Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 28 Nisan Salı, 2020
Cumhuriyet gazetemize ve habercilerimize yönelen iktidar suçlamaları ve açılan tazminat ve ceza davaları, ve ilanlarını kesme kararları, Anayasa’daki Basın hürdür sansür edilemez maddesinin çöpe atılmasıdır. İktidar bunu şöyle uyguluyor: “Seni kapatmıyorum, tamam sansür de etmiyorum gazeteyi hazırlar ve basarken, ama sonrasında canına okuyorum.”
Zaten Anayasa’daki madde, fiili olarak türlü çeşitli yasalar ve uygulamalarla canının yarısını kaybetmişken, iktidarın tecavüzleri ile ve yargıyı harekete geçirmesiyle, resmen ruhunu teslim etmekte.
İktidarın medyadaki uşakları gazetecilik oyunu oynarken, bunların bir kısmı da fiili olarak saldırı halindeler Cumhuriyet’e. Bu alçaklıklarının sona ereceği zamanlar şüphesiz ki gelecek ve hepsi silinip gidecekler, ama geçmişleri yakalarını hiç bırakmayacak.
Cumhuriyet sizin gibi olamaz, kanı uyuşmaz!
Aman iktidara dokunan bir şey olmasın, Amiral Battı’nın tüm varakaları dahil, havuzlanmış ve milletin hazinesinden salınan paralarla ayakta duran medya, kendilerinden farklı olan Cumhuriyet’e “sen de bizim gibi ol” diye saldırıyor.
Bunlar hazineden, iktidar da ranttan besleniyor. Müthiş bir parasal karanlık ağın içinde birbirlerini ağırlayıp duruyorlar.
Havuz medyasına verilen ana görev, iktidar adamlarının rant ve yasalara aykırı faaliyetlerini görmemek. Ve görenlere de saldırmak!
Havuz medyasının ekranlara çıkartılanları da, ani bir durum – olay geliştiği taktirde, cep telefonlarıyla bağlı oldukları veya dikkate almak zorunda oldukları sosyal medya hesaplarına bakarak, nasıl tavır alacaklarını belirlemektedir. O kadar yani!
İktidar gücü zehirleyicidir
Yaşadıklarımız, çok bilinen tarihsel bir olguyu adeta her gün yeniden kanıtlıyor: Güç zehirler. İster parasal olsun ister ekonomik ister siyasal. Hele siyasi iktidar gücü, baş zehirleyicidir! İktidar sahipleri, bizim gibi ülkelerde, ellerindeki gücü durmadan kötüye kullanma eğilimindedir. Üstelik gücü mutlaklaştırarak!
Bu nedenledir ki, mutlak güce ulaşmak ve iktidarda mutlak güç kurmak, organların birbirini denetlemeleri ve iktidarın diğer anayasal güçlerce dengelenerek, engellenmektedir.
Bu tarihsel bir olgudur ve bizim Türkiye’deki rejim her zaman bu olgunun ne kadar doğru olduğunu kanıtlama davranışı içindedir. Hele demokratik siyasal kültür, ülkece ve siyasetçe içselleştirilmediği ve herkesin benimsediği bir norm haline gelmediği ülkelerde... Türkiye bu açıdan tipik bir olgu sunuyor dünyaya.
Türkiye şüphesiz ki, bu çıkmazdan demokratik bir yönetim biçimi kurarak kurtulacaktır.
Türkiye, medya özgürlüklerinde dünyanın en kötülerinden biridir.. Bu bile başlı başına iktidarın medya karnesini oluşturur.
Bakanların toplu hareketi
İlginç olan bir başka olgu da, şu sıralarda Diyanet İşlerinin başında olan zata yöneltilen eleştirilere, bakanların toplu savunma açıklamalarıyla karşı çıkmalarıdır. Belli ki bir merkezden harekete geçirilmişlerdir.
Eleştiri, muhalefetin, sivil toplumun iktidarı başlıca denetleme aracıdır.
Fakat karşılarına siyasal iktidar topluca ret hareketi ile çıkıyor; bu dünyada pek de görülmüş değildir. Topu topu bir bürokratın, laik devlet kurallarına aykırı, ülkede şeriat rejimi varmış gibi haddini bilmez açıklamalarıdır söz konusu olan. Hedef aldığı veya dışladığı toplum kesimi, burada Ankara Barosu, harekete geçmiş ve bu bürokratın söylediklerinin yanlışlığı vurgulanmıştır.
Türkiye bir fetva devleti olmaktan çıkalı çok oldu. Bugün Türkiye’nin Kuruluş İlkelerini ayaklar altına alanlar, bilmelidirler ki, yarın vitrinlerinden inecek ve ülke yine Kuruluş İlkeleri doğrultusunda yönetilmeye devam edecektir.
Ara rejimin tadını çıkartıyorlar, keyfini sürüyorlar!