Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 28 Mayıs Perşembe, 2020
Çok konuşulan bir konuda bir kaç noktaya değineceğim.
1) Yani ne zaman erken derken? Gelecek yıl?!
2) Ekonomi berbat iken iktidar buradan nasıl sağ salim çıkar? Siyasetin ve iktidar mücadelesinin ruhuna aykırı bir öneri. Gelecek yıl mucize mi olacak, birden insanlar işlerine gelirlerine mi kavuşacak, sürünmekten mi kurtulacak, iktidar hepsini maaşa mı bağlayacak, ne olacak...
3) Yaygın bir görüş, yeni koronavirüse karşı mücadelede iktidar başarı kazandı, bunu seçimde oya dönüştürecek, bak durmadan yeni hastaneler açtı, diyor.
4) Yani “ekonomik olarak berbat durumdayız, eve ekmek götüremiyoruz, boş ver yaşasın hastaneler,” mi diyecek seçmen?! İktidarın ekonomi politikalarından, ihalelerinden nemalanan ve geliri tıkırında, ideolojik olarak kafası bağlanmış önemli bir seçmen kitlesi dışında kalan seçmenin böyle düşünmesi zor.
5) Sağlık politikası, hastaneler, üniversiteleri açması, seçmene sağlığı kolaylaştırıcı politikalar, 5- 10 yıl öncesinin etkili oy getirisiydi. O zamanlar bu politikalar, müthiş bir tüketim pompalanması ve ucuz paraya ulaşma ile birlikte yürüdü ve etkisi katmerli oldu. İktidar, hala hastaneler politikası ile ekonomik çöküntüyü ve yoksulluğu örtbas etme, yaldızlama peşinde. Eğer hastaneler ve virüsle mücadele bize iktidar yolunu açar sanrısı içindelerse, bilemem.
Bahçeli saf dışı mı
Tartışılan bir konu, seçimleri tek dereceli yapmak. Yani yüzde 50 oy barajını kaldırarak Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyanlardan kim en çok oyu alırsa kazanmasını sağlamak. Bu AKP’nin MHP’ye de ihtiyacını bitirecek ve Bahçeli’yi safdışı bırakacak bir öneri.. Ayrıca, Anayasa değişikliği, yani referandum gerek. Bunu hiç birinin göze alacağını sanmıyorum. RTE’nin kazanma şansını garanti kim görüyor? Bence boş bir tartışma..
Diğer konu, AKP içinden çıkan iki partinin Meclis’e girmelerini önlemeye yönelik yasa değişiklikleri. Bahçeli önce davrandı ve etik etik diye tutturdu. Akşener benzeri durumların şimdi bu iki parti için de yaratılması olasılığına karşı parti değiştirmenin yasaklanmasını gündeme getirdi. Genel seçim sistemiyle de ilgili önerileri var.
Bu konuda bir ilkesel tavır almak zor. Tek gerçek, iktidar ve ortağının sadece kendi lehine sonuç verecek bir takım yasal düzenlemelere gideceği, gitmek isteyeceğidir. Muhalefet gözü kör davranırsa yanlış yapar.
Geçmişe değil geleceğe bakalım
Kılıçdaroğlu’nun ittifaklar politikasını, AKP’nin iki etkin politikacısının yeni kurdukları iki partiyi de içerecek bir şekilde genişletmesini izliyoruz. Öncelikle iktidar ortağının bu partilere karşı şimdiden önlem alma önerilerine “oyunu, kumpası bozacağız” açıklamasıyla yanıt verdi.
Kimisi, “partini tek başına iktidara taşımanın yollarını arayacağına, AKP’nin bugünlere gelmesinde etkili iki insana sahip çıkmayı bırak” havasına girdi. Hesap sorulmasını istiyorlar bu iki partiden.
Muhasebesini yaparsınız, Davutoğlu’nun Suriye açmazındaki rolünü açıklarsınız.. Babacan’a, Türkiye’ye akın akın para akarken, neden ülkeyi kendi ayakları üzerine durduracak, makinelerin dönmesi için sürekli dış sermayeye, hammaddeye yüksek teknolojiye muhtaç olmaktan çıkartacak politikalara yönelmediniz... diye sorarsınız. Bugünkü çöküntünün temelleri sizin zamanınıza uzanıyor dersiniz.
Hatta basın özgürlüğü adım adım çiğnenirken, tek bir karşı çıkışınız, açıklamanız var mı, diye sorarsınız.
İktidar, algoritma gerektirir
Tamam da, bu gelecek için bir politika geliştirmenize engel değil. Ancak katı ideolojiler veya saplantılar buna engel olabilir.
Geçmişi esas olarak sürekli önünüze koyarsanız, iktidara alternatif bir gelecek programı kurgulayamazsınız. Kendiniz dışında kimseyle birlik ittifak kuramazsınız.. Sadece gelecek perspektifi ile birleşebilirsiniz ve güç biriktirirsiniz...
Yoksa, kendi dükkanını bekleyen insan olursunuz.
Bunun siyasetle zerre ilgisi yoktur.
İktidar gelmek, bir olasılıklar konusudur, bu da bir algoritmayı gerektirir!