30 Aralık 2019 Pazartesi / Bilim ve
Siyaset - Orhan Bursalı
Kanal İstanbul’un arkasında sadece Erdoğan olduğunu
sanıyorum. AKP’nin önde gelenlerinin, şöyle düşüncelerini özgürce açıklama serbestliği
olsa, önemli çoğunluğunun Kanal İstanbul projesine karşı çıkacaklarını
düşünüyorum. Böylesine akıl dışı, inat işi, ülkeye zararlı, içte ve dışta
nelere yol açacağı konusu belirsizliklerle dolu, ama İstanbul’a zararı
tartışılmayacak bir projeye evet demek kolay değil.
Erdoğan, getirisini götürüsünü fazla düşünmeden, akıl ve
ülke sınırlarını zorlamanın ötesinde çok çok aşan bir lider. Liderliğin
gereğinin de bu olduğunu düşünüyor. Oysa liderlik, en azından kendisine “acaba
doğru mu bu dayatmam” diye sorabilmelidir. Gerçek durum ve düşüncelerinin ne
olduğunu anlayabilmek ve kendi çevresini, farklı ve gerçek düşünceleri öğrenmek
için de serbest bırakan kimsedir.
Nesnel bir lider, farklı görüşleri ve ciddi eleştirileri
de öğrenerek, gerektiğinde Kanal İstanbul projesini erteleyen veya projeden
vazgeçen bir karakterde olmalıdır.
Ancak Erdoğan bu karakterde değil, Kanal İstanbul’a
sabitlendiği için, ve eleştiriler hep muhalefetten geldiği için, toplum bu
anlamda da ikiye bölünüyor. Hayırcılar yanlış ve hükümet aleyhtarı, o halde biz
de evet demeliyiz.
Partisi ve yakın çevresi, Erdoğan’ın niyetini ve
kararlılığını ve aykırı bir görüşü dile getirdiklerinde defterlerinin
dürüleceğini, en azından mimleneceğini bildikleri için susmak ve lideri her
açıdan desteklemek zorundalar.
Bu da felaketimize davetiye çıkaran, en büyük toplumsal
ve siyasi derdimizdir.
Bir büyük fırsat var..
Fakat milletin ve eleştirilerin sesine kulak vermek için bir
fırsat var.
Erdoğan dayatmayı bırakarak şöyle diyebilir ve hepimizi şaşırtabilir:
“Bu kadar çok
insanın karşı çıkışını ve eleştirilerini dikkate alıyorum ve konunun özgürce
tartışılmasını istiyorum. Kanal İstanbul’u bugüne kadar destekledim, ama şimdi tarafsız bir pozisyona
çekiliyorum. Gerçekten herkes fikrini söylesin istiyorum, Doğru ve yanlışlar
her iki tarafça da dile getirilsin, bilim ve akıl süzgecinden geçsin her şey.
Özellikle de partimin gerçek düşüncelerini öğrenmek istiyorum. Sonunda ort
çıkacak gerçekler ışığında karar vereceğiz, Kanal İstanbul projesini tamamen
rafa da kaldırabiliriz veya yapabiliriz de.. nasıl yapılması gerektiğini de
yine millete sorarız... önemli olan ülkemin İstanbul’un çıkarıdır..”
İstanbul’u daha yaşanmaz hale getireceği... Montrö
anlaşmasını tehlikeye sokacağı, Boğazlar üzerinde egemenliğimizi bile kaybetme
tehlikesinin ileri sürüldüğü böylesine çok büyük ve 50 milyarlardan fazla
harcamanın yapılacağı projede “ben yaparım” dayatması, kesinlikle ülke yararına
değildir..
Cumhurbaşkanına önerim, yukarıdaki tutumu dikkate
almasıdır.
Dahası şunu bile öneriyorum: Bırakın 10 yıl enine boyun
tartışalım.
ÇED raporu taraflıdır
ÇED raporunu hazırlayan şirketin sahibi, yaptığı
açıklamada “bu projeye inandım” diyerek zaten tarafsızlığını ve bilimselliğini
kaybetmiştir ve raporu güvenilir değildir. 200’e kadar bilim insanıyla
görüşüldüğü gibi bir iddia ileri sürülüyor. Kim bunlar? Eğer onlar bilim
insanıysa, bu kadar çok konunun uzmanı insanın itirazları ÇED raporunun
neresindedir?
Yoksa İstanbul Üniversitesi Su Bilimlerinde bir “prof”un
zerre kadar bilgi sahibi olmadığı görülen, durmadan inanç belirten, Karadeniz’i
patlatan, Kanal İstanbul’un neden
yapılmaması gerektiği konusunda herkesi ikna eden zırvalıklarını mı ÇED
raporuna yansıttılar?
Bu işe soyunacak kaynak yoktur ülkede...
Hazineye gelince.. ülkeyi
batırır, asgari ücrete zam değil indirme yapılır ancak bundan sonra..
Tüm bu manzara, Kanal İstanbul’un, büyük ekonomik kriz ve
yoksulluk karşısında “cambaza bak” siyasetini anımsatıyor.
Bir de arsa satın alan Araplara ve zenginlere “bakın
elimizden geleni yapıyoruz” mesajını...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder