cumhuriyetin Danıştayı’na dayatarak, aslında neyin devamı olduklarını, olmak istediklerini, neyi reddettiklerini de açıkça ortaya koymuş oluyorlar.
Üstelik iptal etmenin hiç bir yasal olanağı yokken.
Cumhuriyet Türkiyesi’nde Fatih’in kararnamesi mi geçerli olacak?
Yoksa, ülkeyi işgalden kurtarmış, İstanbul’u ve Ayasofya’yı kurtarmış, bugün yaşayanlara kanları ve canları pahasına bir vatan bahşetmiş, sıfırdan devlet kurmuş Atatürk ve arkadaşlarının, hükümetinin, “müze” kararı ve yasası mı?
Danıştay kendini inkar etmiştir.
Cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkiler, bu dönem için bile olsa, adeta Padişah yetkileri gibidir. Bu dönem için bile olsa diyorum, çünkü her şey aslına geri dönecektir eninde sonunda.
Bunu zaten çevresindeki dar taraftar seçmeni de öyle görüyor ve kabul ediyor.
Padişah özentiliği had safhada
Atatürk’ün millete bağışladığı çiftlikte kurulan 1001 odalı Saray, Çamlıca’daki 6 minareli Camii, Osmanlıyı küçülte küçülte bitiren Abdülhamit’in politikaları ve ona duyulan hayranlık, Abdülhamit dizileri ve sahte tarihleri, hastanelerimize verine Abdülhamit isimleri, Deniz otobüslerine Osmanlı isimleri, otoyollara köprülere Osmanlı ve Padişah isimleri... say say bitmez.
Tüm bunlar Cumhuriyetin tüm değerleri ve isimleri atlanarak, harcanarak, hiçe sayılarak, yok edilerek, silinerek yapılıyor.
Atatürk dönemi kesilip biçilerek tarihten çıkartılıyor.
Kendilerini Osmanlı dönemine yapıştırılıyor.
Kes yapıştırma ile tarih yapmaya çalışıyorlar, komik oluyorlar
Tarih yaşanarak, Türkiye Cumhuriyeti savaş ile kuruluyor.
Aklı evvel bazıları Cumhuriyeti reklam arası ilan etmişti: Şimdi reklamlar bitti, Osmanlının devamıyız, onu kuruyoruz.
Aslında iktidar Cumhuriyet ile kuruldu, ama Cumhuriyet reddiyesi ile sürmeye çalışıyor.
Traji komik durum
Bir tiyatro gibi geliyor bana.
Cumhuriyetin arasına bir “fetret devri” sokmaya çalışıyorlar.
Milletin gövdesi ileriye bakıyor ve gidiyor.
Bu saptamaları yapmak iyi de, buradan gidecekleri bir yer yok.
Bu nedenle “Cumhuriyet bitti” hikayeleriyle vakit geçirmenin anlamı yok.
Ne Cumhuriyeti bitirebilirler ne Atatürk ve arkadaşlarının başardıklarını yok edebilirler, yani ne Türkiye’yi Osmanlıya dönüştürebilirler.
Seçimi yok edemezler
Türkiye’den bir Osmanlı çıkartabileceklerine inananlara kafayı yemişler gözüyle bakalım.
Millete bakalım, gençlere bakalım, 2023’de doğru gelişen sürece odaklanalım.
Doğru politikalara yönelelim.
Eğer bu ülkede bir seçim olacaksa, “mümkünlerin oyunu” ile iktidarın değişimini gerçekleştirsin muhalefet.
Seçimi bu kez damardan eğip bükmeye kalkışırlarsa, en demokratik hakkı, seçimi savunalım.
Seçimi yok ederlerse, kısa yoldan kendi kendilerini de yok etmeye giriştiler demektir.
Not: Torbalarında seçimi kazanmak için büyük turp ne olabilir, sorusu, Pazar’a kaldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder